3 haftadan beri Obama yönetimindeki yetkililer Libya'da uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ihtimaline dudak büktüler ve Orta Doğu'da askeri eyleme karşı uyarıda bulundular. Yönetim, geçen hafta ise muhtemelen her ikisiyle de sonuçlanacak Birleşmiş Milletler kararını destekledi.

Bu arada, Libya konusunda "uzlaşma" arayışları içinde uluslararası toplumla bitmek tükenmek bilmeyen çetin müzakereler de başarıyla neticelendi fakat görünüşe bakılırsa çok daha zor bir netice ortaya çıktı.

Rejim yanlıları ve protestocular arasında günler süren çatışmalardan sonra 18 şubatta Kaddafi'nin güvenlik kuvvetleri ülkenin en büyük ikinci şehri Bingazi'den çekilmeye başladı. Bu zafer Libya'daki muhaliflere güven ve heyecan verdi. İsyancı kuvvetler Libya'nın kuzey sahili boyunca batıya doğru hızla hareket ettiler ve şehirleri ele geçirerek Trablus'a doğru ilerlediler. Eylemcilerden Bedevi Altobavi, New York Times'a "Rejim yıkılıncaya kadar protestoya devam edeceğiz. Geri dönüş yok" diye konuştu.

Ama Kaddafi, yönetiminin sona ermesinin kaçınılmaz olduğuna dair giderek yayılan hissiyatı paylaşmıyordu. Kaddafi, oğlu Seyfülislam Kaddafi'yi göndererek millete televizyondan iç savaş uyarısı yaptırdı: "Son dakikaya, son kurşunumuza kadar savaşacağız.” Ciddiydi.

Başkan Obama 23 şubatta nihayet Libya konusunda açıklama yaptı. Obama, ekibinin "her türlü seçeneği" kendisine sunduğunu söyledi fakat ayrıntıya girmedi. Görünürde açıklamalarındaki en büyük duyuru, Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın yakında yapacağı seyahatti, başkan, onun istişarelerde bulunmak üzere 5 gün içinde Avrupa'ya seyahat edeceğini kaydetti.

Yönetim artık darbımesel haline gelmiş tüm seçeneklerin masada olduğu hususunda ısrar etse de üst düzey yetkililer bu seçeneklerden bazılarını reddediyorlardı. ABD'nin NATO Büyükelçisi Ivo Daalder de Beyaz Saray tarafından basına dağıtılan açıklamasında uçuşa yasak bölgenin iyi olmayacağını ifade etti.

Daalder, “Uçuşa yasak bölgelerin helikopterler ve gördüğümüz kara operasyonlarına karşı etkisinin gerçekten sınırlı olduğunu idrak etmek önemlidir. Bundan dolayı, uçuşa yasak bölge kurulacaksa, günümüzde Libya’da vuku bulanlar üzerinde gerçekten bir etkisi olmayacaktır” dedi. Savunma Bakanı Robert Gates ve Genelkurmay Başkanı Mike Mullen da uçuşa yasak bölge konusunda kuşkularını dile getirdiler.

Burada derin bir ironi var. ABD, Libya konusunda uluslararası uzlaşma ararken birkaç üst düzey Amerikalı yetkili, Fransa, İngiltere, birkaç Körfez ülkesi ve hatta Arap Birliği üyeleri de dahil ABD’nin müttefikleri arasında uçuşa yasak bölge hususunda ortaya çıkan uzlaşmanın hilafına görüş bildiriyordu. Bu esnada Libya’daki muhalif liderlerse Kaddafi’nin uçaklarından korunmalarını sağlayacak gazeteciler bulma arayışındaydılar.

Obama yönetiminin istişareleri devam etti. Obama, nasıl olacağını açıklamadan, “meşruiyetini kaybetti” diyerek Kaddafi’nin gitmesi gerektiğini ifade etti. Obama, daha önce nahoş bulduğu kovboy lisanını benimseyerek Kaddafi’nin boğazındaki “ilmeğin” giderek “sıkıştığını” ilan etti.

