İçeride ve dışarıda muazzam desteği bulunan AKP, kapatılmaları itiraz yaratmayan seleflerinden farklı; partinin yasaklanmasının bedeli ağır olur. İstikrarlı AKP hükümetine bir alternatif de yok. Parti alaşağı edilirse erken seçimle, yeni isim ve daha da büyük destekle döneceği muhakkak

Türkiye karışıklıklara alışık. Mali çöküşlerden askeri darbelere ve depremlere kadar kriz enflasyonu yaşıyor görünen bir ülke. Fakat Anayasa Mahkemesi'nin 11 yargıcı, ülkenin bu en yüksek yargı organının tarihindeki siyasi olarak en patlayıcı davayı görüşmeye başlayınca gözler önüne serilecek senaryoyla daha önce hiç karşılaşmamıştı.
Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya yargıçlardan, popülist, dinci köklere sahip, sosyal açıdan muhafazakâr bir siyasi hareket olan ve ülkeyi yaklaşık altı yıldır yöneten AKP'yi kapatmalarını istiyor; gerekçe, partinin 'laiklik karşıtı faaliyetlerin odağı' haline gelerek anayasayı ihlal etmesi. Başsavcının bir diğer isteği de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında olduğu 71 parti yetkilisinin beş yıl boyu siyasetten men edilmesi.
Kamuoyunun bütün dikkati davanın üstünde ve başsavcının mahkemeye başvurduğu marttan beri hükümet fiilen felç olmuş durumda. Karar çıkana kadar Türkiye söylenti, spekülasyon ve yanlış bilgilendirme furyasıyla yaşayacak.

Terör tehdidi çok yönlü
Davanın sonucu ülkenin yakın geleceğini şekillendirecek, buna AB üyeliği başvurusu ve ekonomik reform programı da dahil. Ayrıca laik güçlerle (Ankara ve İstanbul'da odaklanmış ordu-yargı bürokrasisi-iş dünyası-akademi-medya seçkinleri) AKP'nin tümüyle farklı dünyalarda yaşayan geniş seçmen tabanı (Kürt oylarının büyük bir kısmı, kırsalda yaşayan muhafazakâr seçmenler ve laik seçkinlerin gücü ve ayrıcalıklarını tehdit eder
biçimde Anadolu'da gelişip serpilen yeni bir orta sınıf) arasında süregiden savaşın doğasıyla süresini de belirleyecek. Laiklerle muhafazakârlar arasındaki bu savaş
on yıllar öncesine uzanıyor, fakat şu an kritik bir noktaya ulaştı. AKP davası, tam da Türkiye'nin iç istikrarının birkaç yıllık görece sukünetin ardından tekrar tehlikeye girer gibi durduğu bir dönemde görülüyor. İstanbul'daki savcılarsa militan Türk milliyetçilerinin hükümeti devirmek için giriştiği bir 'komplo'yu açığa çıkardıklarını iddia ediyor. Ergenekon
denilen grubu içeren senaryonun şu olduğu öne sürülüyor: Bombalı saldırılar ve önde gelen şahsiyetlere yönelik suikastlarla kitlesel karışıklık yaratmak, bu sayede orduyu hükümeti devirmeye ve düzeni sağlamaya kışkırtmak.
Buna ilaveten Kürt ayrılıkçı grubu PKK, Türk ordusunun ocakta Kuzey Irak'taki üslerine düzenlediği operasyonlara karşın tehdit olmayı sürdürüyor. ABD konsolosluğuna düzenlenen bir saldırı hâlâ soruşturuluyor, fakat Türkiye'ye yönelik terörist tehdidin birçok farklı biçime ortaya çıktığını da hatırlatıyor. Bütün bu olayların ilişkili olup olmadığını (ve bazı AKP karşıtlarının iddia ettiği gibi, kapatma davasıyla Ergenekon soruşturması arasında bağlantı bulunup bulunmadığını) zaman gösterecek.
AKP'ye yönelik kapatma davası Anayasa Mahkemesi'nin üzerine az rastlanır ve yoğun bir spot ışığı çevrilmesine yol açıyor. Mahkeme 1960 darbesinden sonra ordu tarafından kuruldu ve amaç, toplumun dinci ve toplumsal muhafazakâr özelliğinin katı laik devlet kurumlarının altını oymamasını garantiye almaktı. Türkiye, İslam'ın devlete tabi kılınması ilkesi üzerine kuruldu.
Birçok Türk'e göre AKP bu ilkeyi tehdit ediyor. Parti 2001'de açıkça İslamcı olan iki selefinin görünüşte merkezci bir versiyonu olarak teşekkül etti. Bir sonraki yıl iktidara gelmesinden beri ekonomiyi diriltti ve AB üyeliği arzusunu görev bildi. Buna karşılık Avrupa, ABD ve Müslüman dünyanın çoğunun (yanı sıra giderek artan sayıda yabancı yatırımcının) AKP'nin ayakta kalmasından menfaati söz konusu.
AKP karşıtları, yerli ve yabancı destekçilerinin partinin ülkeyi İslamileştirmek yönünde gizli bir gündeme sahip olduğunu görmezden geldiğini söylüyor. Türkiye'nin kentleşmemiş birçok bölgesinde dini değerlerin toplumsal davranışı biçimlendirdiğinden pek az kuşku duyulabilir. AKP'nin bunu ateşleyip ateşlemediğiyse tartışılmalı. Parti ayrıca büyük şehirlerin neredeyse tamamında yerel yönetimi elinde tutuyor. Önemli devlet mevkilerine AKP yanlıları atanıyor. En tartışmalı olansa, partinin bu yıl kadınlara üniversitelerde başörtüsü giyme izni veren bir yasayı gündeme getirmesi.
Mesele, bu tavrın laik Türkiye için bir tehdidi ifade edip etmediği. 1990'larda bakanlık yapan anayasa hukukçusu Hikmet Sami Türk'ün de dediği gibi: "AKP'nin meşruiyeti ve demokratik yoldan elde ettiği gücün büyüklüğü, mahkemenin karar verirken gözetmesi gereken bir kriter sayılamaz, zira bunlar hukuki hususlar değildir. Mahkemenin karar vermesi gereken şey, AKP'nin laiklik için tehdit olup olmadığı ve bu da tartışmaya açık bir mesele."
Yalçınkaya üst düzey AKP'lilerin eylem ve açıklamalarının partiyi laiklik için bir tehdit haline getirdiğini savunuyor. Birçok Türk, bazıları partinin kapatılmasını desteklemese de, başsavcıyla hemfikir.
Erdoğan'ın destekçileriyse iddianamenin dayanaksız olduğunu ve siyasi niyetlerle hazırlandığını, amacın ne siyasi muhafeletin ne de ordunun başarabildiği AKP'yi iktidardan uzaklaştırma işini yargıya gördürmek olduğunu söylüyor.
AKP'nin selef partileri (bilhassa Refah ve Fazilet) Türkiye içinde fazla ajitasyona veya dışında fazla itiraza sebep olmadan kapatılmıştı. Zira bu partilerin az desteği ve liderliklerinin de az güvenilirliği vardı. AKP'yse farklı. Kapatılması ve Erdoğan'ın siyasetten uzaklaştırılması yönündeki bir kararın bedelleri olacaktır.
İlki, partinin ülke içinde ve dışında muazzam desteği ve güçlü bir meşruiyeti var. İkincisi, Kıbrıs konusunda uzlaşmacı davranıp Ortadoğu'da arabulucu rolü üstlenerek dış politikada büyük değişikliklere imza attı. Üçüncüsü, ekonomide belli düzeyde maharet sergiledi. Türkleri 2001 krizi ölçeğinde devalüasyona, banka hortumlamalarına ve resesyona yol açacak bir ekonomik felaketten daha fazla korkutan bir şey yok. Dördüncüsü, AB süreci darbe yiyecek. Son olarak AKP'nin istikrarlı hükümetine bir alternatif yok. Parti alaşağı edilirse, bir erken seçimle, yeni bir isimle ve daha da büyük bir destekle geri dönecekleri muhakkak. Yani partinin kapatılması yönünde bir karar geri tepebilir.

