Adına yakışan bir adamdı, Hasbi bir adamdı, Allah'a yakın durmaya çalışan bir adamdı. Vefat haberini sahura kalktığım dakikalarda aldım. Sabahın bu derin vaktinde zihnime 'dan dan vuran' telefonun mesaj tonuna, biraz da çekinerek ancak 'Hayırdır' diyerek açtığımda öğrendim vefatını. Dr. Hasballah M. Saad, ya da Açelilerin dedikleri gibi 'Abang Hasballah' gece yarısında Cakarta'da tedavi gördüğü hastahanede son nefesini vermiş. Allah rahmet eylesin.
Açe'de tanıştığım entellektüel kapasitesi ile beni büyüleyen insanlardan biriydi. Hasballah Bey'i ilk defa I. Uluslararası Açe-Hint Okyanusu Konferansı'nda moderator olarak yer aldığında görmüştüm şöylesine uzaktan. Başında 'siyah peçi'si, iri yarı gövdesi, gür sesi ve güleç yüzü ile salonu dolduran yüzlerce kişinin sempati ve ilgisini çekmeyi başarıyordu. Oturumununda yer aldığı dört farklı ülkeden akademisyeni idare etmek kolay değildi. Ancak Hasballah Bey, idare etmekle kalmıyor, tek başına oturumu götürebilecek kadar bilgi ve birikimi ile herkesi şaşırtıyordu. Sağında oturan Portekizli akademisyene nazikçe vurucu sözler söylerken, masanın diğer ucundaki Prof. İsmail Hakkı Göksoy Bey'e de sempatik yaklaşıyordu. Kim bu adam diye geçirmedim değil elbette içimden. Nasip bu ya, bu sorum bir dua yerine geçmiş ve hemen ertesi günü akşam saatlerinde kendisiyle otel lobisinde tanışma ve küçük bir görüşme yapma fırsatı elde etmiştim.
Hasballah Bey, Açe'nin entellektüel coğrafyası olarak da kabul edilen Pidie bölgesindendi. Suharto sonrası dönemde Endonezya'da oluşan umut dolu yıllarda, yani 1999 yılında yapılan seçimlerin ardından Abdurrahman Vahid hükümetinde, ülkenin ilk İnsan Hakları Bakanı olarak kabinede görev almıştı. Endonezya modern tarihi göz önüne alındığında, bu bakanlığın kurulması ve bakanlığın ilk yetkilisi olarak atanmak son derece önemliydi. Ülkenin İngilizce yayın yapan önemli gazetesi JakartaPost, başkent siyasetinde beliren ve entellektüel birikimi ile dikkat çeken bu Açeli siyasetçiye dair 'Kim Bu Adam?' başlığını atmış ve Hasballah Bey'le uzunca bir röportaj yayınlamıştı. O dönemde Endonezya Cumhuriyeti ile Norveç arasında İnsan Hakları diyaloglarının hayata geçirilmesindeki rolüyle de öne çıkmıştı Hasballah Bey. Ancak Abdurrahman Vahid'in iki yıl gibi kısa süren Devlet Başkanlığı'nı derin devletin temsilcisi Megawati Sukarnoputra'ya zorunlu devriyle birlikte Hasballah Bey de görevinden ayrılmıştı. Endonezya İnsan Hakları Komisyonu üyeliğine ve Endonezya Müslüman Entellektüeller Birliği Sekreterliği de yapmış olan Hasballah Bey, sadece siyaset adamı değil, belki ondan çok daha ötesi bir akademisyen ve kültür adamıydı. Birikimini eyleme geçirmiş ve Açe Kültür Enstitüsü'nü (Aceh Cultural Institutee –ACI) kurmuştu. Pek çok yerli ve yabancı konuğun uğrak yeri olan bu enstitüde çeşitli vesilelerle kendisiyle görüşme, sohbet etme, misafiri olma onuruna eriştim. Bu enstitü Hasballah Bey'in misafirperverliğinin, çok yönlülüğünün bir ifadesi olarak her daim hareketliydi. Kurduğu kütüphaneden daha çok, sahip olduğu bilge yaklaşımı ile konuklarını büyülüyordu. Her yıl düzenli olarak organize ettiği Mevlid-i Rasul toplantısı bir gelenek halini almıştı. Açe okur-yazar çevresinden katılımlar kadar, o günlerde Açe'de bulunan yabancı akademisyenlerin de iştirak ettiği bu anlamlı günde bir sufiyi andıran konuşmalarını unutamıyorum. Daha çocukluk yıllarında Pidie'de iştirak ettiği akşam sohbetlerinde yapılan zikirlerden bahseder, o günlerden bu yaşına kadar etkisi altında kaldığı bu gelenekten bazı küçük aktarımlar da bulunurdu. Hasballah Bey her seferinde 'Açe'de Şia inancı yoktur, ancak Açeliler Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hüseyin'e sevgilerini şarkılarında ifade edecek kadar önemsemişlerdir' derdi.