Öyle değildi. Muhaliflerin hızı birkaç gün içinde kesildi, sonra ise tersine döndü. Kaddafi kuvvetleri, uluslararası toplum telaşa kapılırken, muhalifleri batıdan doğuya doğru püskürttü, isyancıları öldürdü ve şehirleri geri aldı.

Savunma İstihbarat Teşkilatı yöneticisi Korgeneral Ron Burgess, 11 martta Kongre'deki oturumda, gidişattaki değişimden bahsetti. "Bence basının da haklı olarak bildirdiği gibi başlangıçta ivme diğer taraftaydı. Bu, değişmeye başladı. Şimdi tam olarak Kaddafi'nin tarafına geçip geçmediğinin net olarak belli olmadığını düşünüyorum. Fakat bir denge haline geldik ve bırakırsak gerçekten durum rejimin tarafına kayabilir.”

Öyleydi. Her yeni gün, hayatta kalmak için her şeyi yapmakta kararlı olan bir rejimle, kanlı bir şekilde ölmekte olmalarını dünyanın kayıtsız bir şekilde seyretmesine afallayan çaresiz muhaliflerden korkunç haberler geliyordu. Obama, doğrudan Kaddafi’nin giderek artan gücüyle ilgili olarak kendisine soru yöneltildiğinde “isyancı gruplar daha yeni organize oluyorlar” iddiasında bulundu ve rejime “baskı yapmaya devam edeceği” sözünü verdi.  

Nihayet, New York'ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi önceki perşembe günü 5 çekimser oya karşılık 10 oyla Libya'da kuvvet kullanılmasına izin verdi. Obama yönetimi, İngiltere ve Fransa'nın liderliğini takip etti ve Bosna Hersek, Kolombiya, Gabon, Lübnan, Nijerya, Portekiz ve Güney Afrika'yla birlikte evet oyu kullandı. Rusya, Çin, NATO'daki müttefikimiz Almanya, Brezilya ve Hindistan çekimser kaldı. Artık, ABD'nin harekete geçmesi için BM izninin gerekli olduğu kabulünün verdiği desteği de arkasına alan Obama yönetimi, bir ay süren istişareler, ikazlar, yaptırımlar ve yaşanan vahşet sonrasında, nihayet eyleme hazırdı.

Tabiî ABD ve müttefiklerinin bugün karşı karşıya kaldıkları meydan okumalar, şimdi rejimin kazandıklarını tersine çevirmeye çalışmak yerine muhaliflere erken destek vermiş olmamız halinde olacaktan daha büyüktür. Fakat en azından ABD tek taraflı tutum sergilememiş görünecek.

BM kararının geçmesinden bir gün önce çarşamba günü BBC muhabiri, Hillary Clinton'a sivri bir soru sordu: "Bingazi, ABD'nin göründüğü kadarıyla zamanını durum değerlendirmeleriyle geçirmesinden dolayı Albay Kaddafi'nin eline geçerse tarih, Obama hakkında pek de iyi hüküm vermeyecek, değil mi?"

Clinton da şöyle dedi: “Birincisi, ben farazi konulara girmek istemiyorum. Neler olacağını bilmiyoruz. İkincisi ise Başkan Obama yönetimindeki ABD, barış ve istikrar sağlanması için dünyanın dört bir tarafında sayısız çabayla meşguldür.” Sonra asıl meramını dile getirdi: “ABD’nin tek başına hareket ediyor görünmemesi önemlidir. Bu, fazla uzak olmayan bir geçmişte bizim eleştirildiğimiz bir şeydi.”

Başkan Obama, cuma günü BM Güvenlik Konseyi kararı hakkında yaptığı açıklamada, ABD’nin Libya’daki misyonunun açık ve net olacağında ısrar etti: Sivilleri, hükümetlerinin eliyle katledilmekten korumak. Bununla beraber, son 3 hafta Kaddafi’ye defaatle görevi bırakma çağrısı yapan Obama, bu talebini tekrar edemedi ve hatta Libya diktatörünün görevde kalmasının yolunu gösteriyor gibi göründü. Başkan sarih değildi. Zaten tüm bir ay boyunca da sarih olmamıştı.

Kaynak: The Weekly Standart

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas