ABD yönetimi Bağdat'la imzalanan anlaşmayı hayata geçirmek için altı ay sonra Irak'tan çekilmekte hâlâ ısrarcı, ancak aynı zamanda bu çekilmesine birçok Iraklı çevrenin pek hoşnut bakmadığının da farkında.
Bu Iraklı çevreler işgale tutundukları için değil, çekilme sonrasını takip edecek, Iraklılar ve ülkeleriyle iç içe geçmiş ülkeler üzerinde olumsuz etkileri olacak güvenlik bilmecesinden korktukları için çekilmeye olumlu bakmıyorlar. Bu noktadan hareketle Amerikalı yetkililer, Amerikan çekilmesinin kayda değer engeller olmaksızın yerine getirilmesi için sağlanması gerekli şartları ele alıyorlar. Bu araştırmalar henüz bitmedi; ancak Batılı diplomatik kaynaklardan gelen bilgiler, Amerikalı yetkililerin çekilme öncesi iki noktanın sağlanması gerektiğine ikna olduklarına işaret ediyor. Bu iki nokta olmadan ABD Irak'tan çekilemez, çekilse dahi başarılı olamaz veya kaos baş gösterir ve mezhep savaşı tekrar döner. Sağlanması gereken bu iki nokta birbiriyle irtibatlı ve birbirlerini tamamlıyorlar.
İlki Irak'ta güçlü ve eğitimli sivil, güvenlik, askerî ve istihbarat kurumlarının bulunması. Bu büyük ölçüde sağlanmaya başlandı. Zira Amerikalılar eğitimde ustalar. Iraklıların ihtiyaç duyduğu çalışmaların başarılı olması için eğitim verdiler, bütün deneyim ve imkânlarını sundular. Ayrıca güvenlik, askerî ve istihbarat güçlerini de eğittiler. Fakat bütün bunlara rağmen sivil yönetim kendisinden isteneni yerine getirmekten hâlâ aciz. Güvenlik sağlanmış değil ve terör eylemleri düzenleniyor. Çoğunluğu El Kaide'ye dayandırılmasına rağmen bu eylemleri yapanların ayrıntılı kimliğini kimse bilmiyor. Polis güçleri koordineli çalışmıyor. İstihbarat organları başarılı değil. Ordu yetersiz ve Amerikan çekilmesi sonrası ülkenin güvenliğini sağlayamaz. Bunun en önemli sebebi, yukarıda adı geçen idarelerin ulusal kimliğinin olmayışı. Yolsuzluk ve içlerinden çoğunun mevkilerini maddi kazanım elde etmek için kullanma eğilimi, bu idarelerdeki İran, Suudi Arabistan, Türkiye, Suriye ve Amerikan nüfuzu diğer sebeplerden. Bu durum idareleri felce uğratıyor, bölüyor ve üretimini sekteye uğratıyor.
İkinci nokta ise Irak halkının bütün oluşumlarınca kabul edilen, bu bağlamda dinî, mezhebî ve etnik çeşitliliğe rağmen aralarında eşit davranabilen, haklarını garanti edebilecek ve onları ülkeye ve devlete karşı görevlerini yerine getirmeye ikna edebilecek bir sisteme sahip Irak devletinin kurulması. Bu devlet şu an başbakan, bakanlar kurulu ve eski parlamentodan daha adil bir temsilin olduğu yeni parlamentonun varlığına rağmen ortada yok. Yeni devlet sistemi geçici anayasada yer almasına rağmen hâlâ mevcut değil. Iraklıların ve dünyanın gördüğü olumsuz etkenlerin gölgesinde bu devletin kurulması kolay olmayacak. Şayet ortada böyle bir devlet olsaydı bu devletin emirlerine boyun eğen ve yerine getiren çeşitli idareler olurdu.
Peki bu durumda ABD ve özellikle de Barack Obama yönetimi ne yapacak? Çekilmesi öncesi veya sonrasında yaşanacak bütün olumsuz ihtimallere rağmen Irak'tan çekilecek mi? Yoksa bu olumsuzlukların etkisi çekilme durumunda kendisine ve bölgedeki müttefiklerine uzanacağı için Irak'ta mı kalacak? Ya da başka bölgesel bir strateji mi izleyecek?
Cevap vermek kolay değil. Fakat aynı Batılı diplomatik kaynaklar ABD'nin iki cevabı olabileceğini ifade ediyorlar. İlki İran'a askerî operasyonda bulunmak ve bölgedeki müttefiklerini aynı zamanda tehlike çemberi içine koymak. İkincisi ise İran'la nihai anlaşmaya varmak. İkinci cevabın özellikle de Amerikan halkının çoğunluğunun savaşlara girmeyi reddetmesi ve keza Başkan Obama'nın İran'a el uzatma ve inadına rağmen diyalog kurma siyasetinde ısrar etmesi gölgesinde ABD içinde yandaşları çoğalıyor. Lübnan gazetesi El Nehar, 22 Nisan 2010
Kaynak: Zaman