Amerikan yönetiminde yakın geçmişte veya şu an çalışmakta olanların bakış açısı, Wikileaks'in 251,287 adet diplomatik yazışmayı yayınlamasının yol açtığı feryad-ı figan arasında kaybolup gitti. İran'la ilgili pek çok yazışmanın yapıldığı sıralarda, Dışişleri Bakanlığında İran İşlerinden sorumlu bölümde dört yıl geçirdim. Barışa götürecek yapıcı çözümleri bulmak için çokça çalıştık. Başkan Obama Beyaz Saray'a geldiğinde, İran'la diyalog başlatma doğrultusunda 1979'tan beri yapılan en agresif girişimi başlatmıştık. Diplomatik çabalarımız mükemmel olmaktan uzaktı açıkçası ama İran siyasetini tahmin etmeye uğraşmak, tevazuya iten bir tecrübedir. Dört dörtlük bir görüntüye bakınca, birkaç şeyi farklı yapmış olsak çok daha etkili olabilirdik belki. Wikileaks bunu ortaya koyabileceği gibi önceki şüpheleri teyid de edebilir. Her neyse, artık üç kilit mesele öne çıkmıştır:

1. Bu emsalsiz ihlal, Amerika'yı stratejik bakımdan zayıflatacaktır ve şu an tahmin etmesi imkânsız olan çeşitli şekillerde gerçekleşecektir bu. Devlet yetkilileri, işadamları, öğrenciler ve dünyadaki ilgili diğer herkes, Amerikalı meslektaşlarına güvenip içlerini dökmeden evvel iki kere düşüneceklerdir. O da şayet halen konuşmaya istekli iseler. Ve Amerikan diplomasisinin zayıflayışı siyasi, iktisâdi ve askeri çatışmaya bir alternatif olarak onun itibarını azaltır. Kimileri bu güvenlik ihlalini dış politikaya yapılan heyecan verici ve eşsiz bir bakış fırsatı olarak görüyorlarsa da sonuçta yasadışı bir iştir bu. Ve sızdırılan bu belgelerin politikaya ayar vermenin ve daha fazla şeffaflığın katalizörü olacağını ümit etseler de Amerikalılar kendilerine şunu sormalılar? Bunun bedeli nedir? Basitçe söylenecek olursa, bu yasadışı eylem, Amerikalı diplomatları – birçoğu arkadaşım ve eski meslektaşımdır – ziyana uğrayacakları bir yere koymuştur. Bu güvenlik ve gizlilik kuralları, hizmet eden o kişileri korumak için mevcuttur halbuki.

2. Amerikan politikasının gerçekte bir yakınlaşma politikası olmadığı artık herkese açık olmalıdır. Yakınlaşma, tanım gereği uzun vadeli bir yaklaşımdır; "sopadan" sakınır ve korkularının yersiz olmadığına her iki tarafı da temin eder. Yönetimin bu yaklaşımı benimsemesinin muhtemel olmadığını erken bir vakitte fark etmiştik. Bunun yerine, İran'ı davranışını değiştirmenin en vaatkâr ve en az zarar verici karar olacağına ikna etmek amacıyla pozitif ve negatif güdülerden istifade ederek Bush yönetimi gibi "havuç ve sopa" stratejisi izledik. Bush ve Obama yönetimi arasındaki kilit fark, Obama'nın Bush yönetiminin taktik hatalarını giderme çabasıdır. Obama, rejim değişikliğini tasvip etmemek, kilit müttefiklerle karşılıklı diplomatik tavizlere girmek ve İran'la diplomasinin olabilmesi için ileri sürülen önşartları kaldırıp atmak sûretiyle taktikleri değiştirdi ama selefininkine benzer bir gâyeyi, baskı yoluyla İran'ı nükleer meselede boyun eğdirme gâyesini muhafaza etti. ABD taktikleri değiştirmek sûretiyle –müzakerelerin 2009'da çökmesinden sonra - uluslararası müeyyideler üzerinde fikir birliği oluşturmayı başardı, ki Bush yönetiminin başarmaya güç yetiremediği bir işti.

