ABD'deki Ortadoğu konferansının başarısızlık listesindeki bir maddeden ibaret kalmaması için, İsrail bağımsız Filistin devletinin kurulmasına onay vermeli, Filistinliler de gerçekçi olmayan taleplerini bırakmalı

Kudüs'ü son ziyaretimde bir meslektaşımla oturup kaç tane Ortadoğu barış planı ve konferansı sayabileceğimizi görmeye çalıştık. Birkaç dakikada listeye şunları yazmıştık bile: Venedik, Madrid, Oslo, Birinci Camp David, İkinci Camp David, Taba konferansları, Rogers planı, Annan planı, Reagan planı, Tenet planı, Suudi planı, Mitchell raporu, Cenevde mutabakatı ve yol haritası.

Listeyi yazdığım bira altlığını kaybettim, o yüzden unuttuklarım da vardır mutlaka. Fakat genel olarak anlıyorsunuz sanırım. Hiç de cesaret verici olmayan bir tarih söz konusu. Annapolis'teki son barış konferansının üzerine de bu uzun başarısızlık tarihinin gölgesi düşüyor. Tüm tarafların, barışın böylesine ulaşılmaz olmasına dair kendince gözde bir izahı var. Araplar İsrail'i kötü niyetli ve inatçı olmakla, Amerikalıları da Yahudi devletine yeterince baskı yapmamakla suçluyor. İsrailliler Filistinlileri mülteciler ve Kudüs konusunda imkânsız talepler öne sürmekle ve terörle hiçbir zaman gerçek bir mücadele yürütmemekle itham ediyor. İflah olmaz kıyamet habercileriyse, böylesine küçük bir toprak üzerinde yaşayabilir iki devlet kurmanın mümkün olmadığından dem vuruyor. Bu berbat sicile bakıldığında, işlerin bu kez yolunda gideceğine inanmak için bir neden bulunabilir mi?

İyimserlerin dikkat çekebileceği gelişmeler de yok değil. İsrail Başbakanı Olmert ve Filistin lideri Abbas, hoşgörüye dayalı bir çalışma ilişkisi oluşturmuş gibi. Filistinliler yaşayabilir devlet ihtimalinin giderek azaldığını görebiliyor, o yüzden Abbas bu fırsatı kullanmalı. Harekete geçme çabasını yoğunlaştırmasının bir başka nedeni de, siyasi inisiyatifi Gazze'deki İslamcı Hamas'tan geri alma arzusu.

İsrailliler'in de anlaşma yapmak için yeni nedenleri var. Onlar da Hamas'ı safdışı etmek istiyor. Tek taraflı çekilme Gazze ve Lübnan'a istikrar getirmedi, müzakere edilmiş barışın tekrar rağbete binmesinin nedeni bu. Sağcı Likud'da bile birçokları, İsrail'in yüz yüze bulunduğu demografik sorunu idrak etti. İsrail Filistin topraklarını elinde tutarsa, kısa süre sonra Yahudi devleti olmaktan çıkacak. Statükoya sarılırsa, ilelebet işgalci bir güç olacak.
Diğer taraflar da anlaşmayı bağlamak yönünde yeni saiklere sahip. Bush Ortadoğu politikasının bir felaket olmadığını göstermek istiyor. Önceki başkanlar (Carter ve Clinton) gibi, tarihte yer istiyor. Ilımlı Araplar İran'ın yükselişinden korkuyor. İran ve İslamcıların zemin kaybetmesi için barış anlaşmasına ihtiyaçları var.

Ayrıca iki devletli çözümün anahatları belli. Bir Filistin devleti kurulacak. İsrail 1967 sınırlarına çekilecek, bazı yerleşimleri koruyacak ve karşılığında İsrail içinden bir kısım toprak verecek. İsrailliler Batı Şeria'da yeni yerleşimler inşa etmekten vazgeçecek. Filistinlilerin mültecilerin 'dönüş hakkının' sadece yeni Filistin devletinin sınırları dahilinde uygulanmasını kabul etmesi gerekecek.

Tüm bunlar biliniyor. Fakat muhtemelen yeterli değil. Son görüşmelerden beri, bu kez başarı ihtimalini daha düşük kılan gelişmelere dikkat çekmek de mümkün. Filistinliler kendi aralarında savaşıyor ve Abbas bir anlaşma imzalasa bile barış getirme gücü yok. Gazze ve Lübnan deneyimleri İsraillileri Batı Şeria'dan çekilmenin doğuracağı güvenlik koşulları konusunda daha da tedirginleştirecek. Ve merkezdeki İsrailli siyasilerin yerleşimci hareketinin üzerine gitmenin siyasi (ve şahsi) riskini göğüslemeye hazır olduğuna dair kanıt yok.

İsrailliler, ancak ABD ağır baskı yaparsa adım atabilir. Başkanlık seçimi yaklaşırken bu pek muhtemel değil. Araplar, Suudiler ve diğerleri İran'ın yükselişinden tedirgin. Fakat bu bir yanıyla onların, İran ve diğer radikallere Filistin davasının satıldığı feryatları atma imkânı verecek bir anlaşmaya varma ihtimalini daha da azaltıyor. Böyle bir durumda 'liderlik' ve 'vizyon' çağrıları kulağa hoş gelir. Fakat tüm tarafların ihtiyacı olan da tam bu.

Bush ciddiyetini göstermeli

İsrailliler, merkezdeki coğu siyasinin bildiği meseleye odaklanmalı: Güvenli, demokratik ve Yahudi bir devlete ancak iki devletli çözümle ulaşılabilir. Filistinliler de gerçekçi olmayan talepleri (bilhassa da tüm mültecilerin dönüş hakkını) terk etmeye hazır olmalı. İsrail ve Filistin liderlerinin zayıf konumları göz önüne alınırsa, yabancılar inisiyatif almaya hazır olmalı. Batı yanlısı Arap devletleri, kapsamlı barış ihtimalini bir daha İsrail'in önüne koymalı, müzakereler zorlaştığında Filistinlilere baskı yapmaya hazır olmalı. Ve Filistinlilerin acısını, kendi vatandaşlarının dikkatini dağıtmak için kullanmaktan vazgeçmeli.

Bush, ABD'yi bağımsız bir Filistin devleti fikrine bağlayarak resmi tutumu ileriye taşıdı. Şimdi o ve yetkilileri, barış anlaşmasının neye benzeyeceğini ayrıntıyla telaffuz etmeye hazır olmalı. Tüm bunlar gerçekleşecek mi? Muhtemelen hayır. Fakat bunlar olmadıkça da, Annapolis sadece, başarısız barış girişimleri listesinin son maddesi olacak.

Kaynak: Radikal