Bugün İsrail’de istenilse bile bu gerçeğin kamufle edemeyeceği faşist bir hükümet var. Bu nedenle de karakterini ifşa eden aptallıkları işlemekten geri durmuyor.
Kelimenin tam tarifini verebilmek için Faşizmin sözlüklerdeki tanımını aynen aktaracağız. Buna göre Faşizm, ırki, etnik ya da milli taassubun en uç noktası olan bir ideolojik görüş olup bu görüş yanlıları söz konusu görüş doğrultusunda başka ırklara ya da milletlere karşı ırkçı bir tavır alır. Silahlanmaya önem verir, başka milletler üzerinde güçle, iktisadi ve askeri olarak onlara üstünlük sağlamayı esas alır. Bu yüzden sürekli savaşa hazırdır, bunun için gerekli olan bütün gerekçeleri öyle ya da böyle bir şekilde oluşturur. Zira savaş, faşizmin hakimiyeti ve hegemonyası için bir araçtır. Bu tanımı İsrail devletine uyguladığımızda yukarda aktardığımız tabloya tıpatıp uyduğunu görürüz.
Siyonizmin kültürel açıdan sürekli heyecanlı ve hatta irrasyonel biçimde narsist haleti ruhiyesini anlamak için çok da uzaklara gitmeye gerek duymuyoruz. Sadece İsrail başbakanı Benyamin Netanyahu’nun daha görevinin ilk dönemlerinde Bar İlam Üniversitesi’nde yaptığı konuşmaya başvurmakla yetineceğiz. Bu konuşmasında o, Filistin Devleti’ni tasvir ediyor. Yakından baktığımızda bu faşist tasavvurun izlerini çok da fazla sıkıntıya düşmeden bulabilecek, hatta Güney Afrika’daki ırkçı rejimin siyahlara karşı inşa ettiği gettoların ve Aparteid rejiminin aynısını burada bulabileceğiz.
İkinci olarak, mevcut İsrail hükümetini oluşturan koalisyona bir göz atalım. İç karartıcı ırkçılıklarını ifşa eden Yahudilere ait dini partilerin önde gelen isimlerinin tersine bu hükümetteki ikinci adam olan Dışişleri Bakanı Lieberman’ın tutum, açıklama ve yaklaşımlarını incelemek yetecektir. Bu adam içinde barındırdığı faşizmi ve bünyesinin ihtiva ettiği ırkçılığı ifşa etmekten kendini alamıyor.
1948 toprakları içerisinde kalan bölgede Demokrasi, Eşitlik ve Barış Cephesi’nin lideri ve aynı zamanda Knesset üyesi, büyük Arap savaşçısı Muhammet Bereke, İsrail’in bütünüyle faşist bir devlete dönüşmek üzere olduğunu ve buna sadece bir adım kaldığını ifade ediyor. Bunun kanıtı olarak da İsrail’de daha önce eşine hiç rastlanmamış olan ırkçı-faşist kampanyaları ve Knesset’te neredeyse her hafta milletvekillerinin önüne gelen ve onaylanan ırkçı yasa tasarılarını ve İsrail sokaklarında Arap karşıtı ırkçılığın yaygınlaşmasını örnek gösteriyor. O, bu kaosun siyonizmin saldırgan doğasından kaynaklandığını belirtiyor.Mevcut İsrail hükümetinin Fşasit bir hükümet olduğunu belirttiğimizde aslında yeni bir
şey söylemiş olmuyoruz., 70’li yıllarda alınan ve siyonizmin ırkçılık olduğunu ikrar eden kararın BM Genel Kurulu’nda 90’lı yılların ortalarında başka bir kararla iptal edilmesinin arkasında kapitalizmin merkezi olan ülkelerde iktidar piramitinin en yüksek yerlerindeki nüfuz sahibi güç merkezlerinin baskıları, hileleri ve kirli servetleri yatmaktadır.
Ancak Batılı ülkelerin, siyonizmin ırkçılık karakterini ifşa eden uluslararası kararı ortadan kaldırmak için tasarladığı bu siyasi oyun, siyonist devletin ırkçı yüzünü ve faşist ideolojisini gizleme noktasında başarılı olamadı. Tıpkı, İsrail hükümetinin halkla ilişkilerden sorumlu birimlerinin düzenlediği kampanyalarının ve düzeysiz çabalarının mevcut İsrail hükümetinin faşizan koalisyon ortaklarıyla gelip bu uluslararası kararın ıe kadar haklı bir karar olduğunu gösterene kadar sonuç vermemesi gibi...Ancak burada sorulması gereken soru şu: bu hükümet nasıl oldu da ardarda hakkında açılan üç uluslararası soruşturmadan kurtulmayı becerebildi?
1. İsrail’in Gazze’ye düzenlediği saldırılar
2. Mahmut Mebhuh’un Dubai’de öldürülmesi
3. Özgürlük gemilerine yapılan kör saldırı sonucunda Gazze şeridi’nde kuşatma altında bulunan Gazzelilere insani yardım taşıyan sivil yaddım kuruluşu üyelerinin katledilmesi ve yaralanması...
İsrail her zor duruma düştüğünde yaptığı gibi Batılı ülkeler, İsrail’in herhangi bir hukuki ve yagısal bir takibe uğramaması için bir kez daha harekete geçti. Bunda hiç şüphe yok.
Ancak Arapların nerede olduğunu sormak gerekiyor.. İsrail’in etrafındaki sahte demokratlık halesini ahlaki ve siyasi olarak alaşağı edebilmek için yakaladıkları altın fırsatı değerlendirmekten uzak oluşunu nasıl yorumlamalı?
Bu görevi yerine getirebilmek için ne eksikleri var..Para ve ekonomik baskı kozu, hızla etki gösteren ve dünya medyasına nüfuz imkanları sunan bir unsurdur..Bütün bunlar ellerinin altında...Buna rağmen sanki bütün bu olaylar kendilerini uzaktan yakından ilgilendirmiyormuş gibi konuşuyorlar..
Soralım, niçin Arap ülkeleri kendi halkının onur, şeref ve çıkarını diğerlerinin üstünde tutmasını sağlayacak, Türkiye’dekine benzer bağımsız bir siyaset izlemiyorlar?
Kaynak: El-Haliç Gazetesi-BAE
Dünya Bülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu