Amerika'dan geldi Mısır'a gidiyor.. Bush, Gül'ü uğurladı, Ortadoğu'ya uçtu.. Gül, Mısır'dan döndükten sonra Almanlar füzelerini deneyecekler burada.. 
   
Türkiye artık sadece ABD'nin, İngiltere'nin değil, Mısır'ın da stratejik ortağı olacak. Zaten Suriye ile ilişkiler artık eskisi gibi değil.
İran'la bir doğalgaz sorunu yaşanıyor olsa da bu geçici bir durum..
Gül, ABD'de Irak ve Kürt sorununu, terör konusunu konuştu.. Dahası Kerkük konusu ele alındı.. Gül, Türkiye'nin kırmızı çizgilerini anlattı ve bunun önemini vurguladı..
ABD şunu gördü, Washington Türkiye'yi görmeden, Türkiye'ye rağmen bu bölgede var olamaz.. ABD'nin bu bölgede önemli bir ağırlığı var. Ama Türkiye'nin de belli bir ağırlığı var ve Türkiye'yi kaybeden bir Amerika, bölgede uzun süre kalamaz..
Gül ABD'de önemli mesajlar verdi bana kalırsa.. ABD'den İsrail'e de mesajlar vardı.. Ankara'nın mesajı açık ve net: "Eğer İran'ı konuşacaksak, İsrail'i de konuşmalıyız. İran'dan talep edilen bir şey varsa, bu İsrail'den de talep edilmelidir. Tek taraflı barış olmaz!" Ankara artık İsrail, Yahudiler ve Siyonizm konusunu ayrı başlıklar altında ele alıyor. Bu da önemli.. İsrail halkı ile hükümeti de ayrı aslında..
Görünen o ki, Ankara; Irak ve Filistin konusunda yeni bir atağa hazırlanıyor..
ABD ise İran'a odaklanmış bir vaziyette.. Bush'un Körfez ülkelerine ziyareti de bu amaca yönelik.. Arapları İran'a karşı kışkırtmak, İran'ı tehdit olarak gösterip arkasına almak!
Bu işin ikinci adımı, Şia tehdidini gündeme getirmek. Göreceksiniz, başta Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri olmak üzere, bu ülkelerde İran'ın desteklediği öne sürülen Şii terör örgütleri ortaya çıkacak.. En azından bu tür eylemler ortaya çıkacak.. Suikastler ve bombalı saldırılar gündeme gelecek.
ABD, Kürt kartını bırakırken Şii kartına sarılacak..
Sünni dünyası karşısında Irak ve Körfez'de İran etkisinin artması bu açıdan ABD'nin işine yarar.. ABD onun için Irak'ta Şia'yı doğrudan karşısına almıyor.. İran'a karşı çıkarken Şia konusunda farklı bir tutum izliyor. İran işin farkında, ABD'nin komşuları ile ilişkilerini bozmaya çalıştığını düşünüyor..
ABD'nin Şia ve İran konusundaki politikasını 3 unsur belirliyor. Tahran, Kum ve Lübnan'daki Hizbullah..
Olmert, İsrail kabinesinin haftalık olağan toplantısının başında yaptığı konuşmada, Filistinlilerle görüşmelere de atıfta bulunarak, İsrail'i ziyareti sırasında ABD Başkanı George Bush'un, Filistinliler, yükümlülüklerini hayata geçirmedikçe bir anlaşmanın olmayacağı konusunda tümüyle kendilerini temin ettiğini söyledi.
Daha önemli bir şey de söyledi: İsrail Başbakanı Ehud Olmert, "Amerikan ulusal istihbaratı, raporlarında ne yazmış olursa olsun İran'ın bir tehdit oluşturduğunu ve oluşturmaya da devam edeceğini" belirterek, "Bu tehdidi ortadan kaldırmak için çalışmamız gerekiyor" dedi.
Dikkat ederseniz Ankara İsrail'i, ABD İran'ı kuşatma altına almaya çalışıyor.. Türkiye Suriye'den sonra Mısır'la yakın ve sıcak temaslar başlatırken Filistin ve Lübnan'daki gelişmelerle yakından ilgili.. Bu ilgi sadece Ankara'nın zoraki bir diplomasisi de değil. Bugün başta Suudi Arabistan olmak üzere bütün bölge devletleri Türkiye ile sıcak bir temas halinde. Türkiye'nin bölgeye giderek artan ilgisi, Müslüman kimliği, öte yandan ABD ve AB ile yakın ve sıcak teması bu ülkeleri bu noktaya cesaretlendiriyor.. Bana kalırsa Ankara da bu şansını kullanıyor..
Bush'un Ortadoğu ziyareti, Gül'ün Amerikan ziyaretinin aksine tam bir fiyasko.. Bush, dostlar alışverişte görsün kabilinden seçim öncesi bir şeyler yapıyormuş görüntüsü ile aslında kendi seçmenine selam gönderme çabasında. Bu ziyaretler, Bush'a ABD'nin yalnızlığını göstermekten başka bir işe yaramadı.. Pakistan'da yaşananlar ise ABD'nin güvenilmezliği konusunda zihinlerdeki yerleşik kanaatı kemikleştirmekten başka bir işe yaramadı bölgede..
