AKP hükümetinin emekli General Başer'i Terörle Mücadele Özel Temsilciliği'nden almasının nedeni, Kürt sorununun çözümü konusunda siyasete ordudan daha fazla söz hakkı kazandırmak. Birçok kişiye göre Türk ordusu, siyasi gücünü korumak için barışçıl çözüme karşı çıkıyor

Türkiye'de orduyla hükümet arasındaki anlaşmazlıklar büyük olasılıkla tehlikeli biçimde artacak. Zira cumhurbaşkanlığı seçiminin dışında, iki kurum arasındaki çukurun derinliğine işaret eden yeni gelişmeler yaşandı. Bunların en önemlisi, hükümetin PKK dosyasını veya en azından dosyanın Irak Kürdistanı'ndaki faaliyetlerle ilgili parçasını ordunun elinden alma girişimleriyle ilgili.

Hükümet sürpriz bir adım atarak, ABD'yle ortak çalışan Terörle Mücadele Özel Temsilcisi emekli General Edip Başer'i görevden alıp yerine Büyükelçi Rafet Akgünay'ı atadı. PKK'nın Türkiye sınırları dışındaki faaliyetleriyle ilgilenen ortak terörle mücadele koordinatörlüğü iki yıl önce ABD'nin önerisiyle kurulmuştu. ABD hedefin, Irak Kürdistanı'ndaki bazı dağlarda üslenen PKK savaşçılarının yakalanması için Ankara'ya destek vermek olduğunu açıklamıştı.

Diyarbakır'da da denemişti

Fakat Ankara'daki siyasi çevrelere yakın isimlere göre gerçek hedef, ABD'nin soruna barışçıl çözüm bulacak çabaları karşılığında Ankara'yı PKK savaşçılarını yakalamak için Irak Kürdistanı'na girmemeye ikna etmekti. Diğer yandan Ankara şu süreçte PKK savaşçılarına misilleme olarak Irak'ın Kürt bölgelerini işgal etme tehdidi savuruyor.

Fakat Kuzey Irak Kürt yönetimi de herhangi bir işgalde eli kolu bağlı durmayacağını açıkladı. ABD'yse, Irak Kürdistanı'nın çalkantılı Irak'ın tek güvenli toprak parçası olması nedeniyle askeri tehdit dilini seçmedi; Irak Kürtleriyle işbirliği kanalıyla barışçıl çözüme varmak için koordinatörlüğün kurulmasını sağlamakta gecikmediler.

Fakat kurulmasının üzerinden bir yılı aşkın süre geçmesine rağmen somut bir başarı elde edilemedi. Dahası bölgeyi işgal etmeye, PKK üslerini yıkmaya ve Irak Kürtlerini cezalandırmaya yönelik tehlikeli Türk tehditleri sürerken, Türk ordusu da sınıra askeri yığınak yapıyor.

Türk-Kürt ilişkilerini izleyen çoğu kişi, koordinatörlüğün görevlerini askeri kimliğinden dolayı yerine getiremediği görüşünde. Bu kişiler, Başer'in Kürt konusuna sert yaklaşımı bilinen orduyla bağlantısını da ekliyor. Ayrıca ordunun, Kürtlerle ilişkilere ve PKK'ya dair konuları hükümet ve siyasetten uzaklaştırma çabası da biliniyor.

Daha kötüsü, Türk siyasi çevreleri ordunun PKK sorunun bitmesini, hatta Kuzey Irak'taki PKK savaşçıları sorununa barışçıl çözüm getirmek istemediğine işaret ediyor. Bu çevrelere göre, Türkiye'deki veya Irak Kürdistanı'ndaki PKK sorununun sürmesi Türk ordusuna siyasi nüfuzunu koruma gerekçesi sağlayacak.

Bu bağlamda İslamcı AKP hükümeti, güç ordunun elinde oldukça taahhütlerini yerine getiremeyeceğini düşündü ve AB yolunda reformlara hız verdi. Hükümet aynı nedenle askerin nüfuzunu azaltmaya ve Kürtlerle ilişki üzerinde doğrudan kontrol sağlamaya çalıştı. Erdoğan'ın geçen yıl Diyarbakır'da yaptığı açıklamalar, siyasilerin Kürt dosyasını teslim alma eğiliminin kanıtıydı. Fakat ordu darbeye başvurmakta tereddüt etse de, siyasilerin içerideki ve dışarıdaki Kürt sorunuyla doğrudan ilişki kurma eğilimlerine sessizce karşı çıkmayı sürdürdü.

Fakat bu sessiz çekişme, Erdoğan'ın Dışişleri Bakanı Gül'ü cumhurbaşkanı adayı göstermesi üzerine patlayıverdi. Bu durum, Erdoğan'a orduya PKK konusunda yeni bir darbe vurma fırsatı yarattı; Başer'in terörle mücadele temsilciliğinden alınması kararı hızla geldi.

Ordu buna karşın, Ankara'yı hedef alan terör saldırısını PKK'yı suçlamak için kullanarak bu darbenin etkisini azaltmaya çalıştı. PKK'nın sorumluluğunu yalanlamasına ve terör eylemlerini kınamasına rağmen ordu, özellikle de çantasında patlayıcı taşıyan bir Kürt kızının Adana'da tutuklanması sonrası örgütü suçlamayı sürdürdü. Ordu genç kızı PKK üyesi olmakla, Irak Kürtlerini de PKK'ya yataklık edip Türkiye'ye sızmasına destek vermekle suçlamakta ve Kuzey Irak'ı işgal etme tehditleri savurmakta gecikmedi.

Aslında birçok siyasi gözlemciye göre, askeri yetkililerin patlama ve tutuklama olaylarından sonra yaptığı açıklamalar, hükümetin terörle mücadele koordinatörlüğün askeri kurumla bağlantısını kesme kararı karşısında ordunun duyduğu rahatsızlığa işaret ediyor. Hükümet Başer'i görevden alırken Kürt dosyası veya PKK terörünü değil, emekli generalin İslamcı Gül'ün cumhurbaşkanlığı adayı gösterilmesini eleştiren açıklamalarını gerekçe gösterdi. Fakat ordu görevden alma kararının hükümetin askerin nüfuzuna nokta koymayı amaçlayan bir başka girişimi olduğunu vurgulayarak bu gerekçeleri dikkate almadı.

ABD de memnun

Peki ABD nerede duruyor? Aslında Washington, konuyu iç mesele olarak değerlendirip Türk kararına bir tepki göstermedi ve yeni temsilciyle diyaloğa hazır olduğunu açıkladı. Fakat Türk-Amerikan ilişkilerini takip edenlere göre ABD, koordinatörlüğün hükümetle irtibat kuracak olmasından dolayı iyimser.
Zira ABD, bu gelişmenin Irak Kürdistanı'ndaki PKK'ya bağlı savaşçılar konusunda barışçıl bir çözümün önünde yeni ufuklar açabileceğini düşünmüş olabilir.

Ayrıca askerin koordinatörlükten çıkması ordu otoritesinin azaltılmasına zemin hazırlayabilir. Bu durum Ankara'nın Türkiye'deki Kürt konusuna kapsamlı bir barışçıl çözüm bulma yönündeki hazırlıklarının artması ihtimalinin göstergesi.