ABD’nin New York şehrinde yaklaşık 10 yıl önce gerçekleşen terörist saldırı sonucu yıkılan ’Dünya Ticaret Merkezi’ ikiz kulelerinin bulunduğu alana yapılmakta olan ’11 Eylül Anıtı’nın (9/11 Memorial) saldırının 10. yıl dönümünde açılacağı belirtildi. Tüm bu gelişmeler bir tarafa dursun Amerika’da süren İslamofobya tartışmaları gündelik hayatımızın ve politik tartışmaların her daim içerisinde yer alırken özellikle dikkate değer ölçüde Müslüman'ın yaşadığı ABD için önemli bir test niteliği taşımaktadır.
Genel itibariyle İslamofobi, Müslüman topluluklara karşı ayrımcılık ve toplumdan dışlanmaya varan, yabancı düşmanlığı ile harmanlanan temelsiz, nefret ve şiddet içerikli ırkçı bir eylem olarak tanımlanıyor. Avrupa eksenli, Runnymede Raporu'na göre İslamofobi sekiz adımlı bir algılamaya dayanıyor. Bu algılamaların ortak noktasına göre İslam, İslamofobikler arasında ''değişime direnç gösteren statik ve yekpare bir blok'' olarak görülüyor. Bu raporlardan yola çıkarak batı endeksli tartışılan İslamofobi'yi anlamak için elbette yeterli değil.
ABD'nin, tıpkı Avrupa’da olduğu gibi benzer refleksler göstermeyen devlet yapısı ve diğer topluluklardan farklı bir değer sistemine haiz olması nedeniyle çeşitli kimliklerin yaşam tarzları ile uzlaşmayı kimi zaman mümkün kılamamaktadır. Bu uzlaşmaz tutum kamu kurumlarından sokaklara kadar gıda, inanç, dil, hayat tarzı ve ekonomik gelir bakımından Amerikan toplumunun tek bir kimlik ile bütünleşmemesine neden oluyor. Dünya Ticaret Merkezi’ne ve Pentagon’a gerçekleştirilen terörist saldırılardan 10 yıl sonra, Müslüman Amerikalı yolcular halen sözde İslam adına gerçekleştirilen bu saldırıların bu kamburunu sırtlarında taşıdıklarını söylüyor. Müslüman ülke vatandaşı göçmenler ve Müslüman Amerikan nüfus ülkenin havalimanlarında, gümrüklerinde ve geçitlerinde diğer yolculardan ayrılarak inançlarına ilişkin sorgulamalara ve detaylı aramalara tabi tutuluyorlar.
Pew Araştırma Merkezi tarafından yapılan Ağustos ayında yayınlanan rapor da, ABD’de seyahat eden Müslüman Amerikalıların %36’sı havalimanı güvenlik görevlilerin özel muamelesine maruz kaldığını gösteriyor. Ulaşım Güvenliği İdaresi (TSA) kayıtları ise yolcuların %3’ünün elle arandıklarını ve burada ikincil bir arama sürecine maruz bırakıldıklarını gösteriyor. Tüm bu olanlar gösteriyor ki bu ve buna benzer olaylar Müslüman Amerikalılar ve göçmenler üzerinde yükten öte artık kambura dönüşmüş durumdadır. Bu kambur, Amerikan halkının Müslüman kimliklerle bütünleşememiş gibi görünen bir yapı mı benimseyeceği ya da 'Müslümanları' siyasetin dışında tutarak her zaman politik kaygılardan mı besleneceği' sorularını akıllara getiriyor.
Obama’nın Müslümanlara Yönelik Ilımlı Tavrı
Yaklaşan seçimlerle birlikte Cumhuriyetçilerin etkisine kapılmayarak yeni bir dil inşa etmeye çalışan Obama'nın tutumunu Amerikalı Müslümanlar için anlamlı olduğu söylenebilir. Özellikle Müslüman ağırlıklı göçmenler için ülkeye entegrasyon çabaları ve İslam karşıtlığı oluşturmayacak şekilde bir söylem geliştirildiği görülüyor. 11 Eylül Saldırılarının 10. Yıl dönümü, geçtiğimiz yıl Papaz’ın 9/11 günü Kur’an Yakma girişimi ve gelişen ilişkilerle Müslüman Amerikalılar üzerindeki rahatsız edici ‘Mc Carthyism’ anlayışı giderek dillendirildiği ülkede, Müslüman-göçmen nüfus üzerinde etki bıraktığı gibi toplumun tam olarak dini inançlar arasındaki hoşgörü de birleşememesine neden oluyor.
Özellikle Usame Bin Ladin’in ölümü sonrasında geliştirilen ılımlı tavır sürerken Müslüman nüfusa ‘‘ifade özgürlüğü, seçim ve din özgürlüğü’’ gibi ifadelerle yaklaşması Obama'nın bu meseleyi Müslüman toplumla geliştirmeye çalıştığı diyalogun göstergesidir. Tüm bu gelişmeler yaşanırken Obama’nın verdiği mesajlar iç politika’da farklı marjinal gruplar için de önem arz etmektedir. Zira Obama’nın Amerikalılar arasında Müslüman olduğuna inananların oranı %18’lerde ifade edilirken Ailesi’nin Müslüman kökenli olmasıyla toplumdaki farklı inançlara mensup insanlarla iletişimde çelişkiye düşmemek adına Müslümanlara eşit mesafeyi her zaman korunmasınında bir diğer nedeni de budur.
Obama’nın geçtiğimiz günlerde saldırıların yıldönümüne ilişkin ''Le Figaro'' gazetesine verdiği demeçte, özetle ‘İslam’ın karşısında değiliz, asla olmadık.’ sözüyle Bush sonrasında yumuşak bir dil tercih ettiğini kanıtlamakla beraber, toplumda ayrışmaya giden bu süreci iyi algılamıştır. Başkan’ın ayrıca, ''11 Eylül'deki saldırıları düzenleyenlerin ABD ile dünyanın geri kalanı arasına hendek kazmak istediklerine ancak bunu başaramadıklarına'' dikkati çekmesi saldırının Amerikan kimliği üzerindeki etkisini bugün bile gözler önüne sermektedir. Saldırının hem Amerikan kimliği hem de göçmen-müslümanlar üzerinde tartışması büyükken her yıl gerçekleştirilen anma törenlerinde Müslüman cemaat ve dernek başkanlarının mesajlarının öne çıkarılması 11 Eylül’ü anlamak adına en iyi yol olacaktır.
*Araştırmacı-Yazar ([email protected])
(Twitter: http://twitter.com/StrategcAnalyst)