Sessiz bir kalabalık Paris’in göbeğinde. Neredeyse yarım asırlık bir ayıbı anıyor.
Bazı kaynaklarda Arapların Che Guevera’sı olarak da tanımlanan Mehdi Ben Barka’nın Paris’in göbeğinden kaçırılışının yıldönümü.

29 Ekim 1965’de Faslı devrimci Mehdi Ben Barka, Saint Germain Bulvarı’nda bulunan Lipp Kahvesi’nin önünde iki Fransız yetkilisi tarafından “alınır”.

Bu 45 yaşındaki politikacının son görülüşüdür. Cenazesi bile bulunamaz bundan sonra.

İşte bu yıl Cumartesi gününe denk gelen bir 29 Ekim’de daha Mehdi Ben Barka için anma töreni düzenlendi.

Fas’ta krallığın önemli muhaliflerinden olan ve demokrasiyi savunan bu isim, Fransa-ABD-İsrail derin yapıları tarafından düzenlenen bir operasyonla ortadan kaldırılır, Arap entellektüel çevrelerinde yaygın görüşlere göre.

Üstelik Fas İçişleri Bakanı’nın da bulunduğu bir binada ağır işkencelere maruz kalarak hayatını kaybeder Ben Barka...

Üstelik özgürlükler ülkesi Fransa’nın başkenti Paris’in göbeğinde gerçekleşen devletlerarası derin operasyonu uzun süre kimse konuşamaz bile...

Fas’ta krallık yerine demokrasiyi savunmaktadır Ben Barka. Şimdi olsa, muhaliflerin arasında başı çekecek olan bu isim, henüz zamanı gelmediği için oyun tahtası dışına çıkarılır.

Çünkü stratejik önemdeki Cebelitarık Boğazı’nın evsahibi ülkesi Fas, akıllı uslu bir kral tarafından yönetilmelidir, demokrasiye ne luzum vardır?

Gün gelir, devran döner... Kuzey Afrika ülkelerindeki liderlerin son kullanma tarihi dolar. Akıllı uslu muhalifler, sahneye çıkar. Bir dönem biat ettikleri liderlerini demokrasi adına sokaklarda işkencelerle, şişeyle tecavüz ederek linç ederler. Bunun adını da “demokrasi zaferi” koyarlar. Batı, Saddam Hüseyin’in yakalanmasından çıkardığı derslerden yola çıkarak, bu kez yerini belirlediği bir başka zalimin kaderini kızgın kalabalıkların eline bırakır. Libya’da Muammer Kaddafi’nin başına gelenin özeti budur aslında. Batı, bir taşla iki kuş vurmuş olur. Hem zalimden acımasızca kurtulur, hem de yeni işbaşına gelen muhalifler, ileride başlarına bela olacak bir kırık not ile yönetime adım atmış olurlar.

Libya’nın yanısıra Tunus’ta ön plana çıkan Ennahda Hareketi’nin lideri Raşit Gannuşi, yıllarca sürgün yaşadığı Londra’dan ülkesine dönerken Paris’ten geçmişti. Burada kendisini takip etme ve aklımdaki soruları sorma imkanı bulmuştum. Fransa’daki İslam tartışmalarına verdiği yanıttan yola çıkarak, Gannuşi’nin Paris’te “siyasi rötuş”tan geçtiğini naçizane bir tespit olarak not almıştım.

Kuzey Afrika ülkelerindeki gelişmelerin, Avrupa’da kurulan bir saat çerçevesinde yaşanmakta olduğu ya da Avrupa ülkelerinin dış müdahalelerle bu ülkelerdeki gelişmelerde etkili olmaya çalışarak hegemonyalarını sürdürmeye çalıştıkları da,

Libya ve Tunus’taki son gelişmelerden sonra altını çizdiğim bir başka dipnot oldu.

Kaynak: Star