İran'da ikinci kez cumhurbaşkanlığına seçilen Mahmud Ahmedinecad, ilk döneminde toplam 42 kez ülke dışı seyahetlerde bulundu. Fakat bunlardan sadece biri Avrupa'ya yönelikti ve o gezide de Ahmedinecad resmi davetli değildi.
Dolayısıyla çoğu muhalifin hükümeti, AB ülkeleriyle ilişkileri düzeltmekte başarısız olmakla eleştirmesi yersiz sayılmaz. Manuçehr Muttaki'nin ikinci kez dışişleri bakanı olarak Ahmedinecad kabinesinde yer alması önerildiğinde, çok sayıda muhalif milletvekilinin nasıl sert tepki gösterdiğini hepimiz hatırlıyoruz.
Muhalifler Avrupa konusunda haklı; zira Ahmedinecad Avrupa'ya sadece bir kez gitti ve Roma'da resmi davet almadan katıldığı BM Gıda ve Tarım Örgütü'nün (FAO) toplantısında İtalyanlar tarafından soğuk karşılandı. Hatta FAO'ya katılan devlet adamları onuruna verilen yemeğe de davet edilmemişti. Fakat AB ülkelerine gitmemiş veya çağrılmamış olmasına, dolayısıyla da Avrupalılarla sıcak ilişkiler kuramamasına rağmen, Latin Amerika ülkelerinden çok sayıda davet aldı.
Özellikle de Honduras, Küba ve Venezüella'ya her gittiğinde devlet başkanlarıyla aynı fotoğraf karelerinde yer alarak kol kola pozlar vermeyi unutmadı. İran cumhurbaşkanı 'şeytan ülkesi' Amerika'ya da gitmeyi ihmal etmedi. Fakat bu ziyaretleri tabii ki resmi görüşmeler kapsamında değil, BM'nin çeşitli oturumlarına katılmak için gerçekleştirdi. Üstelik bu katılımları bildiğimiz gibi etki yaratmaktan ziyade tepki topladı; Ahmedinecad New York'ta BM Genel Kurulu'nda konuşmaya başladığında salonun yarısından fazlasının boşalması bu tepkinin göstergesiydi.
İran cumhurbaşkanının Afrika seyahetleri de ilginç ve bir tarafıyla üzücü. Zira Ahmedinecad'ın ziyaret ettiği Sierra Leone, Zambiya, Komor Adaları, Kenya, Tanzanya veya Senegal'e baktığı-mızda, doğru düzgün saygınlığı ve itibarı olan, önemli sayılabilecek ülkeler göremüyoruz. Dolayısıyla bu ziyaretler de boşuna kürek çekme çabasından başka bir şey değil.
Türkiye her an tek taraflı olarak vazgeçebilir
Muhalif milletvekillerinin İran hükümetine yönelik bir başka eleştirisi de komşu ülkelerle ilişkiler üzerindeydi. Bilindiği gibi İran'ın Orta Asya ülkeleri, Afganistan, Irak, Kafkas ülkeleri, Arap ülkeleri ve Türkiye olmak üzere komşularıyla ilişkileri hiçbir zaman karşılıklı güvene dayalı değildi. Dolayısıyla İran'da komşular her zaman fiili veya potansiyel tehdit kaynağı olarak görüldü. Ahmedinecad'ın hükümeti bu zihniyeti değiştirecek türden yapıcı politikalar üretemedi ve dolayısıyla güven verecek bir ülke haline gelemedi. Sonuçta, komşularımızı bizim güvenmediğimiz, bize güvenmeyen ve mutlaka bir sorun yaşadığımız ülkeler olarak gördük.
Son günlerde Türkiye'yle görünürde canlanan ilişkilerde de aslında değişen bir durum olmadığını söyleyebiliriz. Zira şunu unutmamalıyız ki, bu ilişkilerin canlandırılması Türklerin ve dolayısıyla Batılıların politikası. Yani söz konusu canlanma İran'ın dış politikasının ve iradesinin dışında gerçekleştirildi ve Türkiye her an tek taraflı olarak iyi ilişkileri sürdürmekten vazgeçebilir. İran'la komşuları arasında daima soru işaretleri olageldi ve bu soru işaretleri Ahmedinecad döneminde azalmak bir yana çoğaldı. (İran gazetesi İtimad, 14 Kasım 2009)
Kaynak: Radikal