Atılan her kimyasal bomba önce ruh kimyasını bozuyor Ortadoğu'nun... Irak Baas iktidarının başı Saddam'ın İran'a, Halepçe'de kendi vatandaşlarına karşı kullandığı kimyasallar binlerce insanı katletmekle kalmadı; sadece bedenlerimizi değil, akıl ve vicdan kimyamızı da tahrip etti.
Suriye Baas'ının kullandığı kimyasal da adalet ve vicdan duygumuzun kimyasını bozmaya namzet. Saddam'ın kimyasalları kadar Esad'ın kimyasalları da, kimyasal üreticilerinden kurtuluş bekleyerek akıl, vicdan bilincimizin kimyasına bir müdahale sanki.
Baas rejiminin bunca süre ayakta durmasını sağlayanlar ve hala da gitmesinde tereddüt edenler, eline kimyasal silahları tutuşturanlar şimdilerde bize vicdan ve hakkaniyet ayarı yapmaya kalkışıyor.
Amerika'nın başını çektiği Batı ittifakının Suriye halkını, Müslümanları bu zehirli iktidardan koruyacağına inanmamızı istiyorlar. Dahası bu akıl zehirlenmesiyle bizi, asıl düşmanımızın Şiiler olduğuna inandırma çabasındalar. Bu kimyasal zehir öylesine sinir sistemimize nüfuz ediyor ki, zalime karşı çıkarken bile muhtemel tehlikelere, muhtemel desiselere işaret edenleri hedef gösteriyor.
Bu zehir basiretimizi öylesine bağlamış ki, yüz binlerin kanının akmasından çok haklı çıkmış olmayı yeğleyen bir vicdan kararmasına dönüşüyor.
Başından beri, Bosna tecrübesi, Irak'ta, Afganistan'da yaşananlar ve hala yaşanmakta olanları işaret etmeyi, hatırlatmayı, uyarmayı ihanet sayan bir akıl zehirlenmesiyle mefluç hale getiriliyoruz.
Stratejik hesaplar, jeopolitik dengeler Baas'ın zulmüne ne ortak olmayı ne de destek olmayı meşrulaştıramaz. İktidarın despotluğuna karşı çıkmak, daha büyük zulümlere yol açacak, onulmaz acılara sebep olacak yıkımları, akıl tutulmalarını kendiliğinden haklılaştırmaz.
Şu an geçmiş soruların, uyarıların, öngörülerin zamanı değil; yaşanmakta olan zulme karşı durmanın vakti olduğundan hareketle 'kafa karıştıran' sorular sormayı 'zulme alet olmaya' indirgemenin de daha büyük zulümlere kapı aralamak olabileceğini düşünemiyorsanız, bu ihtimali tümden devre dışı bırakıyorsanız akıl zehirlenmesi size de sirayet etmiş demektir.
Başından beri doğru soruları sorduğu ve bu soruların cevapları bugün teker teker gerçekleştiği halde bu uyarıları iptal etmek, mevcut ve muhtemel durumu sorgulamayı ihanet saymak kan denizine yeni kan ırmaklarını akıtmak demektir.
Şunu idrak etmediğimiz sürece idrak zehirlenmesinden malul haldeyiz demektir: Yaklaşık son iki yüzyıldır bu topraklarda köklü dönüşümler, ne yazık ki, iç dinamiklerin sonucu gerçekleşmedi. Ne vakit kendi sesini yükseltmeye kalkışmışsa Batı dünyası ve onun küreselleşen kapitalizm mantığı onu kuşatma altına almış, yönlendirmiş, biçimlendirmiş... Yükselen sesin kendi sesimiz olmasını engellemiş, engelleyemediği durumda ise onu deforme etmiştir.
Suriye'de fiili duruma bakarak esasa dair soruları ertelemeyi önermek, İslam dünyasının neden sahte kurtarıcılar, sahte ideolojiler, gerçek tiranlara mahkum kaldığı sorusunu bastırmak ve bu kısır döngünün devam etmesine yardım etmek demektir. Esad katliamından Akdeniz ufkunda yükselecek Amerikan füzelerine sığınmak aynı zamanda 'cihadı' terörize eden bir anlayışa mahkum olmak, kurtuluş için İslamcıların İslamcılar eliyle yok edilmesini ön şart koşan, Sünni'yi Şii'yle kapıştırmaya olmazsa olmaz diyen demokratik ayartmalara ram olmak demektir.
Yine fiili duruma dönecek olursak özetle: Bugün hedeflerin Amerikan füzeleriyle vurulmasını kurtuluş umudu olarak görenler, başkalarının yazdığı senaryoyla sahaya inerken bir gün Amerikalılara muhtaç olacaklarını da göremeyenlerdir. 'Mısır'da Amerikan karşıtı, Suriye'de Amerikan füzesi bekler' durumuna düşmenin temelinde derin bir zihinsel travma yatmaktadır. Bunu görmeden mevcut durum hakkında konuşmak, hazır kurtuluş reçetesi yazmak, abesle iştigaldir. DEVAMI>>>