Hava Kuvvetleri Komutanı Aydoğan Babaoğlu'nun Aktütün karakoluna saldırıyı geç haber aldığı için, o saatlerde golf oynuyor olması, gazetelerde eleştiri konusu yapıldı. Gazeteciler haklı olarak 'neden komutan bu haberi bu kadar geç aldı' diyerek, bunu inandırıcı bulmadıklarını söylediler. Hava Kuvvetleri Komutanı gerçekten de bu haberi bütün gün duymadıysa bir sorundur. Bu nasıl komutanlık diye sormak haklı bir sorudur. Duyup da oyuna devam ettiyse yine sorundur...
Her iki halde de kusurlu olan bu durumu ben yine de insani bir zaaf olarak, anlayışla karşılanabilecek bir eksiklik olarak görebilirim. Aktütün saldırısını asıl vahim kılan bu durum değil. Asıl vahim olan bu karakolun saldırıya açık olduğu biline biline orada tutulmasıdır. Asıl hata buradadır. Göz göre göre çocukların ölüme terk edildiği bir durumla yüz yüzeyiz. Bunun açıkça tartışılması ve sorumlularının ortaya çıkarılması gerekir.
İkinci vahim durum ise büyük ölçüde bir savunma zafiyeti söz konusuyken, bu olayın yarattığı ortam içinde özgürlükleri sınırlayarak güvenlik güçlerine daha fazla yetki verilmek istenmesidir.
Aktütün saldırısı ülkemizde çok fazla özgürlük olduğu için mi önlenemedi?  Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner saldırının ardından yaptığı konuşmada 'yetkilerinin azlığı'ndan şikâyet etti ve özgürlük ortamının sınırlandırması çağrısında bulundu.
Daha da öteye gidelim, sınırda tampon bölge kurulmasını isteyen CHP ve MHP'ye nasıl bir cevap vereceği beklenen Başbakan Tayyip Erdoğan 'Askere sorarız' dedi. Tampon
bölge demek, Irak topraklarının bir kısmında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin konuşlanması demek.Yani başka bir ülkenin toprağının bir anlamda işgal edilmesi demek. Böyle bir kararın doğru olup olmayacağını, doğuracağı siyasi sonuçları hesap etmek askerin değil, siyasetin görevidir.
Aktütün karakoluna saldırının ardından bu yana konuşmamız gereken asıl konu, 'Kürt sorunu'nda asıl kararı kimin vereceğidir. Eğer bu konunun asıl sahibi olarak siyasiler görülmezse ve sorun askere havale edilirse, 25 yıldır olanı tekrar edeceğiz demektir. Çünkü bu sorun asıl olarak 'siyasi' bir sorundur. Büyüyüp gelişmesini tetikleyen ise siyasetin yerini şiddetin almasıdır.
PKK saldırıları sonrası ortaya çıkan gelişmeler 'terör'le sınırlı olarak görüldüğü için, 'terörle mücadele'nin asıl sahibi olarak askerler öne çıktı. Askerler önceliğin kendilerine verilmesini benimsediler. Bir 25 yılı böyle geçirdik. Aktütün saldırısı sonrası yaşadıklarımız, yine konuyu bu alanda tutmaya yönelik bir atmosferin içine girdiğimizi gösteriyor.
Artık, radikal bir değişikliğe gerek bulunuyor. Bu konunun asıl sahibi siyasiler olmalıdır. Siyasiler önce buna karar vermeli, sonra da cesaret etmelidirler. Askerler, Kuzey Irak'ı
bir askeri hedef olarak görebilirler. Ancak onun siyasi sonuçlarını hesap etmek siyasetçinin işidir.
Bu durumdan kimse şikayet etmiyor. Askerlerin konunun asıl sahibi olması, onlara güç ve iktidar sağladığı için bu durumun sürmesini istiyorlar. Siyasetçi ise böylesine netameli ve riskli konunun asıl sorumlusu olmamayı yeğliyor.
Ancak bu yanlış ilişki, işin çözüleceği asıl alanı ortadan kaldırıyor. Asıl alan siyaset alanıdır. Siyasetçilerin, başta Başbakan olmak üzere iktidarın artık bir karar vermesi gerekiyor: Bu konunun asıl sorumlusu kendileridir. İnisiyatifi ele almadırlar.
Hava Kuvvetleri Komutanı'nın golf oynaması değildir asıl sorun. Asıl sorun, siyasetin nerede duracağıdır. Önde mi arkada mı?
Bu cevap net bir şekilde verilmeden, bu konuda köklü bir adım atmak mümkün değildir.
Türkiye'nin sivil bir projeye ihtiyacı bulunuyor.
Var mısınız buna, ey siviller!..

 

Kaynak: Radikal