Kapatılması yüksek ihtimal
AKP geçen yılki çatışmanın ardından orduyla ilişkileri de tamir etmiş durumda. Buna generallerin PKK'yla mücadelede serbest hareket etmesine imkân vermek, bir yandan da güneydoğudaki milliyetçi Kürt oylarında gedikler açmak dahil. Genelkurmay kapatma davası tartışmasında dikkat çekici bir sessizlik sergilemekte.
Ancak davanın düşürülmesi yönünde bir karar muhtemel görünmüyor. Türkiye'deki yargı kurumu sadece cumhuriyetçi, anayasal ve laik ideolojik bağlarla değil, yoldaşlıkla da yekvücut halde. Yargıçların iddianamenin boş olduğunu söyleyip Yalçınkaya'yı utandıracağını düşünmek mümkün değil. AKP'nin ve liderliğinin yasaklanması en kötü senaryo. Aynı zamanda en muhtemel sonuç da bu.
Fakat yargıçların başka bir seçeneği de yok değil. Partiye dokunmayıp devlet yardımlarını kesebilirler ve bu da AKP'nin herhangi bir genel seçimde işini zorlaştırır. 'Laiklik karşıtı faaliyet' suçlaması da, partinin daha ılımlı destekçileri arasında itibar kaybetmesine yol açabilir.
Birçok yorumcu ve diplomata göre, AKP'yi ve Erdoğan'ı yasaklamak, ülkenin  anayasal ve kurumsal krizlerinin altındaki gerçek nedenlerle yüzleşmesi bakımından hiçbir işe yaramayacak. Partiye ve liderliğine dokunmamaksa AKP'yi siyasi ve toplumsal hayatın daimi ve kalıcı bir veçhesi haline getirecek.

Kaynak: Radikal