İran'daki ılımlıların hevesi kursaklarında kaldı. Aşırı muhafazakâr Mahmud Ahmedinecad'ın, ılımlıların adayı olan Mir Hüseyin Musavi'yi ezici bir çoğunlukla yenmesi, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi bölge ülkelerinin rejimleri açısından da büyük hayal kırklığı yarattı.

Türkiye açısından baktığımızda, Hamas ve Sudan'daki rejimle iyi ilişkiler yürüten AKP iktidarının bu sonuçtan çok da rahatsız olduğunu sanmıyoruz. İster laik,  ister dinci kesimden olsunlar, bu ülkede ABD ve Batı'ya olan nefretlerini Ahmedinecad'a dönük sevgileriyle yansıtanlar da memnun kalmıştır.

Fakat ülkenin güvenliğini uzun vadeli bir perspektif içinde düşünen ve bu nedenle de bölgede istikrara önem veren Genelkurmay Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı gibi kurumların bu sonuçtan memnun olmaları mümkün değil.

Türkiye'deki stratejistler
Nedeni ise malum. Ahmedinecad bugün, söylem ve eylemleriyle yüksek gerilimi temsil eden bir isimdir. Siyasetini Batı düşmanlığı üzerine oturtan, ayrıca ülkesini nükleer güç yapma iddiasında olan birisinin bu şekilde kazanmasının, Türkiye'deki aklıselim stratejistleri endişelendireceği kesin.

Bu arada Mollalar'ın mutlak denetiminde ve "Devrim Muhafızları"nın sürekli tehditleri altında yapılan seçimlerin ne kadar demokratik olduğu da tartışmalı. İran'da seçimlere hile karıştırıldığını söyleyenlerin sayısı hiç az değil. Tahran'ın uluslararası gözlemcileri reddetmesi ise kuşkuları besleyen ayrı bir unsur.

Bu seçimlere yüzde 85 gibi rekor bir oranla katılan seçmenin neredeyse yüzde 65'inin Ahmedinecad'ı tercih etmiş olması yine de yabana atılamaz. Bu seçimlerde rakiplerin, halk önünde mitingler ve açık oturumlar yaparak her türlü görüşü dile getirmiş olabilmeleri de İran demokrasisi açısından bir ilerlemedir.

Öte yandan, aşırı uçlardan gelen tehditlere rağmen, Mir Hüseyin Musavi'ye yine de yüzde 35'e yakın oy çıkmış olması da Mollalar'ın ileriye dönük olarak göz ardı edebilecekleri bir şey değil.

Musavi de rejim adamı
Bu arada, Musavi'nin, Amerika'nın yerleştirdiği laik bir aday olmadığı, devrimin içinden gelen ve geçmişte önemli görevlerde bulunmuş bir rejim adamı olduğu da unutulmamalı.

Ahmedinecad'ın seçilmiş olmasının bir kesimi çok memnun edeceği ise aşikâr. O da İsrail'de, en az kendisi kadar aşırı olan Benjamin Netanyahu'yu son seçimlerde iktidara getiren muhafazakâr kesimdir.

Müslüman dünyaya açılma çabaları yüzünden nefret ettiği Başkan Obama'nın İran'a dostluk elini uzatmış olmasını hazmedemeyen bu kesim, şimdi ABD yönetimine, "aldın mı yanıtını" diyerek derin bir oh çekiyor.

Bu bölgenin temel bir gerçeği var. İran'daki aşırı muhafazakârların eylemleri ve söylemleri, İsrail'deki aşırı muhafazakârları her zaman beslemiştir. Özetle, onlar saldırdıkça İsrail'deki faşizan eğilimler güçlenmiştir.

Açıkça konuşmak gerekiyorsa, Ahmedinecad'ın seçim zaferinden sonra Hamas ve Hizbullah da İsrail kentlerinde yeni terör saldırıları gerçekleştirecek olurlarsa,  işler tam da Netanyahu'nun istediği noktaya gelecektir.

Kâğıt üzerindeki formüller
Farklı bir düşünce tarzına göre, Ahmedinecad bu kez "daha sorumlu" davranıp Obama'nın elini havada bırakmayacak. Sonuçta bu seçimler İran içindeki gerginliği de artırdı.

İran halkının ciddi sosyal ve ekonomik sorunları olduğu da bir gerçek. Ahmedinecad'ın bunları da gözetmek zorunda kalacağı belirtiliyor.
Bu nedenle bazıları Ahmedinecad'ın "sürpriz yapabileceğini" belirtiyor. Ancak bunun olup olmayacağını elbette zaman gösterecek. Fakat "reel politika" açısından bakıldığında İsrail ve İran seçimlerinden bölge için "gerginliğe devam" mesajı çıkmıştır. 

Türkiye'ye bu durumda düşen görev, tarafsız davranarak bu gerginliğin azaltılmasına katkıda bulunmaya çalışmak olmalıdır. Türkiye'yi tekrar bölgenin etkin ülkelerinden biri haline getirecek olan da zaten budur.
Burada, "bölgenin uzmanı" olduğu belirtilen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'na önemli sorumlulukların düşeceği aşikâr. Kâğıt üzerindeki güzel formülasyonlarını gerçek dünyada hayata geçirip geçiremeyeceğini de böylece göreceğiz.

Kayk: Milliyet