Göreceksiniz yakın gelecekte Rusya ile başlatılan yakın ve sıcak ilişkiler Asya'ya doğru genişleyecek.. Türkiye'nin Çin ve Hindistan'la, Japonya ile ilişkilerinin ani bir ivme kazanması sürpriz olmamalı..
Türkiye'ye giriş yapan sermayenin adresine bakarsanız bu ilginin bundan sonraki aşamaları daha iyi anlaşılacaktır..
ABD, İran konusunda Türkiye'yi yanına almaya çalışıyor. Azerileri yanına almak istedi, başarılı olmadı. Afganistan'ı işgal etti. Kabil'e sıkışıp kaldı. Bugün ülkenin % 80'i Taliban'ın kontrolünde.. Rusya, Çin ve Hindistan'ın böğrüne sokulmak için Pakistan'a yerleşme planları yapıyor..
Dikkat ederseniz Bağdat Paktı ile başlayan bir süreç vardı. CENTO, RCD bölgesel kalkınma ve savunma işbirliği örgütler. ABD ve İngiltere'nin gözetiminde, bölgede birinci derecede kontrol altına alınan ülkeler grubu.. Bu bölge kaynamaya devam ediyor.. BOP'un mihverini de bu ülkeler teşkil edecek. Ama burada İran can sıkıcı bir unsur. Türkiye konusunda da ABD, aynı zamanda AB ile rekabet etmek zorunda.. Bugün AB süreci, bana kalırsa ABD ile rekabette Türkiye için bir şans.. AB içindeki Alman, Fransız, İtalyan, İngiliz, İskandinav dengesi, Balkanlar'da önemli bir şans. Hatta AB'deki Türk ve Müslüman unsurların nüfus yoğunluğu, dağılımı, hepsi Türkiye için bir şans..
Bilmem AB'yi hiç bu açıdan düşündünüz mü?
Mısır, ABD inisiyatif alanındaki bir bölge.. Mısır, İsrail ve Filistin açısından olduğu kadar, Libya ve Sudan için de önemli. Dahası Arap Birliği'nin en güçlü ülkesi.. Türkiye orada da var.. Lübnan ve Suriye Fransız inisiyatif bölgesi. Orada da varız. İngilizlerin inisiyatif bölgesinde de varız. Irak konusunda Türkiye ve İngiltere garantör ülke.. Suudi Arabistan, ABD'ye çok yakın dursa da, aslında İngiliz inisiyatif bölgesindeki bir ülke. Umman ya da Körfez de öyle.. Türkiye Rusya'nın inisiyatif bölgesinde de var..
Geçen Kasım ayında İstanbul'da imzalanan anlaşma ile start verilen 'stratejik ortaklık' konusu da hayata geçirilecek.. Serbest ticaret anlaşmasının etkin bir şekilde uygulanması yönünde yeni adımlar atılacak. Bu çerçevede sanayi bölgesinin temeli atılacak.
Öyle radikal, bugünden yarına sonuçları görülecek kararlar alınacak değil, ama bir kararlılık göstermesi, doğru yönden ileri doğru bir adım atılması ve Türkiye'nin bölgedeki ağırlığını göstermesi açısından bu durum son derece önemli..
Kardak'ta bayrak gösteren Türkiye'nin, Ege'de it dalaşlarından, basında hamasi vurgularla, heyecan dozu yüksek Yunanistan'a karşı meydan okuma ve tehdit algılamalarından daha önemli bir durum söz konusu. Tehdit algılaması ve düşman ötelemesine dayalı bir komşuluk ilişkisinin Türkiye'yi getirdiği nokta ortada. Bir imparatorluk geleneğinden gelen, eski kardeşlerini düşman olarak gören, komşusu ülke halkına yönelik kuşkularını güvenlik stratejisinin, dış politikasının ana unsuru haline getiren bir Türkiye ile nereye kadar gidilirse oraya gittik..
Bana kalırsa Abdullah Gül'ün bu son gezisinin asıl önemli ve anlamlı yanı bu..
Türkiye ABD'ye taşeron bir ülke olarak gitmediği gibi, Mısır'a da başka ülkelerin politikalarının misyonerliği için değil, tarihi ilişkilerimizin üzerini örten tozlarını üflemek için gitti bana göre. ABD'nin kendi politikalarını anlatmak için Gül'e ihtiyacı yok.. ABD'nin dili, yöntemi bu değil.. Türkiye'nin bölgedeki etkinliğinin artması, sadece Türkiye'nin işine yarar.

Diplomasi, verili dünyada, var olan dengeler üzerinde hedefe doğru ilerleme sanatıdır.. Dış politika deneyimine sahip, yürütmede sorumluluk üstlenen bir Cumhurbaşkanı olarak Gül için bu süreç, siyasi kariyeri açısından kendisine bölge barışı için önemli bir misyon yüklemektedir..
Selam ve dua ile.
 
Kaynak: Vakit