Geçtiğimiz çarşamba günü İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinejad ile bir araya gelen Amerikalı din adamları ve ilim adamlarından oluşan grubun arasındaydım. Bir dinlerarası diyalog toplantısı olarak ilan edilen bu görüşmede İran hükümetinin birtakım politikaları ile İran devlet başkanının provokatif açıklamalarına karşı güçlü muhalefetimizi açık bir şekilde paylaştık.

Ancak bunu yaparken iki gün önce Columbia Üniversitesi Rektörü Lee Bollinger'in geniş bir dinleyici topluluğunun huzurunda kullandığı hakaretâmiz dilden de kaçındık. Bizim daha saygılı tavrımız daha açık bir şekilde görüş alışverişine yol açtı, yine de Ahmedinejad belli konulara gelindiğinde kaçamak davranıyor ve tutarlılıktan ciddi anlamda uzaklaşıyordu. İran'da devlet başkanlığı anayasal açıdan zayıf bir konumdadır. İran'da asıl güç Ayetullah Hamaney ile Muhafızlar Konseyi'ndeki diğer muhafazakar Şii din adamlarının elindedir. Bunlar ise, aynen Ahmedinejad'dan bir önceki devlet başkanı ve selefi Muhammed Hatemi'nin reform yanlısı programını engelleyebildikleri gibi, benzer şekilde kontrol edilemeyen tehlikeli bir kişi olarak gördükleri şimdiki devlet başkanının radikal programına da karşı çıkıyorlar. İran devlet başkanı silahlı kuvvetlerin başkomutanı değildir, bu yüzden İran'ın İsrail'e karşı bir saldırıyı gerçekleştirecek vasıtaları bulunsa bile, Ahmedinejad böyle bir saldırı emrini verme imkânına sahip olmayacaktır. Din adamları bir dizi siyasi konuda kesinlikle aşırı bir tutum takınsalar bile, ortak yönetim normalde bir saldırı savaşı başlatmak gibi tepkisel eylemleri yatıştırmaktadır. Gerçekten de bu gibi heyetlerden cesaret isteyen ve riskli politikalar nadiren zuhur eder.

Dahası, Ahmedinejad'ın etkisi zayıflamaktadır. İran'ın etkili Uzmanlar Asamblesi ve Devrim Muhafızları'nın yönetimindeki son değişiklikler din adamları ile ittifak halindeki ılımlı muhafazakarları güçlendirirken devlet başkanı ile ittifak yapan daha radikal unsurların zayıflamasına yol açtı. Ekonominin kötü bir şekilde yönetilmesi, 2005 başkanlık seçimini beklenmedik bir şekilde kazanmasını mümkün kılan taşralı seçmenler arasındaki desteğini de kaybettirdi. Geçen aralık ayında yapılan yerel seçimlerde Ahmedinejad'ın listesi ılımlı muhafazakar ve reformcular karşısında ağır bir yenilgiye uğradı. Öyleyse Ahmedinejad'ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun bu yılki açılışına katılması neden bu derece ölçüsüz oranda Washington'un dikkatini çekti ve bütün ülkede manşetlere hakim oldu? Bunun sebebi belki de Amerikalıların zihninde daha önce Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi gibiler tarafından doldurulan bir boşluğu, nefret etmekten en çok hoşlandıkları Ortadoğulu lider konumunu dolduruyor olmasıdır. Bu bize görünüş itibarıyla irrasyonel ve fanatik olan yabancı despotlarla kendimizi mukayese ederek haklı bir üstünlük duygusu kazandırıyor. Şayet bunlar gerçekten olduklarından çok daha büyük bir tehdit olarak bir araya getirilebilirse, bunun söz konusu hassas bölgede kendimizi ve müttefiklerimizi bu gibi çılgın adamlardan korumak için Amerikan silahlı kuvvetlerinin varlığını sürdürmenin muazzam finansal yükünü ve insani maliyetini meşrulaştırmak ve hatta "nefsi müdafaa" için bu uzak ülkelere savaş açmayı haklı göstermek gibi ilave bir kârı vardır.

Aynı şekilde, bu liderlerin kötülükleri ile ilgili mübalağa ve abartılı iddialara karşı çıkma veya bunların ortaya koyduğu gerçek tehdidin ne olduğu konusunda daha dengeli ve gerçekçi bir değerlendirme yapma cüreti gösterecek kişiler ulusal güvenliğimizi tehdit eden tehlikeli fanatiklerin toy savunucuları olarak gösterilerek Amerika'nın aşırı derecede askerî ağırlıklı Ortadoğu politikasına yönelik eleştirilerin susturulması gibi ilave birtakım kazançlar da söz konusudur. Ancak, Ahmedinejad ile ilgili bu fikr-i sabitin tehlikesi, onun menfur gündeminin ateşini alevlendirecek oksijeni sağlamasıdır. İranlıların çoğunluğu, Araplar ve diğer Müslümanların çoğunluğu tarafından aşırılıkçı olarak tanınmakla birlikte, ne yazık ki dünyanın bu bölgesinde gerçek bir yankıya sebep olan İran'ın haksız bir şekilde yalnızlaştırılması politikası nedeniyle Birleşik Devletler'i suçlamakta haklıdır.

Bir örnek olarak, Birleşik Devletler halihazırda nükleer silah geliştirmiş olan ve aynı şekilde nükleer programları ile ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal etmekte olan Pakistan, Hindistan ve İsrail gibi komşu ülkeleri desteklerken -bir atom bombası üretmesi için uzun yıllara ihtiyacı olan- İran'ın nükleer programı ile niçin bu kadar meşgul olmaktadır? Kayıpların % 95'i İran karşıtı Sünni direnişçilere karşı verildiği halde Birleşik Devletler, Irak'taki Amerikan askerlerinin ölümünden niçin İran'ı sorumlu tutmaktadır? Birleşik Devletler daha baskıcı ve teokratik bir İslâmî rejim olan Suudi Arabistan'ı desteklemeye devam ederken niçin İran'daki insan hakları ihlallerine odaklanmaktadır? Resmi yetkisi sınırlı olmasına karşılık, ABD'nin politikası tutarlı prensiplerden ziyade bu tür fırsatçı çifte standartlara dayandığı sürece Ahmedinejad'ın tahrik edici söylemi kendisine dinleyici bulmaya devam edecektir.

(*) Bu yazıyı Zaman için kaleme alan Prof. Zunes, Barut Fıçısı: ABD'nin Ortadoğu Politikası ve Terörizmin Kökenleri (Tinderbox: U.S. Middle East Policy and the Roots of Terrorism; Zed Press.) isimli eserin yazarıdır.

PROF. DR. STEPHEN ZUNES (*) - SAN FRANCISCO ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

 

Kaynak: Zaman