Robert Putnam'ın "Yalnız başına bowling oynamak" kitabında, televizyon seyretme, özellikle de eğlence ve haberler için televizyona bağımlılığın vatandaşlık bağlarından kopuşla yakından ilişkili olduğu yazılır. Ayrıca, her yerde televizyonu hazır etme alışkanlığı, dünyadaki haberler ve olaylarla ilgili olarak daha az farkındalık ve bilgi ortaya koyar. Araştırmalar sadece televizyon seyretmenin daha az vatandaşlık bağı ve bilgi manasına gelmediğini, bunun fakirlik, yaşlılık, cehalet ve hastalık gibi vatandaşlık bağlarını bastıran ve zayıflatan diğer faktörlerle de alakalı olduğunu ispatlamıştır.
Bunun tersine, okuyanlar ise kendilerini daha yetkin hisseder ve harekete geçerler ve hükümet ve siyasi liderlerin daha farkındadırlar. Onların ferdi kavramlar ve yollarla düşünmeleri ve davranmaları daha az muhtemeldir. Ayrıca araştırmalar, okuyucuların çok sayıda toplantı ve yerel, devlet kulüpleri ve ulusal kulüplerle sivil toplum örgütlerine katıldıklarını gösteriyor. Okuyanlar, televizyonda haberleri seyredenlere göre giderek dünya hakkında daha bilgili oluyorlar. Bunlar daha düzenli bir şekilde oy kullanıyorlar, toplumsal projelere gönüllü olarak katılıyor ve bu projelerde çalışıyorlar, arkadaşlarını daha sık ziyaret ediyorlar.
Afrika ve Orta Doğu boyunca meydana gelen Arap-İslam Uyanışı'nın çok daha derin olduğu açıktır ve bunun Wall Street'i İşgal Et Hareketi'nden (OWSM) daha kalıcı olacağı görünüyor. Genelde Arap ve Müslüman protestocu ve göstericiler Wall Street'i İşgal Et göstericilerine göre bazen daha fazla fakirlikten muzdarip olsalar da Arap-İslam hareketlerinin muazzam cesaretleri ve arzuları gerçekten ilham vericidir. Bunlar vatandaşlık bağı, siyasi reform ve iktisadi dönüşüme derin bir bağlılık sergiliyorlar.
Bu, Allah'a hizmet eden harekete geçirici faktörler ve Müslüman topluluk ya da ümmete karşı yükümlülükler de dahil, şahsi ve umumi inançla cami ve devletin kamusal alanda birbirlerinden ayrılamayacağı inancına dayandırılabilirken, genel olarak Arap-İslam topluluklarında yazılı ifadeler ve okumanın önemini göz ardı etmek hata olur. Elektronik görüntü eğilimli toplumların aksine çoğu Araplar ve Müslümanlar, geleneksel hikaye anlatıcıları ve Muhammed Peygamber tarafından anlatılanların daha sonra kaydedilmesinde olduğu gibi, halen şifahi ve yazılı ifadelere bağlıdırlar. Kelimeler mistik, manevi ve son derece mukaddes ve önemliydi.
İslam'dan önce Araplar edebiyatlarını hatırlama ve şiir söyleme konusundaki kuvvetli bir geleneği sürdürdüler. Kur'an'ın kelimeleri ve bunun kutsiyeti de yazılı dil ve edebiyatın öneminin altını çizdi. Kur'an ayrıca çoğu Arap ve Müslüman yazar için özel bir örnek sundu. Bunlar, destekleyici ve protesto edici büyük bir edebiyat geliştirdiler. Başlangıçta İslam, putperestlik olarak düşünülen canlıların ve hayvanların tasvirini de yasakladı. Görüntülerin reddi, hayatı sadece Allah'ın yaratabileceği düşüncesine dayanıyordu. Kelimeler ve şiirsel anlatıları okuma ve dinlemeye vurgu yapıldı.
Müslümanlar ve Araplar savaş suçları da dahil ABD'nin Irak ve Afganistan saldırılarındaki dehşeti ve ABD'nin yolsuzluğa bulaşmış liderlerini nasıl desteklediği ve silahlandırdığını belgeleyen WikiLeaks'i okudukları zaman, okuyucular direnişçilere dönüştü. Onlar, ABD'nin şirketleri ve onun neo-liberal politikalarının fakirleri nasıl sömürdüğünü dinledikleri zaman şairler protestocu oldular. Hem siyasi hem iktisadi fırsatların azlığı birleşince çoğu Arap ve Müslüman kendi hükümetlerini dönüştürmek üzere ayaklandı. Tunus, Mısır ve diğer yerlerde kendisini feda etmeler meydana gelmesi de milyonlarca protestocuyu harekete geçirdi.
ABD vatandaşları, Arap-İslam Uyanışı'ndan dersler çıkarabilirler. Sanal ve görüntü eğilimli bir toplum olarak bunlar, edebi eserleri okuma ve şiirsel anlatıları dinlemeyle yeniden meşgul olmalıdırlar. Okuma, kelimeler, hikayeler ve onların fikirleriyle etkileşim içine girmektir. Keza bu, birinin kendisini dinlemesi, içe bakış hususunda önemli beceriler, kritik derin düşünceler ve hayal gücü geliştirmesidir. Tüm bunlar, canlı ve coşkulu bir demokrasi için gereklidir. Araştırmalar göstermiştir ki, okuma nörolojik uçları kuvvetlendirir ve analitik düşünmeye yol açar. Okuma ayrıca "halk eylemi" becerileri gelişmesine de yardımcı olur.
Öğrenilmiş çaresizliği teşvik eden pasif bir zihni durum ve pasif nörolojik uçlar ortaya çıkardığı görülen seyretme ve elektronik görüntü akımını tüketmenin aksine, okuyucular yazılı metin ve kelimeleri kontrol edebiliyorlar. Onlar durup düşünebiliyorlar, önemli ibareler ve cümleleri daire içine alabiliyor veya bunların altını çizebiliyor, kenar boşluklarına hayatı değerlendiren, uygulanabilir davranışlarla ilgili görüşlerini yazabiliyorlar. Keza, okuyucular ve dinleyiciler, dünyada farklı siyasi, iktisadi ve sosyal gerçeklere işaret eden yeni ve hayali şiir anlatılarıyla kuvvetlendiler.
Fransa'dan bağımsızlığını kazandığı sırada Cezayir'de doğan ve hiç duyulmamış adaletsizlikleri belgeleyen ve daha sonra gazeteci ve polemik yazarı olarak Almanya'nın Fransa'yı işgaline karşı tutkuyla okuyup yazan Albert Camus, Batı hakkında şunu söyledi: “Biz sadece görüntülerde düşünürüz. Bir filozof olmak istiyorsanız roman okuyup yazın." Camus, büyük edebi eserler ve şiirsel fikirlerin okunması ve bunlarla etkileşim içine girilmesi gerektiğine kuvvetle inanıyordu. Müslümanlar Allah'ın Arap dili vasıtasıyla açıklandığına inanırlar. Arapça "meleklerin dili" olarak bilindi. Keşke Amerikalılar da kelimeleri ve dilleri, meleklerin dili olarak düşünselerdi ve daha fazla okusalardı.
Kaynak: Middle East Online
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas