Her seçimin bir sürprizi varsa, 22 Temmuz'un tek sürprizi AK Parti. Her halde AK Partililer de dahil olmak üzere seçim sonuçları belli olduktan sonra en çok tekrarlanan söz "bu kadarını kimse beklemiyordu" sözü olmalı.

Bir diğer sürpriz ise seçimi kayda değer bir vukuat olmadan atlatmamız. Keskin bir dönemeci iktidar ve muhalefeti ile hep birlikte kazasız belasız döndük. Artık önümüzde yeni bir gün, yeni bir dönem duruyor. Seçim rekabetinde adı çok sık geçen uzlaşmayı dört başı mamur gerçekleştirmenin zamanı. Bütün rekabet sandığı etkilemek içindi. Söylenen sözler onun için edildi. Şimdi sandık hükmünü icra etti. Türkiye komplo senaryoları ile yolundan çıkıyordu. 42 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ayrı ayrı yazdığı senaryo duruyor önümüzde. Bu senaryonun bir tek sonucu var: Kavgasız, gürültüsüz istikrarı ve güven ortamını sürdürerek yani uzlaşarak sorunlara çözüm aramak. Bu uzlaşma, cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti'yi zor durumda bırakmak için sözü edilen uzlaşma değil. Toplumun enerjisini, zamanını, imkanlarını büyümeye, zenginliğe ve huzura harcamak için kendi arasında gerçekleştirdiği ve sandığa yansıttığı bir uzlaşma. Bu uzlaşmayı artık AK Parti temsil ediyor. AK Parti, sürpriz bir başarıya imza atarak bir dönem daha Türkiye'yi yönetme yetkisini halktan aldı. Demokrasilerde oybirliği imkansızdır. Uzlaşma, belirlenen evrensel kurallar çerçevesinde sorunlara çözüm aranmasıdır. Evrensel uzlaşma kuralı ise, çoğunluğu alan partinin icra ve yasama gücünü temsil etmesidir. Herkes, halkın uzlaşma adresi olarak gösterdiği AK Parti'nin seçim zaferinin arkasındaki dinamikleri anlamalıdır. Sandık, sadece kiminle uzlaşılacağını değil, nasıl uzlaşılacağını da gösteriyor.

"Geniş bölge çoğunluk sistemi" ile yapılan 46-60 yılları arasındaki seçimlerden sonra, nisbî temsil veya karma sistemlerle 57 sene içinde tam 12 seçim yaptık. Bu 12 dönem içinde tek parti iktidarının ikinci dönemini üçüncü defa yaşayacağız. İlk defa 1965 yılında tek başına iktidar olan Adalet Partisi, 1969'da seçimleri tekrar kazanmış ve tek parti iktidarını sürdürmüştü. İkinci defa 1987 seçimlerinde tek partili ANAP iktidarının ikinci dönemi başlamıştı. Aradan tam 20 yıl geçtikten sonra aynı "mucize" tekrarlanıyor ve AK Parti ikinci defa tek başına iktidarını sürdürüyor. Yalnız bu "mucize"lerin istisnası da yok. Bir parti eğer tek başına iktidara gelmişse, ikinci döneme mahsus olarak iktidarını mutlaka tek başına sürdürüyor. AK Parti'yi bu 20 yıllık periyotlar içinde istisnaî kılan bambaşka bir özelliği var. Daha önceki iki örnekte iktidar partileri ikinci dönemi oylarında ciddi düşüşlere rağmen kazanıyorlar. Adalet Partisi'nin 1965'te % 52,8 olan oyu, 1969'da % 46,5'e düşüyor. ANAP'ın 1983'te % 45,1 olan oyu 1987'de % 36,3'e iniyor. Tek istisna 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin % 47 olan oy oranını 1954'te % 57,5'e çıkarması. 60 sonrasında ilk defa ikinci dönemi de kazanan AK Parti % 34,4 olan oylarını inanılması güç bir oranda artırıyor. Şimdiden tarihe not düşülmesi gereken soru şu olmalı: AK Parti, önümüzdeki seçimleri de kazanarak siyasî hayatımızda sadece Demokrat Parti'ye % 1957 seçimlerinde nasip olan başarıyı tekrarlayabilecek mi?

AK Parti'nin göz kamaştırıcı seçim zaferi aynı zamanda halkın birlikte yaşama arzu ve iradesinin de bir göstergesi. Halk, bir bölgeyi veya coğrafi olarak belirli bölgeleri temsil eden bir partiyi değil orantısal olarak bütün Türkiye'yi temsil eden AK Parti'yi iktidara taşıyor. Bu seçimin en çok üzerinde durulacak sonucu, AK Parti'nin bu eşit temsil kabiliyeti olmalı. 1984 yılından beri "terörle mücadele" başlığı altında yapılan işlerin başaramadığı bir şeyi tek başına sandık başarıyor. AK Parti yegane "Türkiye partisi" sıfatıyla Türkiye'nin birlik ve bütünlüğünü tek başına temsil ediyor. Parçalayıcı, bölücü eğilimlere karşı birlik ve bütünlük AK Parti'ye odaklanarak sağlanıyor. Seçimlerin en önemli sonucu bu: Türkiye bütün farklılıkları ile AK Parti'de temsil ediliyor. Demokrasi hem bölünme paranoyalarını aşarak birlik ve bütünlüğün nasıl sağlanacağını gösteriyor. Özellikle Kürt vatandaşlarımızın yoğun olarak yaşadığı bölgelerde AK Parti'nin aldığı oy, AK Parti iktidarının bulacağı çözümlere halk desteğinin hazır olduğunu gösteriyor.

Demokrasi, başka hiçbir şekilde üstesinden gelinemeyecek çok kritik bir görevi yerine getiriyor. Türkiye'yi tek parça halinde tutacak uzlaşmayı gerçekleştiriyor. Askerî çözümlerin işe yaramadığını; ülkeyi bölmeye niyetlenenlerden çok daha kuvvetli bir halk iradesinin mevcut olduğunu gösteriyor. Türkiye millî güvenlik sorununu da sandıkta çözmüş oluyor. Türkiye'yi eşit oranda temsil eden ve sandıktan zaferle çıkan partinin, etnik sorunla baş etme yeteneği aynı zamanda etnik sorundan kaynaklanan millî güvenlik sorunlarını da çözecek adresi gösteriyor. Türkiye bu seçim sonuçları ile millî güvenliğini tesis edebilmek için "demokratik güvenlik konsepti"ni ufkuna bütünüyle yerleştirmek ve güvenlik yapılanmasını bu istikamette bütünüyle gözden geçirmek zorunda.

DTP'li bağımsız adayların herkesin beklediği sonucu alamaması, tersine AK Parti oylarının bölgedeki beklenmeyen artışı, Kürt siyaseti yürütenler için de bir dönüm noktası olacak. Bağımsız adayların aldıkları oyların arkasında Kürtlerin demokratik taleplerinden, geçtiğimiz gün sadece Leyla Zana'nın savunduğu federasyona, daha ötesinde bağımsızlığa kadar geniş bir yelpazede ifade edilen birçok farklı faktör var. Ama AK Parti'ye verilen oyların tereddütsüz tek anlamı var: Türkiye'de birlik ve bütünlük içinde geri kalan nüfus ile birlikte yaşamak. Daha ötesi AK Parti'ye verilen destek, "Kürt sorunu" adı verilen etnik sorunun AK Parti tarafından çözülebileceği, bu sorunun başka türlü bir etnik siyasete konu edilmesine gerek olmadığı anlamına geliyor.

DTP'lilerin Meclis'te temsili Türkiye için çok önemli bir gelişme. DTP'lilere düşmanca davranılmadığı takdirde bu durum "Kürt sorunu"nun çözümü için bir fırsata da dönüştürülebilir. Her şeyden önce durumu 1991 seçimlerinde DEP'lilerin SHP listesinden Meclis'e girişi ve akabindeki sertleşme ile karıştırmamak lâzım. Bugün terör, Kürtler için tam anlamıyla bir çıkmaz sokak olarak tescil edilmiş durumda. Kürt siyaseti yapanlar da terör dışındaki çarelere samimî destek veriyorlar. Ortada homojen bir Kürt siyaseti ve siyasetçi grubu yok. Atatürk için "O bir mucizedir, ölümsüzdür." diyen DTP Eş Başkanı Aysel Tuğluk'un, "Misak-ı Millî"ye sahip çıkması unutulmamalı. Federal düzeni savunan Leyla Zana'ya karşı, bu seçimde kalp krizi geçirerek hayata veda eden önemli politikacı Orhan Doğan'ın federasyonun her türüne karşı çıktığını hatırlayalım. Siyasetin sunduğu zengin demokratik çözümlere odaklandığımız ve mesafe aldığımız zaman kapalı kapılar arkasında üretilen paranoyaların ne kadar anlamsız oldukları görülecek. 2007 seçimleri "Kürt sorunu"nda çözümün bulunduğunu gösteriyor. AK Parti mübalağasız çözümün tek adresi görünüyor.

 

Kaynak: Zaman