Makedonya sınırından Arnavutluk topraklarına geçip Tiran'a doğru yol alırken manzarayı alabildiğine güzelleştiren coğrafyanın inişli çıkışlı yapısının bu ulusun karakterini de etkilediğini düşünmeden edemiyorum. Kuzeyden inerken gördüğümüz vadilerin derinliği kadar yeşilliği Adriyatik'e doğru yaklaştıkça Akdeniz ikliminin beslediği mümbit ovalara yerini bırakıyor. Dar alanda tabiat şartlarındaki farklılık kadar sosyal yapıda kaotik, çelişik ve her türlü çatışmaya gebe bir yapı rahatlıkla görülebiliyor.

Bir yönüyle bakıldığında nüfusunun çoğunluğu (yüzde yetmiş) Müslüman olan buna karşın farklı din ve mezheplerin hatta tarikatların birbiriyle yarıştığı, özellikle misyoner kuruluşlarının maddi imkanlarını seferber ederek her alanda cirit attığı bir ülke. Osmanlı bakiyesi Arnavutluk'ta tek sahipsiz kalan bizzat Osmanlı imajı ile toplumun anadamarını temsil eden Müslümanlık.

Yeni nesil şairlerden Elvin Hatip'in, dildeki İslam kültürünü taşıyan özellikle Türkçe kelime ve isimlerin temizlenme çabalarından bahsederken, bunun farklı uygulamalarına tanık olduğumuz sekülerleşmenin dilin dolayısiyle zihniyetin sekülerleştirilme çabası olduğu yorumuma hemen karşı çıkarak "ne sekülerleşmesi, burada yaşanan dilin Katolikleşmesi" olduğu tespiti yaşanan "din savaşı" boyutuna vurgu yapıyordu. Gerçekten Arnavutluk'ta yürütülen proje o kadar kapsamlı ve yüzsüz bir hal almış ki, İncil dağıtmak, insanları İsa sevgisine çağırmak şeklinde algılanan tipik misyoner çalışmalarının ötesinde siyasi ve dini bir kampanyaya/ toplum mühendisliğine dönüşmüş görünüyor. Devletin aldığı bir kararla önümüzdeki yıldan itibaren nufus cüzdanlarına (dini ne olursa olsun) Vatikan'ın azize ilan ettiği Terasa'nın resmini koyacak olması durumun nereye vardığını gösteriyor. (Daha vahim olanı ise, bu uygulamayı diyanet teşkilatının onaylaması.) Ders kitaplarında Katolik bakış açısıyla yaratılış teorilerinin anlatılması bu etkinin nerelere kadar nüfuz edebildiğinin çarpıcı örneği.

Öte yandan hâlâ resmi söyleme egemen olan özellikle Enver Hoca yönetiminden miras Osmanlı düşmanlığı açık biçimde İslam düşmanlığına dönüşmüş. Osmanlı Arnavutları 500 yıl geri bırakmıştı, zorla Müslümanlaştırarak asıl kimliğinden kopartmş, ülkedeki Müslümanların önemli kısmı Anadolu'dan getirilmiş Osmanlı görevlileri idi. Entelektüel elitin tamamı bu fikri şiddetle savunurken ders kitapları da buna paralel yorumlarla dolu. Nitekim benzer görüşleri açıkça beyan eden Arnavutluk cumhurbaşkanının geçen yıl, ülkedeki Müslümanların oranının ancak yüzde 35 olduğunu, Arnavutların asıl dininin Hristiyanlık olduğunu söylemesi skandala yol açmıştı.

Aralarında hâlâ toprak anlaşmazlığı olan, neredeyse savaşın eşiğine gelen komşusu Yunanistan'ın ders kitaplarındaki düşmanca ifadeleri kaldırmak için ağırlığını koyarak, maaşlarını ödediği komisyonlar kurarak bunu ders kitaplarına yansıtmasına karşın geçen yıl buraya gelen Başbakan Erdoğan'ın ders kitaplarındaki karalayıcı ifadelerin kaldırılması temennisinden başka Türkiye'nin somut girişimde bulunmaması işlerin nasıl yürüdüğü hakkında fikir verebilir.

Anayasada yapılan AB uyum değişiklikleri sonucunda her fraksiyon kendi diyanet teşkilatını kurmaya gidiyor. Yabancı destekle yönlendirilen kimi Bektaşi temsilcileri Bektaşiliğin ayrı bir din olduğunu iddia ederek ayrı bir dini teşkilatlanmaya gitmek için yoğun çaba gösteriyorlar. İran'la ilişkili olduğu söylenen kimi gruplar Alevi İslam Birliği adı altında ayrı bir diyanet örgütlenmesine gidiyor, okullar açıyor. Yine diyanetin fetvasıyla Ahmedilik yaygın bir çalışma yürütüyor. Bahailer maddi güçlerini kullanarak etkinliklerini arttırıyor. Tek bir Hristiyan'ın yaşamadığı bölgelerde açılan özel misyoner okulları Müslüman çocuklarını kapma yarışında.

Ekonomik sorunlarla pençeleşen ülkede gelir dağılımındaki uçurumun boyutlarını caddelerde görünen lüks araçlardan anlamak mümkün. Yolsuzluk, kara para ve kısa yoldan zengin olma tutkusu toplumsal dokuyu adeta çürütüyor.

Bu arada, Avrupa'da çoğunluğu Müslüman olan tek ülke olmasını her fırsatta dile getirmekten pek hoşlanan İslam dünyası ve tabii ki Türkiye, ne yapıyor dersiniz? En kahramanı cami inşa etmiş bir dönem. Bir kısmı ani cömertlik duygularıyla coşup yardım dağıtmış. Köklü kurumları olan, uzun vadeli yatırımlar neredeyse yok denilecek kadar az. Toplum hızla tarihi ve dolayısıyla dini kimliğinden uzaklaştırılıyor. Tarih bilinci oluşmadan kültür emperyalizminin pençesinden kurtulması mümkün değil. Siyasi olarak Amerika'nın yedeğinde AB kapsamına çoktan alınmış görünüyor. Vakit geçmeden Türkiye'nin en azından kendi mirasına ve kendine sahip çıkması adına strateji geliştirmesi gerek. Özellikle Arnavutluk, TİKA gibi acemi temsilci ve yetersiz kurumlara emanet edilemeyecek kadar bizim için önemli ülke.

 

Kaynak: Yeni Şafak