I-Aylardır  ülkesinde idam ve recm cezasıyla yargılanan İranlı Sakine’nin fotoğrafları üzerimize üzerimize geliyor.  Suçlu kadın olduğunda, bir dava daha fazla popülerleşiyor; içinde İslam, çarşaf, recm gibi kelimeler de geçiyorsa hele... Batı’dan yükselen tepkinin Müslümanları recm aynasında kendini görmeye zorlaması elbet düşündürtücü. Recm İran’da çoktandır  tartışılan bir ceza, hatta bu nedenle çok nadir uygulandığı söylenebilir.  Bir dönem önceki Yüksek Yargı Başkanı Ayetullah Şahrudi, uzun tartışmaların ardından recm cezasının bütün ülke çapında durdurulması istemişti.  Halefi Laricani de recm uygulamalarının durdurulmasından ve örfi fıkıh kapsamında bir uygulama alanı bulan bu cezanın yerini daha farklı bir ceza türüne bırakmasından yana bir tavır içinde görünüyor.
“Öldürürken bile güzellikle öldürün”, diye buyuran bir dinin banileri açısından recm cezası ağır bir yük; bunu bir yazımda anlattım.  (http://www.ozgundurus.com/Yazar/Cihan-Aktas/Recm-cezasi-ve-Iran.php)

İran’da recm cezasının tamamen kaldırılması bir hukuki karmaşanın düzene girmesi meselesidir.
Şu soru sıklıkla karşıma çıkıyor: Recm vakalarında niye en fazla kadın fotoğrafları görülüyor? Bunun sebebi şöyle açıklanıyor İran’da: Zina suçuyla yargılanan erkek, suç ortağı kadının evli olduğunu bilmediğini, onunla siga (muta) nikâhı yaptığını öne sürebiliyor. Kanunlara göre ikinci bir  eşle evlenmeye hakkı olduğu için de,  bir şekilde, ola ki tevil yoluyla bir bağışlanma kapısı açılabiliyor önünde.

Zina suçunun isnadı hiç kolay değil gerçi. Çoğu kez bu suç farklı saiklerle gün yüzüne çıkıyor. Sakine Aştiyani  de kocasına ihanet eden ve onu öldüren bir ev kadını. Çarptırıldığı suçun yaydığı dehşetli imgelerin gerisinde kalıyor bu gerçek.  Aktivist arkadaşım  Mahnaz Behramnejad’ın dediği gibi: Öngörülen ceza, suça karşılık gelmiyor bu durumda, yaydığı sahneler yüzünden suçu görülmez, hatta konuşulmaz hale getiriyor. 

II- Medyatik  tercihler nedeniyle Sakine’nin suçu görülmüyor, Afiye’nin ise yaşadığı işkenceler… Pakistanlı doktor Afiye Sıddıki’nin başına gelenler, herhangi bir kadının uluslararası sistemin karşısındaki eleştirel duruşu nedeniyle neler yaşayabileceğinin bir örneği. Sıddıki’nin El-Kaide’yle ilişkisi olmadığını söylemesinin yararı yoktur. Suçlu olduğunu kanıtlayan bir parmak izine, bir kurşun izine rastlanmamasının, her hangi bir kanıt ileri sürülememesinin önemi yoktur. Belli ki çoktan verilmiştir hüküm.

Afiye’nin ele geçirdiği bir tüfekle “Amerikalılara ölüm” diye bağırdığı ve Amerikalı yetkilileri vurmaya çalıştığı öne sürüldü. Çıldırdığı söylendi. Biz Afiye’yi çıldırma noktasına getiren şartları o kadar da iyi bilmiyoruz. Mahkeme sürecinin nasıl işlediğini de bilmiyoruz. Afiye yıllarca kayboluyor, gözükmüyor ortalıkta; daha sonra bir bakıma tesadüf eseri, Amerika’nın gizli hapishanelerinde uzun zaman işkence görmüş bir mahkûm olarak gün yüzüne çıkarılıyor ismi. 

Bir kadın içinde bulunduğu şartlarda pekâlâ açıklaması yapılabilecek sebeplerle varlığına yönelen işgale tepki gösteriyor ve bunun bedelini yurdundan, yuvasından, çocuklarından koparılarak, akli dengesini yitireceği noktaya kadar işkence görerek ödüyor.  Kendisiyle birlikte göz altına alınan çocuklarından biri ölüyor, biri hâlâ kayıp.  13 yaşındaki oğlunun ise babasıyla Guantanomo’da tutuklu olduğu tahmin ediliyor.

Nöroloji alanındaki eğitimini Amerika’da görmüş olan Afiye Sıddıki’yi ülkesinin topraklarından kopartıp da Amerikan zindanlarına taşıyan olaylar zincirini kim sonuna kadar en doğru şekilde okuyabilir... Kimin direnişçi, kimin terörist olduğunun karıştığı, güçlü olanın haklı sayıldığı arazilerin kızı Afiye. Bilgiyi ve görüntüleri bir egemenlik iddiası üzerinden çoğaltırken kötülüğü şeffaflaştıran egemen kültür ise, suçu ve cezayı, en güçlü silahı (ve en etkili görüntüleri) elinde tutanın çıkarları üzerinden belirliyor. 
Recm bağlamındaki kim tarafından yapılırsa yapılsın ortaya konulan pornografik sunum, İslam’ın kanlı ve ilkel yüzünün de teşhiri olarak dolaşımdadır aynı zamanda. El altındadır. Çoğaltılır. Türlü açıklamalarla yeniden ve yeniden yazılarak insan hakları örgütlerinin gündemine yerleşir. Sakine’yi recme mahkûm eden hakimlerin yetkesi tartışmaya açıkken, Afiye’yi 86 yıl hapse mahkûm eden hakimlerin hükmü sanki bütünüyle net, makul ve adildir.

III-Rana Kabbani’nin  “Avrupa’nın Doğu imajı” isimli kitabında Doğu’nun kadınlarının, kendine kurtarıcı misyonu biçen bilinçlerde “sonsuza dek küçümseme duygularını provoke edecek objeler” olarak algılandıklarından söz eder.

Afiye yaşadığı toplum ve kültür tarafından ezilen zavallı bir kadın olmadığı, bir “kurtarma nesnesi” olarak sunulamayacağı için de bir bedel ödemeye mecbur ediliyor gibi geliyor bana.

O, Batı’nın tahayyülünde ağırlık kazanan Müslüman kadın temsillerini bozuma uğratıyor. Hikayesi, Batılı “kahramanı” kurtarıcı değil kahredici yüzüyle gösterdiği için bütün ayrıntılarıyla yeraltına itiliyor.  Afganistan’ın Bagram üssündeki tutukluların ifadelerine göre, sesi ancak işkence gördüğü sırada duyulan 650 no’lu sanıktır Afiye.  Acı çığlıklarına tanık olan bir tutuklunun kaçışının ardından yazdığı kitapla ancak hatırlanır varlığı. Onun kişiliğinde korkutucu gelen ola ki Müslüman kadının zavallı bir kurtarma nesnesi olmasına itiraz eden güçlü sestir.

Sakine’nin hikayesi ise  Doğu’ya haremdeki kadınları kurtaran bir kahraman olarak yönelen günümüzün Byronlarına bir yola çıkma sebebi olarak heyecan veriyor sanki. Suçu cezanın yaydığı imgelerin gerisinde kaybeden bu hikaye, hakkında üretimi süren fotoğraf ve haberlerle bir kadını dehşetli bir ölümden kurtarmaktan çok, asıl, kurtarıcıların yüce misyonunun ve seslendikleri zeminin hüküm ve kabullerinin altını çizmek üzere, yeniden ve yeniden yazılıyor.