Afganistan'daki eyalet ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin pek de hilesiz olmayacağı baştan kabul gördü. Özellikle ikinci kez yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi, dünya kamuoyunun dikkatle izlediği bir süreç oldu, ilk kez BM ile ortak değil de Afgan Bağımsız Seçim Komisyonu seçimlerden sorumlu olacak diye uluslararası güçler seçimler için yaklaşık 230 milyon dolar para harcadılar. Cumhurbaşkanlığı yarışında ikisi kadın otuz yedi aday ortaya çıktı, oy deposu olarak görülen kadınlar ve radikal İslami kesimler için yasalar çıkmasını sağlayan Hamid Karzai en önde gitti. Rakipleri arasında ise zaten eski dışişleri ile maliye bakanı yer aldı.

Taliban ve ona yakın kesimlerin Karzai'yi büyük ölçüde "batı"nın adamı olarak gördüğü bir sır değil. Ülkelerinin Sovyetlerden kurtulmasını sağladıktan sonra bugün ABD işgali altına girdiğini düşünenler küçümsenmeyecek ölçüde. Bu algı ve koşullardan Obama ABD'sinin de memnun olmadığını ve işgalci pozisyondan çıkmaya çalıştığını söylemek gerekir. ABD artık Afganistan ve hatta Afganistan-Pakistan sorunlarının iç dengeler ve daha fazla katılımı bulunan, örneğin içinde Rusya'nın daha fazla ağırlık aldığı çok taraflı güçlere devredilmesinden yana.

Söz konusu yöndeki girişimler, bir yandan Karzai gibi liderlerin daha geniş halk kesimlerini dikkate almasının gerektiğini, tepeden gelip iktidara yerleşmenin ülke yönetmeye yetmeyeceğini kısmen anlamasına yol açtı. Öte yandan dışarıdan siyasal yönlendirme yerine içeriden siyasal yapılanma arayışının Taliban bakımından da değişime yol açtığı söylenebilir. ABD'ye, yabancılara ya da NATO'ya kızıp onları hedef alan bir siyasetin artık Afganistan'da bir gelecek garantisi sağlamadığı anlaşılmış olmalı. Bu çerçevede, tıpkı FKÖ'den Hamas, Hamas'tan da Cünd-ü Ensarullah'ın çıkmasında olduğu gibi, Taliban'dan da farklı ve daha radikal gruplar çıkıyor.

Terör ve saldırılar altında geçen, onca güvenlik önlemine rağmen Kabil'deki NATO merkezine bile saldırı düzenlenebilen bu ortamda, şiddet eylemlerini şimdilik hala Taliban üstleniyor. Bununla birlikte Taliban içindeki militan gruplar olduğu ve bunların Afganistan siyasal yaşamında ve kurumsal mekanizmalarında Taliban'ın yer almasına engel oluşturduğunu düşünen bir kanadı da bulunuyor.

Afganistan'da öyle ya da böyle seçim yapılabiliyor olması, bu ülkede demokratikleşmeye doğru bir seyir olduğu anlamına gelmez. Seçim, seçeneklerle sınırlı; seçilen tek belirleyici ve yönetme kaygısı siyaset üretmenin önünde ise, zaten hiçbir yerde istikrardan söz edilemez. Üstelik Afganistan hala şiddet ve narko-terör olgularıyla yönlenen bir ülke, uluslararası güçlerin de çekilmeye niyetlerinin, yeteneklerinin olmadığı tükendikleri bir yer. Hal böyleyken Afganistan'daki seçimlerin nasıl olduğu değil, gerçekten de kimin seçildiği önemli oluyor.

Tüm olumsuzluklara rağmen, Afgan halkının seçim heyecanı ülkelerini kendilerinin de çorbasına tuz attıkları bir iktidarla yönetebileceklerini düşündüklerini gösteriyor. Siyasetin giderek meşru alanda sürdürülebilir bir rekabete dönüşebileceği, belki bu yolla şiddetten yorgun düşen kesimlerin iş-aş endişelerinin öne çıkabileceği yavaş yavaş anlaşılabilir, bu türden başlangıçlar bugün için olmasa bile yarın için umut verebilir. Ancak, yine de Afganistan'da seçilenin kim olduğu kadar dış dünya ile iç yapı arasında ne oranda denge kuracağı ileriye yönelik temel değişken durumunda. Anlaşılan o ki, bundan sonra ne Karzai eskisi gibi olacak, ne Taliban, ne diğerleri, ne de koalisyon güçleri.

Kaynak: Star