31 Temmuz’da Batı Şeria’da, 18 yaşındaki Ali Dawabsheh canlı canlı yakıldı. Bütün ulaşılan delillerin işaret ettiği kadarıyla Ali, yerleşimci teröristler tarafından kasıtlı olarak ateşe verilmişti. Daha rahatsız edici bir nokta ise azmettirici olduğu iddia edilen ve şu an süresiz olarak tutuklu bulunan kişilerden birkaçı İsrail doğumlu değildi; Amerika kökenliydi.

Fakat Amerika kökenli topluluk içinden yükselen itiraz pek zayıftı. Batı Şeria’daki Amerikan göçmenlerin  hahamları veya liderleri ya bu olayı önemsememeyi ya da eleştirilerin sesini kısmayı tercih ettiler.

Eski İsrail Başbakanı İzak Rabin’in 20 yıl önce, Amerika doğumlu Baruch Goldstein’ın El Halil’de ibadet etmekte olan birçok Filistinli’ye silahla düzenlediği iğrenç saldırı sonrası sarf ettiği sözleri hatırlamaya ihtiyaç var:

“O bir bataklıkta büyümüş. Onu katliama yönelten sebeplerin kaynağını orada, denizin öbür kıyısında aramak gerekir. Onun gibiler Yahudilik’e yabancı, bizden değiller.” demişti İzak Rabin 1994 Şubat’ındaki Knesset toplantısı öncesinde. “Siz içimize sokulmuş yabancılarsınız. Yabani otlarsınız. Makul bir Yahudilik sizleri bünyesinden tükürüp atar.”

1994’te şok edici şekilde patlak veren olay, o zamanlar için, Filistinlilerin ve İsraillilerin görmüş olduğu en büyük yerleşimci terörü hadisesiydi. 2 yıldan az bir süre sonrasında ise Başbakan İzak Rabin’in kendisi de aşırı milliyetçi bir suikastçının kurşunuyla ölecekti.

Bir anda, toplumun bir kenarında var olan Amerikalı Yahudi göçmenler toplumun dışına itilmiş hale gelmişti. Eski İsrail Başbakanı Chaim Herzog, ABD’yi Yahudi terörünün doğduğu yer olarak nitelerken, Maariv Gazetesi de Amerika’daki Yahudileri “çılgın çocuklarını” İsrail’e yollamakla itham ediyordu. Bir İsrailli gazeteci “yarının Goldsteinlarına” karşı daha faal ve operasyonel hareket edilmesi gerektiğini söylüyor ve çözüm olarak Amerika göçmeni Yahudi militanların “aforoz edilmesini” sunuyordu.

Fakat yarın oldu…

Şiddetli bir şekilde suç işleyen yerleşimcilere sessiz kalınan yılların ardından, İsrail’in istihbarat servisi Shin-Bet’in en son yerleşimci terörü hadiseleriyle bağlantısı olduğuna inanılan dört genci yakalayarak bu eylemlere karşı baskı kurduğu söyleniyor. O dört gençten üçünün kökeni ABD’ye dayanıyor.

İstihbarat servisinin en çok aranan listesinde yer alan 24 yaşındaki Meir Ettinger’ın ırkçı ve şiddet yanlısı çevrelere dahil olmuş bir aile ağacı var. Kendisi, 1971’de İsrail’e göç eden; Kach Partisi’ni kuran ve 1988’de politikadan men edilene kadar bu Parti’nin tek Knesset üyesi olarak boy gösteren radikal haham Meir Kahane’nin torunu. (Kahane, 1990 yılında New York’ta suikaste kurban gitti ancak onun kariyeri İsrail’de aşırı milliyetçi ve antidemokratik partilere çalışma zemini hazırladı)
Bir başka isim ise 18 yaşındaki Mordechai Meyer. Kudüs’ün dışında yer alan Maale Adumim yerleşim bölgesinden. Kendisi sadece Tevrat’a yönelmek ve Batı Şeria’da bir serüvene çıkmak istediğini belirten bir genç. Ayrıca Amerika’dan göçmüş bir ailenin oğlu.  Bir diğer Amerikalı yerleşimci Ephraim Khantsis ise Shin Bet ajanlarını mahkemede tehdit etmekten ötürü tutuklanmış. Dördüncü genç, Eviatar Slonim, ise Avustralya Yahudilerinden bir ailenin oğlu.

Ettinger, Meyer ve Khantsis, Amerika kökenli, aşırıcılık yanlısı yerleşimcilerden oluşan uzun bir listeye ekleniyor. Brooklyn doğumlu yerleşimci Era Rapaport, 1980 yılında gerçekleşen Nablus Belediye Başkanı’nın arabasının bombalanmasında önemli bir rol oynamıştı. 1982’de Baltimore’dan nakledilmiş olan Alan Goodman, Kubbetü’s Sahra’ya ateş açmış; 2 Filistinli’nin ölümüne, 11’inin de yaralanmasına sebep olmuştu. Aynı yıl eski bir Brooklynli olan Yoel Lerner, İsrail Hükümeti’ni devirme ve Tapınak Tepesi’ni patlatma planı yapan bir harekete liderlik etmekten ötürü hapse atılmıştı.

Bu günlerde ise Yitzhar’daki radikal bir yerleşim bölgesinde bir yeshivaya önderlik eden, St. Louis doğumlu Yitzhak Gingsburg gibi hahamlar yeni jenerasyonun kafasına giriyor.

Amerikan Hükümeti’nin kaynaklarına ve birkaç araştırmaya göre bugün yerleşimcilerin %12-15’i (ortalama 60.000 kişi) kökeni ABD. Bu orantısızca büyük Amerikalı topluluk seküler, dindar, ultra-Ortadoks İsraillilere veya mevcut göçmen gruplara katılmakta. Bazıları aşırıcı eğilimlerin zirve yaptığı şehirden uzak yerleşimlerde, çoğu ise Kudüs’ün banliyölerinde yaşıyor. Ama en ideolojik topluluklar arasında sayılıyorlar.

Genelde prefabrik evlerinde veya yerleşim bölgelerindeki konaklarında bir kutu Starbucks kahveyi yudumlarken aktivitelerini, Kitap’tan alıntılar yapmak ya da Mesih’e dair görüşleri ortaya koymak yerine Amerikan değerleri ve idealleri bağlamında (insan haklarını savunup “Büyük İsrail’de” yaşamak fırsatı gibi) anlatmayı tercih ediyorlar. Onlar için, Batı Şeria’da yaşamak yeni hudutların oluşumuna öncülük ediyor. Filistin’de özel mülkiyete tabi alanlarda hak iddia etmeleri ise sadece rahatsızlığa yol açıyor ve aralarında yer alan fanatikler için vahşi Batı’ye benzeyen bu durum gelişigüzel bir şiddeti yayıyor. (Bu cümleden emin değilim)

Bazen aralarında şiddete bulaşan aktivistlerin yer aldığı bir topluluk içinde yaşamalarına rağmen, yasalara saygılı vatandaşlar olarak Amerika kökenli yerleşimciler kendilerini iyi liberaller olarak görmeye devam diyor (Bunların büyük bir oranı, İsrail’e taşınmadan önce Demokrat Parti’ye oy verip insan hakları hareketi ve Vietnam Savaşı karşıtı harekette yer almış olanlar)

90’lar kadar öncesine gidersek, Efrat yerleşim bölgesinin kurucusu ve ruhani lideri Haham Shlomo Riskin’in “Martin Luther King ile beraber yürüdüm ve eşit haklar mücadelesi için güçlü hissettim.” diyordu. Ama ona göre şimdi mağdur olanlar yerleşimcilerdi. “Bizler bizimle aynı kurallara göre savaşan bir düşmanla savaşmıyoruz!” diye itiraz ediyordu. “Arapların kendi halkına reva gördükleri zulüm ve barbarlık göz önüne alınırsa bizim etik zorunluluğumuz intihara kalkışmamaktır!” İnsan hakları mücadelesi vermiş olan Afro-Amerikalılarla yerleşimcilerin hâllerini kıyaslayacak kadar ileri gitmişti.  Bir başka Amerikalı yerleşimci aktivist, “bağımsızlık ve özgürlüğün bir bedeli olduğuna” Lincoln’ün Gettysburg Address’ini kullanarak dikkat çekmişti.