Dahası, sızan belgelerin de gösterdiği üzere, diplomasinin başarılı olabileceğine Obama yönetiminin en tepesindekiler bile inanmadı. Obama'nın Nevruz mesajını ve başlangıçta yaptığı çığır açıcı şeyleri ucuzlatmaz bu ama gene de üç önemli soruya kapı aralamaktadır: Amerikalı politikacılar, diplomasinin başarılı olması için azami gayreti - bu çabaların asla işe yaramayacağına inanıp dururken - nasıl gösterebiliyorlar? Eş değerde bir stratejik varlık teklif edilmeksizin, en değerli stratejik varlığından (1.200 kg düşük oranda zenginleştirilmiş uranyumdan) feragat etmesinin talep edildiği müzakere şartlarını kabul etmesi İran'dan niçin istendi? İran, Amerika'nın gerçekte hiçbir zaman diplomasi derdinde olmadığını artık madem ki biliyor, o halde şimdi İran'ın diplomasiyi ciddiye alma şansı nedir? Obama yönetimi sağlam bir vizyon sundu ama bu vizyonun ardında asla düşmedi.

3. Paradokstur, Wikileaks Amerika-İran ilişkilerinde "şimdi ne olacak?" sorusuna yol açmış olsa gerektir. Mevcut İran politikasında stratejik belirsizlik, Amerika için savunulabilir değildir artık. Wikileaks, Amerika'nın "havuç-sopa" stratejisini İran'a âşikar kılmıştır. Obama, düzensiz şekilde uygulanan mevcut politikayı (havuçlar nerede hani?) sürdürmek ile İran'ın herhangi bir diplomatik çözümden beklediği siyasi, iktisâdi ve güvenlik teşviklerini ciddi şekilde göz önüne alacak bir ayarlama arasında seçim yapmak durumundadır. Bu dört cephede İran'a taviz vermek gerektiği anlamına gelmez bu. İran'ın endişelerine hitap etmenin Amerika'nın çıkarına olup olmadığını ancak ve ancak zinde bir diplomasi tâyin edebilir. Fakat müzakerelerde İran'ın endişelerine hitap edilmezse, diplomasi tek taraflı olmaya ve iyi niyet olmaksızın icra edilmeye mahkûmdur. Bu ise hem bahsi geçen uluslararası koalisyonun parçalanma ihtimalini ve hem de İran'ın bu parçalanmadan istifade etme ihtimalini artırır.
Wikileaks, bölgede veya başka yerlerde gerçek dostları olmadığını İran'a belli etmiş olmalıdır. En iyi halde, ticaretten kaynaklanan bir kaldıraç gücüne sahiptir. Güven kıtlığı var. Bunun Amerika ve nükleer programı hakkındaki stratejik hesaplarını etkilemesi muhtemeldir. Son gelişmelerin Tahran'da kimin elinin güçlendireceği şu an belli değilse de iki senaryodan birinin gerçekleşmesi muhtemeldir. İran'ın şu yakınlarda şahit olduğu tecrit hissi, mevcut yurtiçi ve yurtdışı baskıları azdırabilir öyle ki anlaşmaya mecbur olduğu hissine kapılabilir. İranlı karar alıcılar, Wikileaks'in ABD ve İran'a verdiği hasarın oyun sahasını düzlediğine, rezil rüsva olmadan bir anlaşmaya varmayı daha bir kolaylaştırdığına hükmedebilirler.

Tam aksine, Wikileaks'ten derlenen bilgi, İran'daki pragmatik muhafazakarları takatten düşürüp sertlik yanlılarını ve onların peşin hükümlerini (dış tezgah fikrini) güçlendirebilir; İran'ın 2005'ten beri iyice görünür olan "kimseye güvenme" zihniyetini tahkim edebilir.

Bu hafta Cenevre'de müzakereler başlarken, başarılı bir diplomasi şansını artırmak amacıyla her iki tarafın da alınan derslerden – önceki diplomasi turundan ve Wikileaks yıkımından - faydalanması akıllıca olacaktır. Benim zamanımda İran'dan sorumlu Dışişleri Bakan yardımcılığı yapan Büyükelçi John Limbert, İran politikasında rasyonellik çeşnisi olması için elden ne geliyorsa yapılması gerektiğini şaka yollu söylerdi (yarı şaka yarı ciddiydi). Wikileaks'in affedilemez güvenlik ihlalinden bir hayır çıkacaksa eğer o da Büyükelçi Limbert'in tavsiyesine kulak vermektir.


Yazar hakkında: National Iranian American Council araştırma müdürü; ABD Dışişleri Bakanlığı İran masasında görev yapmıştır.
Kaynak: Huffington Post
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın