Görünen o ki, Washington’daki siyaset ve iktidar çevrelerinde Türkiye’nin ‘ABD’nin kaybettiği müttefik’ olduğu yönünde bir oybirliği söz konusu. ABD Savunma Bakanı Robert Gates geçen hafta, Türkiye’nin üyeliğini reddeden AB’yi, bu ülkeyi ‘doğuya yöneltmekle’ suçlamıştı.

Gates’in açıklaması, yeni muhafazakârlar ve Washington’daki diğer İsrail yandaşlarının tonundan tamamen farklı olan, gözden kaçırılmayacak bir hüzün hissi içeriyordu. Bu kimseler Türkiye’ye karşı öfke ve demogojinin damgasını vurduğu sert bir kampanya başlatıyor. İsrail yandaşlarının gözünde Türkiye ‘Doğu’nun öfkeli adamı’ haline geldi ve anti-Semitizm’den İslamcı radikalizme kadar herşeyle suçlandı.

Hatta ABD Dışişleri’nin eski yetkililerinden ve yeni muhafazakârların lider isimlerinden Liz Cheney, ABD’ye düşmanlık beslemeyen ancak ‘İsrail’i bitirmeyi’ hedefleyen yeni bir şer ekseni icat etti. Bu eksen, Suriye ve İran’ın yanı sıra Türkiye’yi de kapsıyor.

Brezilya da mı köktenci?
İsrail yandaşlarının Türkiye karşıtı kampanyası uzun süre önce başlamıştı, fakat İsrail çıkarlarıyla açıkça bağlantılı hale geldi. Obama yönetiminin tutumuyla İsrail yandaşlarını birleştiren noktaysa, yaşananları yanlış teşhis edip yorumlamaları. Zira her iki taraf da Türk tutumundaki değişimin sorumlusunun ABD ve İsrail olmadığını ifade ediyor. Obama yönetimi açısından ABD masum ve Avrupalılar kınanıyor. İsrail yandaşlarının gözündeyse ABD masum, İsrail kurban ve sorumlu, Türkiye’yi egemenliğine alan ‘İslamcı köktencilik’.

ABD ve İsrail’in masumiyet iddiası bu kez komedi noktasına varmış durumda. İsrail’in mevcut tutumunun sebebi ‘köktenci İslamcı’ Tayyip Erdoğan hükümetiyse, acaba Türk halkının tutumuyla ilgili ne söylenecek? Türklerin çoğunluğu bir gecede mi köktenci oldu? Türkiye’deki değişimin sorumlusu Avrupa’ysa, Brezilya, Hindistan ve Güney Afrika gibi ABD’ye meydan okuyan diğer yükselen demokratik güçlerin tavrına ne demeli? İsrail-Türkiye ilişkileri bir günde gerilmedi, aksine bu durum uzun bir olaylar dizisinin sonucu. Dahası, bu olayların çoğunun sorumlusu İsrail.

Sözgelimi, Ehud Olmert hükümeti, Suriye’yle İsrail arasında yaptığı arabuluculuk bağlamında Türkiye’ye verdiği sözlerden döndü. Ardıdan Binyamin Netanyahu hükümeti Türk arabuluculuğunu görmezden gelip kesin bir dille reddetti. Aralık 2009’da Ankara’yı ziyaret eden Olmert, müttefiki olduğu varsayılan ülkeye tek kelime etmeksizin Gazze’ye saldırmak üzere ülkesine döndü. Türkler bu durum karşısında aldatılmış ve aşağılanmış hissettiler. İsrail bu yıl da Türkiye büyükelçisini aşağılamakta tereddüt etmedi ve Türkiye hükümetinin talebi üzerine özür dilemek zorunda kaldı. Sonrasında özgürlük filosundaki Türk sivilleri öldürdü.

İsrail-Türkiye gerginliği ABD içinde de etkiler yarattı. Zira İsrail lobisi çok geçmeden Temsilciler Meclisi’ndeki yandaşlarını Osmanlı Devleti döneminde Ermenilere yapılanları soykırım olarak adlandıran kararı kabul etmeleri için harekete geçirdi.

Bu karar, yeni muhafazakârların son 10 yıldır Türkiye’nin kolunu her bükmek istediklerinde kullandığı bir araçtı. ABD’ye Irak savaşında destek olmayı reddeden Türkiye’den intikam almak için Bush döneminde de bu konu harekete geçirilmişti.
Fakat Türkiye’nin ABD ve İsrail’den bağımsız hareket etmesi nedeniyle, aynı konuyu yine gündeme getirildi ve bu kez Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nden Türkleri öfkelendirecek şekilde geçirdi. Türklerin ve Brezilyalıların İran’la nükleer programı konusunda ABD’nin reddettiği bir anlaşmaya varmasının ardından gerginlik arttı. Üstelik Türk-Brezilya çabası ABD’yle eşgüdüm içinde ve Obama’nın şahsen yeşil ışık yakmasıyla yapılmıştı. Obama Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva’ya bu bağlamda bir mektup göndermişti. Bu üç sayfalık mektupta Obama ayrıntıları ele alıyordu. Mektubun içeriğinde, ABD açısından neyin kabul edileceği anlatılıyordu. Anlaşmada tam olarak bunlar sağlandı, ancak ABD reddetti. Görünen o ki, Obama yönetimi Türkiye ve Brezilya’nın başarılı olmasını beklemiyordu ve ara seçim yılında Kongre’yle mücadeleye hazır da değildi.

Dahası, ABD’nin özgürlük filosuna yönelik İsrail saldırısı karşısındaki sönük tepkisi sebebiyle gerginlik iyice arttı.

Misilleme mantığına gerek yok
Özetle, Türkiye’nin tutumundaki değişimden büyük ölçüde ABD ve İsrail sorumlu. Fakat bu durum Türkiye’nin misilleme mantığıyla hareket etmesi anlamına da gelmez. Ekonomik ve bölgesel olarak güçlü Türkiye, kendi çıkarlarının aşağılanması karşılığında güçlü tutumlar alabilir. Amerikalıların kasıtlı olarak gözardı ettiği en önemli noktaysa, Türkiye hükümetinin İsrail ve ABD’ye yönelik yaklaşımının halkın çoğunluğunca desteklenmesi. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Beyan, 16 Haziran 2010)

 


Kaynak: Radikal