Bu kanaat hâlâ ana akım Amerikalı yerleşimcilere dair asıl kanaat olduğu gibi uluslararası arenada etkili bir liberal dille konuşmanın değerini de öğrendiler.

Kutsal Kitap’taki metinleri kısa, cımbızlanmış alıntılara dönüştüren Amerikan-Yahudi yerleşimciler, İsrail yerleşimci faaliyetlerinin uluslararası alanda yeni bir imaja sahip olması için esaslı bir rol oynuyorlar ve bu sözde liberaller şimdilerde dikkatlerin Yahudiler tarafından işlenen suçların üzerinden başka yerlere kaymasına yardımcı oluyorlar.

Mordechai Meyer’in ailesi basın toplantısı düzenleyip oğullarının tutukluluğunu kınadığı zaman, “Biz ABD vatandaşlarıyız ve çocuklarımız orada, demokrasi içerisinde yetişti. Ve biz ABD’den demokratik bir ülkeye göç ettik!” beyanında bulundu ve “Ama kendimizi oğlumuzun hapse tıkıldığı bir hâlde bulduk ve hiçbir şey bilmiyoruz.” diye sitem etti. Meyer ailesi süresiz tutuklama yaptırımının antidemokratik olduğu hususunda haklı ancak ironik olan şey; ailenin, çocuklarının işlediği iddia edilen suçun üzerinde dikkatin toplanmamasını sağlamak için İsrail’in anti-liberal eğilimdeki ceza sistemine odaklanması. (Hepsinden de öte, aynı kanunlarla süresiz tutuklanan yüzlerce Filistinli için hiçbir yerleşimcinin şikayet ettiğini duymuyoruz)

Meyer ailesi ve onlar gibi nicesi , pekâlâ liberal olmayan yerleşim projelerini savunurken liberal dil kullanmakta bir çelişki görmüyorlar.

Amerikalı Yahudi yerleşimcilerin iyi liberaller olduklarına dair tüm iddialara rağmen liderleri, Yahudiler tarafından yapılan hâlihazırdaki terör eylemlerine karşı derin bir sessizlik içerisindeler. Madem Amerikalı göçmenler şiddetin aziz değerlere bir ihanet olduğunu düşünüyor ise neden hahamları, kendi topluluklarından ve ailelerinden çıkan bu teröristlere karşı kınayıcı bir ses yükseltmek amacıyla basın toplantıları düzenlemiyor? Amerikan ve İsrail gazetelerindeki tartışma köşelerinde neden Yahudi aşırıcılığı kınanmıyor?

40 yıldır tüm kınamalar, Yahudi terörünü “şartları anlamak” bağlamında ele alıp Filistinlilerin şiddetine bir tepki şeklinde hüsn-i talil ile niteleyen girişimlerden ötürü ya susturuldu ya da öfkeyle bastırıldı. Her ne kadar Filistinlilerden gelen terör saldırılarını haklı çıkarmanın bir yolu yoksa da Yahudilerin kendi toplulukları içinde aynı adımları atmadıkları müddetçe Filistinlilere, ılımlıların öne çıkıp “katillerin” defedilmesi ve tahriklerin durdurulması gerektiğini telkin etmesi yeterli değildir.

Yurdundaki veya yurtdışındaki Amerikan Yahudileri, mesele İsrail’deki Yahudi aşırıcılığına geldiğinde, daha fazla kör noktalara göz yumamaz ve sessizliği lanetlemekle kalamaz. Barışı ve adaleti gözeten herkes, İzak Rabin’in açık çağrıda bulunduğu şekilde teröristleri ve sempatizanlarını içlerinden söküp atmakla mükelleftir.

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran

Kaynak: New York Times Gazetesi