Amerika’nın Afganistan’dan Libya’ya kadar, Ortadoğu ve Orta Asya politikalarının çıkmaza doğru gittiğini tespit etmek için stratejik analist veya bölge uzmanı olmanıza gerek yok.
Afganistan’da 100,000’den fazla Amerikan ve NATO askeri, dev bir özel harekât kuvveti ve özel şirketler sürüsü Taliban liderliğindeki bir isyanı bastırmayı, ülkeye siyasi istikrar getirmeyi ve ekonomisini büyütmeyi başaramadılar. Bunun yerine, Washington Kabil’de etkisiz ve yoz bir hükümete ödenek bağladı; Amerikan askeri varlığı ise ABD-Pakistan ilişkilerini aşındırdı.
Amerikan kamuoyunun savaş sabrı azalıyor. Afganistan’da ulus inşası çabasının alay konusu edilmesine Libya’ya askeri müdahale eklendi – bu müdahale de “insâni” görev olarak başladı fakat rejim değişikliği kampanyasına döndü. Kamuoyu haklı olarak bu politikaların askeri ve ekonomik mâliyetlerinden dolayı üzüntü duyuyor. Kongre bu sabırsızlığa cevap veriyor ve hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler Afganistan’dan çekilmenin hızlandırılması ve Libya’daki müdahalenin sona erdirilmesi çağrısını yapıyorlar.
Aynı zamanda, Obama yönetimi Irak’taki Amerikan askerlerini eve getirmeye hazırlanırken, Şii azınlık ile Sünni çoğunluk ve kuzeydeki Kürtlerle Araplar arasında gerilim işaretleri geliyor. Benzer etnik, hizbi ve kabilevi barut fıçıları Suriye’de, Bahreyn’de ve Yemen’de alev alabilir.
Washington’daki stratejik mantra, Amerikan çıkarlarının – petrole erişim, İran nükleer programının son bulması, İsrail ve S.Arabistan’ın güvenliği – bu ve bölgede gelişmekte olan diğer krizlerin sonuçlarından etkilenebilir. Dolayısıyla siyasi ayaklanmaya tepki olarak bir şeyler yapması gerektiği takdirde ABD’nin bölgede büyük bir askeri varlık göstermesi lazım deniliyor.
Ancak yavaş ekonomik büyüme, bütçede artan gedikler, aşırı gerilmiş bir ordu, İslam dünyasında müstakbel haçlı saldırılarına karşı kamuoyunun ve Kongre’nin muhalefet sergilemesi – Washington’ın bölgedeki hadiseler üzerinde büyük etki yaratma kabiliyetini sınırlıyor.
Dahası, Irak ve Afganistan’daki Amerikan tecrübesinin de ispatladığı üzere askeri müdahale mevcut sorunları azdırmakta, yerel ve bölgesel oyunculara Amerikan desteğine bel bağlamak ve kendi çıkarlarını korumak için kendi siyasi ve askeri kaynaklarını kullanmaktan sakınmak gibi aksi yönde teşvikler sunmaktadır. Bu bakış açısından, Amerikan müdahalesi bir çeşit stratejik ahlâki tehlikeye eştir.
Bir yere kadar, ABD’nin Ortadoğu’da stratejik sonuçları belirleme kabiliyetini bir miktar kaybettiğinin kabul edilmesi bölgesel güçleri hazır Amerikan gücüne konmanın faziletlerini yeniden değerlendirmeye çoktan teşvik etti bile. S.Arabistan, Körfez işbirliği Konseyi’nin diğer üyeleriyle birlikte rejime destek vermek için Bahreyn’e asker konuşlandırdı ve Yemen’i istikrara kavuşturma çabalarında başı çekiyor. Bu arada, büyük bir Akdeniz gücü olan Fransa ve İngiltere bölgedeki çıkarlarını korumak için Libya’ya düzenlenen askeri harekâtta liderlik rolünü üstlendiler. Türkiye bölgesel bir güç olarak rolünü çok daha güçlü bir şekilde ileri sürüyor.
Hakikaten, Amerikan askeri müdahalesinin ikazcı taraftarlarının tipik ifadelerinin aksine, Amerikan askerlerinin Irak ve Afganistan’dan çekilmesi bu ülkelerde ille de daha fazla kargaşaya ve kan banyosuna yol açması diye bir şey yok. Rusya, Hindistan ve İran – Taliban’ın devrilmesine yardım eden Kuzey İttifakını desteklemiştir – ve Pakistan (bir zamanlar Taliban’ı desteklerdi) hepsinin de Afganistan’daki çeşitli etnik ve kabile gruplarıyla yakın bağları var ve şimdi de Afganistan’ı istikrara kavuşturmakta ve rekabeti sınırlandırmakta ortak çıkarlara sahipler.
Benzer bir düzenleme, Türkiye, S. Arabistan ve İran’ın yerel ittifaklara yardımda ve Irak’taki – Şiiler, Sünniler, Kürtler ve Türkmenler arasında - hizbi gerilimlerin bölgenin geri kalanına sıçramasını önleyerek potansiyel rekabetleri sınırlandırmakta ortak çıkara sahip oldukları Irak’a da uygulanabilir.
Türkiye, Irak’taki otonom Kürt bölgesini istikrara kavuşturmakta ve ekonomik bağlar geliştirmekte, Kuzey Irak’ta ve Türkiye’nin güneyinde irredantist Kürt baskılarını kuşatmakta ve Türkmen azınlığı korumakta tamamen başarılıdır. Türkiye, S. Arabistan ve İran’la birlikte Bağdat’ta Şiilerin, Sünnilerin ve Kürtlerin çıkarlarını tanıyan bir hükümet kurulmasında kritik rol oynadı.
ABD, Afganistan ve Irak’ta bölgesel anlaşmalara yol açacak her hangi bir müzakerede rol üstlenmelidir- ki İran’la ilişkileri iyileştirme fırsatı da olabilecek bir süreçtir. Böylesi bir yaklaşım, Amerikan hegemonyasının aksine bölgeselciliğin hem Amerikan çıkarlarına hem de Ortadoğu ve Orta Asya halk ve hükümetlerinin çıkarlarına daha faydalı olabileceğini ispatlama potansiyeline sahiptir.
Kaynak: National Interest
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı