Kwame Nkrumah(1), "Afrika birleşmeli ya da bölünmeli" sözüyle, aynı zamanda, Hindistan, Pakistan, Çin, Kuzey Kore ve yakın zamanda İran'ın da dahil olacağı nükleer silahlanma yarışından kaynaklanan tehdide de işaret ediyor olmalı. Günümüzün karşılıklı caydırma, yarının karşılıklı yıkım çözümünde oluşan bu ülkeler listesine, Birleşik Devletler, Fransa, Rusya, Britanya ve İsrail'i de ekleyin.

Soğuk Savaş süresince, pek çokları, Afrika'nın Sovyetler Birliği ve Birleşik Devletler arasında yaşanacak bir nükleer savaşa sahne olacağını düşünmekteydi. Bugün ise sorun, kıtanın iki yırtıcı ülke (büyüyen ve istekli bir Çin ile her zaman yayılmacı bir ülke olan Birleşik Devletler) arasında bir nükleer oyuna sahne olup olmayacağı konusu.

Bundan dolayı, Afrika'nın, muhtemelen en gelişmiş nükleer silahların çoğalmasını önleme anlaşmalarından birine; aynı zamanda Pelindaba Anlaşması olarak da bilinen ve 1996 yılında yürürlüğe giren Afrika Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge Anlaşmasına (African Nuclear Weapons Free Zone Treaty; ANWFZ) sahip olması bir teselli kaynağı. Afrika Birliği'ne göre, bugüne kadar 22 ülke anlaşmayı onayladı.

ANWFZ etkileyici bir şekilde oldukça kapsamlı bir anlaşma. Diğer şeylerin yanı sıra, anlaşmayı imzalayan ülkeler, nükleer silahların gelişimine yol açacak herhangi bir eyleme katılamazlar, bu türden silahları kendi topraklarında deneyemezler ya da denenmesine izin veremezler ve bu ülkelerin, aynı zamanda, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın denetimlerine izin verme yükümlülükleri bulunmakta. Aynı şekilde anlaşma, bilimsel nükleer gelişmelerin öneminin farkında olup, anlaşmada yer alan hiçbir maddenin, "nükleer bilimlerin ve teknolojinin barışçıl amaçlarla kullanılmasını engelleme anlamına gelmeyeceğini" kesin bir şekilde belirtmektedir.

Anlaşmaya taraf olan dikkate değer bir ülke de, 2003 yılında tüm kitle imha silahlarını yok etme ve nükleer silah geliştirme girişimlerini sona erdirme taahhüdünde bulunan Libya'dır. Dikkati çeken diğer bir ülke de, 1993'te De Clerk'in nükleer silahları olduğunu kabul ettiği, sonrasında bu silahları yok eden ve nükleer silahlara sahip olmayı suç olarak kabul eden bir yasa çıkaran Güney Afrika'dır. ANC'nin(2) zaferine bu kadar yaklaşılmışken, ırkçı rejim nükleer silahların siyahların ellerine geçmesini istemiyordu. ANC hükümeti, buna rağmen, bu ırkçı kararı politize etmeyerek ve ANWFZ'yi 1996'da onaylayarak doğru şeyi yapmıştır.

Dünyanın geri kalanı Afrika'nın çok arkasındadır. Binlerce nükleer savaş başlığına sahip olmaya devam eden ve nükleer aileye kimlerin buyur edileceği konusunda çifte standarda sahip Birleşik Devletler'in ve Rusya'nın riyakarlığı ortadadır. Birleşik Devletler'in, yeni ortaya atılan terörle savaşında müttefikleri olan Hindistan ve Pakistan'ı göz önüne alın. Mısır ve İran örneğinde de, iki ülke de nükleer enerjiye, askeri olmayan sebeplerden dolayı sahip olmak istediklerini belirttiler, ancak çekiç sadece İran'ın üstüne indi. Nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmaları, düşmanca riyakarlıklarla gücünü yitiriyor.

Nükleer bombalar, durumu tetikleyen ve oluşan ortamdan hoşnut olan Bush'un, Ahmedinejad'ın veya kendisini sürekli olarak kuşatma altında hisseden İsrail'in ellerinde tercih edilir olmamalı. Geçmişte yaptıkları savaşların, gelecekte olası bir nükleer felaketten başka bir şey vaat etmediği Pakistan ve Hindistan için, bunlardan hiçbirisi arzulanabilir değildir. Hala aklı başında olan bizler için amaç oldukça basit: Kimse, kesinlikle hiç kimse nükleer silahlara sahip olmamalı.

Bizim trajik hatamız, Afrika'nın her zaman uluslararası politikanın bir parçası ve parseli olmadığını varsaymak. Ancak bunu da göz önünde bulundurun: Japonya'ya düşen atom bombası, ironik bir şekilde, o zamanki Belçika Kongosu'ndan (Ç.N: Günümüzün Demokratik Kongo Cumhuriyeti, 1960 yılında bağımsızlığını kazanıncaya kadar Belçika Kongosu ismini taşımaktaydı) alınan uranyumla zenginleştirilmişti ve bugün, nükleer silahların çoğu, bağımsız bir Afrika devletinde çıkan ve bizi de, gelecekteki katliamlardan dolayı sorumlu yapan uranyumu taşımaktadır. Nükleer silahlarını imha eden iki ülkesi ve yarışa bile başlamama konusunda söz vermiş pek çok ülkesiyle Afrika, tarihin doğru tarafında yer almakta. Afrika, nükleer silahlardan arınmış bir dünya isteme konunda ahlaki bir yetkiye sahip bulunmakta.

Ancak ahlaki bir duruş yeterli mi? Bu duruşun, havlamanın, ısırığa sahip olmazsa değeri nedir? Namibya gibi uranyum üreten ülkeler ANWFZ'yi onaylamadılar. Bu durum, bazı Afrikalı ülkelerin, kendileri nükleer silahlar üretmeseler bile, çoğunluğu Batılı olan ve bu silahları üreten diğer ülkelere yardım ettikleri anlamına gelmekte (ANWFZ Anlaşmasının yasakladığı bir şey). Ancak kıtadan gözle görülür bir kazancı olmayan Namibya'yı, bu anlaşmayı imzalaması için teşvik edici herhangi bir şey de bulunmamakta. Diğer bir deyişle, Afrika Birliği, maddi getiriler sağlamak durumunda.

Afrika'nın kapışılması şiddetlendikçe, en büyük tehdidimiz, bağımlılık oluyor, çünkü bu durum, ANWFZ Anlaşması'nı, bağış yapan nükleer güçlerin varlığı nedeniyle manipülasyona açık hale getiriyor. Bir yandan, Afrika Emir ve Komuta Merkezi aracılığıyla elindekileri artırmaya çalışan Birleşik Devletler var. Diğer yandan, Çin ve her zamanki Avrupalı şüpheliler bulunmakta. Soğuk Savaş politikaları ve büyük güçlerin savaşının yeniden yaşandığı bir ortamda, nükleer savaş başlıklarının, bu güçlerden biri tarafından bir Afrika ülkesine yerleştirilmesinin diğerini caydırması olası olabilir mi? Büyük güçler onlara sahip olduğu sürece hayır.

Bir anlaşma, imzacıları kadar güçlüdür. Bizler nükleer silahlar konusunu, henüz, bizim için büyük sorunlar olan ekonomik ve askeri bağımlılığımız konusundan ayırma gücüne sahip değiliz. Bölünmüş, zayıf ve bağımlı bir kıta; sağlam bir ahlaki temele ve kapsamlı bir nükleer silahların yayılmasını önleme anlaşmasına sahip olsa da, daha güçlü yırtıcı devletlerin isteklerine bağlı olmaya devam edecek. Bu bağlamda, Nkrumah'ın Afrika'nın birleşmesi ya da bölünmesine ilişkin feryadı, her zamankinden daha zorunlu olarak kalmaya devam ediyor.

Mukoma Wa Ngugi, Conversing with Africa: Politics of Change ve Hurling Words at Consciousness adlı kitapların yazarı ve yeni çıkacak olan New Kenyan Fiction adlı kitabın editörüdür. Aynı zamanda, bu makalenin ilk olarak yayınlandığı BBC Focus'un Afrika dergisinde köşe yazarıdır.

notlar:

1. ÇN: Ganalı lider, Kwame Nkrumah, Afrika'nın birleşmesi yönünde girişimlerde bulunan Afrikalı liderler arasında en önemlilerinden biriydi. Birleşen bir Afrika'nın hem sömürgeciliğin yeni türlerine daha kolay direnebileceğini, hem de dünya arenasında daha güçlü bir konuma gelebileceğini savunan Nkrumah bu sözüyle, birleşmeyi reddeden bir Afrika'nın zayıf düşmeye ve yok olmaya mahkûm olduğunu ifade etmeye çalışmaktadır. Burada korkulan, aynı zamanda, Afrikalı ülkelerin bağımsızlık sonrasında yüz yüze kalacağı, sömürünün daha çok ekonomik alanda devam etmesine dayanan "Yeni Sömürgecilik" olgusuydu.

2. ÇN: ANC; Afrika Ulusal Kongresi (African National Congress)



[www.zmag.org'daki İngilizce orijinalinden Elem Eyrice tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]