Bir kültür adamı olan Hasballah Bey, Açe'nin zengin birikiminden genç nesillerin haberdarlık noktasındaki eksikliğinden üzüntü duyar, bunun için çalışmalar yürütürdü. Bunların en önemlisi ilkokul düzeyindeki çocuklara hitap edecek Açe tarihini, kahramanlarını konu alan bir seri yayınlaması oldu. Alanında önemli bir boşluğu doldurmaya matuf bu çalışma, daha sonraki girişimler için de bir örnek teşkil etti. Eğitim alanındaki çabalarından birini yakinen biliyorum. Üyesi olduğu pek çok oluşumdan biri vasıtasıyla, geleneksel dini okullarda okuyan öğrencilerin meslek edinimine yönelik bir eğitim kurumu oluşturulmasına çalışıyordu.
Sürekli hep şöyle derdi sohbetimizin bir yerinde 'Mehmet, bir Açe Festivali düzenlemek istiyorum. İlk yılında Açe'den Malezya'dan, İran'dan Türkiye'den katılımlar olacak. Devamında diğer ülkelerden de katılım olmalı.' diyordu. Bu noktada benden talep ettiği ricalarını hiçbir zaman kırmadım. Ancak ulaştığım çevrelerden bir türlü olumlu tepki alamadık. Velhasıl Hasballah Bey'in bu niyetinin gerçekleşmesi bir türlü nasip olmadı. Ancak bu enstitü Açe Barışı'na destek anlamında 2006 yılında önemli bir uluslararası toplantı gerçekleştirdi. Açe siyasetinin 'sıcak' ortamında uluslararası çevreleri Açe'ye taşıyarak bir anlamda bölgeyi dünyaya açma girişimlerine katkı sağladı. Bu anlamıyla barış anlaşması sonrasında yapılan uluslararası girişimlerin ilki olmasıyla da dikkat çeker. Hasballah Bey, her iki çevreye nüfuzu nedeniyle merkezi hükümetle Açe siyasal elitleri arasındaki etkileşimde de rolü olduğu biliniyor. Merkezi teşkil eden bazı çevrelerin Açe yerel partilerinin kurulmasını engelleme girişimlerini Açe Barışı'nı uzun erimli kılmayacak bir girişim olarak tanımlayarak karşı çıkmıştı.
Hasballah Bey, İstanbul'a gitmeyi çok istiyordu. Yanılmıyorsam 2008 yılıydı. Sunum vermek amacıyla Atina'da düzenlenen uluslararası bir felsefe konferansına katılmıştı. Gitmeden önce, 'İnşallah İstanbul'a da geçersiniz' temennime tebessümle karşılık vermişti. Ancak nasip olup bir türlü İstanbul'a yolu düşmemişti. Hasballah Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum. Makamı cennet olsun.