İranlılar bilge ve hassastır. Ancak zaman zaman aptalca şeyler yaparlar. 15 Britanyalı denizcinin esir alınması da buna bir örnekti. Onları televizyona çıkarıp ikna edici olmayan özürler dile getirmeye zorlamaları da bir başka örnek... Bu olaylar kazara gerçekleşmedi. İran hükümetindeki radikal unsurlar uzun bir süredir, genelde BM, özelde de ABD'nin artan baskısına misilleme yapmanın bir yolunu bulmaya çalışıyorlardı. Washington'ın, nükleer programları nedeniyle yaptırım öngören ikinci bir oybirliğiyle alınmış BM Güvenlik Konseyi kararını çıkarmayı başarması karşısında hem şaşırdılar hem de rahatsız oldular. Britanyalı denizcilerin İran'ın mı yoksa Irak'ın mı karasularında bulunduğu tabii ki İranlıların umurunda değildi. Denizciler iki nedenden dolayı esir alındı: İlki, İranlıların BM baskısı artarken pasif kalmayacaklarını göstermek istemesi. Irak'taki Şii milislerle ve Lübnan'daki Hizbullah'la yakın ilişkileri kanalıyla misilleme yapabilirler ve yapacaklar da. Körfez'deki trafiğe de zarar verebilirler.Türkiye'nin baskısı önemli Fakat ikinci bir amaçları daha var. Birkaç hafta önce, Amerikalılar Kuzey Irak'ta bazı İranlıları tutukladı. Koalisyon güçlerine karşı mücadeleyi kışkırtmakla suçlanan bu kişiler hâlâ alıkonuluyor. Tahran esir Britanyalılarla İranlıları takas etmeyi umuyor olabilir. Britanyalı denizcilerin zaman içinde serbest bırakılacağına dair şüphe yok fakat bu haftalar veya aylar alabilir. Amerikalılar haklı olarak herhangi bir anlaşmayı reddetti. Britanyalılar da bu yönde bir siyaset gütmeli. Herhangi bir anlaşma, sadece İranlılar tarafından değil, bölgedeki dostlarımız ve müttefiklerimiz tarafından da gerçekleştirilecek yeni kaçırmalar için bir 'örnek' oluşturur. Peki denizcilerin özgürlüğünü güvence altına alacak başka bir yaklaşım var mı? Bu noktada, sadece denizcilerin serbest bırakılmasını talep etmekle kalmayıp, aynı zamanda birçok hükümetin etkileyici diplomatik desteğini de arkalarına alarak konuyu BM'ye taşıyan Britanya Dışişleri'ne şapka çıkarıyorum. Bu desteğin en takdir edileni de Irak hükümetiyle Türkiye'nin yaptığı güçlü baskı oldu. Fakat tüm bunlar kısa vadede yeterli değil. İranlılar uzun süreli oyunlara alışkın. İslam Devrimi'nin hemen sonrasında 1979'da, ABD elçiliğinde esir alınan kişiler aylar boyunca alıkonuldu. Onların serbest bırakılmasını sağlayamamak, o zamanlar ikinci bir dönem için başkanlığa adaylığını koyan Jimmy Carter'ın yenilgisine yol açmıştı. Tahran'daki hava şu an bu kadar radikal değil. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad radikal bir dil kullanıyor ama dini lider Ayetullah Ali Hameney ve danışmanları daha hesaplı davranacaktır. İranlıların tavrını, Batılı konuşmalar değil, Batılı hareketler değiştirecektir. Britanya hükümetinin önündeki zorluk, krizi tırmandırmadan ve İranlıları aşağılayıcı bir düşüşe geçirmeden Tahran üzerinde gerçek bir baskı kurmanın yolunu bulmak. İdeal bir dünyada BM Güvenlik Konseyi'nin hızlı davranması ilerleme sağlardı. Fakat Rusya ve Çin, ne İran'ın yaptığını kınayan ne de esirlerin hemen serbest bırakılması çağrısı yapan sulandırılmış bir açıklama konusunda ısrar etti. Güvenlik Konseyi'ndeki engeller göz önüne alındığında, BM'nin sert bir tepki vermesi imkânsız görünüyor. Fakat, başarı şansına sahip bir başka yaklaşım da mevcuttu: AB üyeleri ortak bir dış politika konusunda hevesliler. Fransız, Alman ve İtalyan müttefiklerimizin Britanya'yla dayanışma kurup ortak hareket etmenin yararlarını göstermesi için daha iyi bir konu düşünülebilir mi? En iyi baskı yolu, İran'la Batı Avrupa arasındaki ticareti kolaylaştırmak için verilen ihracat kredisi güvencelerini hedef almaktı aslında. Bu kredilerle birlikte bankacılık ve finans alanındaki diğer kolaylıklar İranlıların yumuşak karnı ve bunların ortadan kaldırılması İran'ın zaten zayıf olan ekonomisine önemli bir zarar verebilir. Bu tür önlemler İran'ın nükleer muhalefeti nedeniyle Amerikalılar tarafından çoktan tasarlandı. AB dışişleri bakanlarının 'derhal ve koşulsuz' serbest bırakılma çağrısı yapan sert açıklaması önemli bir adımdı. Fakat AB içinde İran'a ekonomik baskı yapmaya dair anlaşma eksikliği iki önemli sonuç doğuruyor: Birincisi, Britanya'nın askerlerinin kısa vadede serbest bırakılmasını sağlama ihtimalini düşürüyor. İkincisi, şu an İran'ın denizcileri bırakmak için uluslararası topluma ve özellikle de ABD'ye şartlar dayatmaya çalışması neredeyse kaçınılmaz bir hal aldı.AB topu İranlılara veriyor Bu anlaşma eksikliği, ortak bir Avrupa dış politikası hayalinin ne kadar kof olduğunu gösteriyor. Fransa ve Almanya, Avrupalı ortaklarına bu tür bir insani konuda yardım etmeyi geri çevirdikleri için utanç duymalı. Siyasi isteklilik var olsaydı, şimdiye dek anlaşma sağlanmıştı. Britanyalıların esir alınması bir strateji değil, taktikti. Blöflerinin görüldüğünü anladıkları zaman, İranlılar çok büyük ihtimalle teslim olacaktı. Tüm bunların gerçekleşme ihtimali, AB'nin sessizce bir tehditte bulunmasıyla ve böylece İranlıların çok fazla itibar kaybetmesinin engellenmesiyle artardı. Bu tür bir strateji belki de hâlâ gözden geçiriliyordur. Hükümet her hareketini ifşa edemez. Fakat tek bir şey kesin: İranlıların tavır değiştirmesine yol açacak şey söz değil baskı. AB yardıma hazır değilse şimdi bir duraklama yaşanacak; top İran'ın yarı sahasına geçecek. (Eski Britanya Dışişleri Bakanı, 1 Nisan 2007)