Amerika'ya yaptığım son seyahat zenginleştirici bir tecrübeydi; Amerikan halkıyla sağlıklı bir söyleşi gerçekleştirme ve Afganistan'daki savaş hakkında duydukları kaygıları anlama fırsatıydı. Gittiğim heryerde sıkça karşılaştığım sorulardan biri de şuydu: "Kaybedişe nasıl bir son verebiliriz?"

General Stanley McChrystal'in talep ettiği takviye askerler bağlamında söylenecek olursa, cevap, siyasi takviyedir. Terk, bir seçenek değildir.
Askeri çözüm tek başına başarıyı garantilemez. Ordular sadece bazen kazanır ve en iyi halde, siyasi sürecin işleyebileceği bir muhit yaratır. Günün sonunda ülkenin idaresini üstlenecek olanlar askerler değil sivillerdir.

Taliban, onlarca yıl süren sivil savaş ve anarşiden sonra, 1996 yılında Afganistan topraklarının yüzde 95'i üzerinde denetim tesis etti. Taliban maalesef ülkeye İslam'ın katı bir yorumunu dayattı. Ama içeriden dönüştürme ümidiyle gene de Taliban rejimini tanımayı teklif ettim. Benim stratejim uygulansaydı, el Kaide'ye güvenli bir cennet vermemesi için Taliban ikna edilebilir ve acıklı 11 Eylül saldırılarına engel olunabilirdi. Afganlıların büyük bir kesimi, Afganistan'ı el Kaide ve Taliban zulmünden kurtaran Amerika'ya açık bir destek veriyorlar. Peştun çoğunluk dâhil, tüm etnik gruplara nisbî temsil hakkı sunan ve bihakkın temsili bir ulusal yönetimin kurulması halinde Afganistan'a barış getirilmiş, el Kaide sürülmüş olacaktı. Maalesef bu gerçekleşmedi.

11 Eylül sonrasında Afganistan'ın düştüğü etnik ve siyasi istikrarsızlık, Peştunların büyük çoğunluğunu kenara ve Taliban çukuruna itti her ne kadar Taliban'ın ideolojik destekçileri değillerdiyse de. 80.000 Tacik'i Afgan ulusal ordusuna almak gibi bir yanlış, Peştunları daha bir yabancılaştırdı.

Bu arada, Pakistan güç kullanmak sûretiyle el Kaide'nin aşiret bölgelerimize akın etmesinin önüne geçti; 600 el Kaide ve Taliban liderini yakaladı ki içlerinden bazıları öncelikli hedeflerdi. Sınır boyunca 1.000 kontrol noktası kurduk, Afganistan-Pakistan sınırı arasında mayın veya tel döşeme teklifinde bulunduk fakat bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Hamid Karzai liderliğindeki Afgan hükümetinin iradesinin Kabil dışında geçmemesi ve NATO liderliğindeki ISAF'ın yetersiz sayıda kara askerinin bulunması yüzünden Taliban yeniden örgütlenme imkanına kavuştu. 2004 yılında Irak'ın işgal edilmesi odak noktasını değiştirdi ve Taliban'ın Afganistan'da zemin kazanmasına katkıda bulundu.

Afganistan'dan Pakistan'a kaçan el Kaide teröristleri önce Güney Veziristan'a yerleştiler. Başarılı istihbarat çalışmaları ve asayiş operasyonları sayesinde el Kaide'yi şehirlerimizden temizledik, komuta-iletişim-propaganda merkezlerini yok ettik. Bitişikteki Kuzey Veziristan, Bajur ve Swat bölgesine kaçtılar.

2004 yılından sonra, terörist çekim merkezinde tedrici bir değişime şahit olduk. Taliban, Afganistan'da yeniden yükselmeye başladı ve tedricen başat rolü eline geçirdi. Pakistan'ın aşiret bölgelerindeki özellikle de Kuzey ve Güney Veziristan'daki Taliban'la bağlar kurdular. Taliban ve el Kaide, tüm bölgeyi istikrarsızlaştırmak gibi büyük bir stratejinin izinde giderek, bir yanda Pakistan toplumundaki aşırılarla öte yanda Hindistan'daki köktenci müslümanlarla bağlar tesis etti. Güney Asya'ya ve dünya barışına ciddi bir tehdittirler.

Şimdi karmaşık bir durumun üstesinden gelmek zorundayız. Şayet gelecek nesillerimizi terörizm belâsından tam olarak koruyabilirsek, askerlerimizin verdiği kayıplar ziyan olup gitmeyecek. Afganistan'dan çıkış stratejisinin zamanla bir ilgisi olmamalı ve olamaz. "Yaratmak istediğimiz etki nedir?" sorusu sorulmalıdır. El Kaide'yi bitirmeliyiz, askeri bakımdan Taliban'a hâkim olmalı ve Afganistan'da temsili, meşru bir hükümet kurmalıyız.

Ordu, isyancılarla mücadeleyi güçlü bir konumdan yürüttüğüne emin olmalıdır. El Kaide'nin yavaş yavaş azalan unsurları topyekûn yok edilmeli ve askeri bakımdan Taliban'a hâkim olunmalıdır. Afganistan ve Pakistan tarafındaki militanları tecrit etmek için mümkün her aracı kullanarak sınır kontrolü tedbirlerini güçlendirmeliyiz.

Pakistan ordusu güçlü bir şekilde hareket etmeye devam etmeli. Operasyonel olarak, aşiret grupları arasından kaydadeğer bir kuvvet oluşturarak onları tanklarla ve silahlarla teçhiz etmeliyiz. Afgan tarafına gelince, ABD ve ISAF askerleri takviye edilmeli. Tüm bunlar, bahsedeğer bir Peştun temsiline ağırlık vererek, Afganistan Ulusal Ordusu'na asker ilavesiyle birlikte yürütülmelidir. Aşiretler arasındaki bölünmelerden istifade ederek, yerel milisler de yetiştirmeliyiz.

Siyasi cepheye gelince, Afganistan'daki tüm gruplarla, buna Taliban da dâhildir, canlı bir diyaloğa ihtiyacımız var. Afganistan tüm etnik gruplar arasında varılan bir sosyal akitle (covenant), egemen bir kral tahtından gevşek bir şekilde yönetilmiştir asırlarca. Peştun aşiretlere ve Taliban veya el Kaide ile aynı safta buluşmayan diğerlerine el uzatmalıyız. Her zaman söylediğim üzere "Talibanların hepsi Peştun'dur ama her Peştun, Taliban değildir." Pakistan ve S.Arabistan el uzatma işini kolaylaştırmada merkezi rol oynayabilir.

Pakistan ve Afganistan, Özgür Dünya adına Sovyetler Birliğine karşı zafer kazananlar olarak, 1989'da Batı tarafından kaderlerine terk edildiler. Bu terk, bölge halkında ihanet hissine yol açtı. Bölge ve dünya barışı adına, aynı hatayı bir kez daha tekrarlamayalım.

Yazar: Pakistan eski Cumhurbaşkanı

Kaynak: Wall Street Journal

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpalsan Balcı