Çanakkale Savaşı iki kısımdan ibarettir. İlkinde İtilaf Devletleri, Çanakkale'yi boğazdan geçerek İstanbul'a ulaşmayı denemiş ve durdurulmuştur. 18 Mart sabahı üç filo halinde Çanakkale Boğazı'na giren İngiliz-Fransız Donanması, Nusret Mayın Gemisi'nin döşediği mayınlara ve tabyalardan açılan ateşlere mağlup düşmüş ve geri çekilmek zorunda kalmıştır. Çanakkale zaferi olarak kutlanan bugün, işte bu deniz-kara savaşının yapıldığı ve İtilaf güçlerinin Çanakkale'yi deniz yolundan geçemeyeceklerini kesin olarak anladıkları gündür. Bu savaşın askerî değeri yüksektir. Savaşın asıl trajik boyutu bundan sonra başlamıştır. Dünya tarihinde, o güne kadar yapılan savaşlar arasında en fazla insan kaybı, Çanakkale Savaşı'nın kara muharebelerinde olmuştur. Çanakkale'yi denizden geçemeyeceklerini anlayan İtilaf Devletleri bu sefer çıkarma yaparak yarımadayı ele geçirmeye teşebbüs eder. 25 Nisan sabahı başlayan çıkarma ile savaşın ikinci safhasına geçilir. Bu safha da 1915 yılının kış ayları geldiğinde sona erecek ve İngiliz-Fransız güçleri kesin bir bozgun ile Gelibolu'yu terk edecektir. Bu savaşta toplam kaybımızın 250 bin civarında olduğu, karşı tarafın da aynı rakama yakın kayıpla savaştan çekildiği kabul edilmektedir. Hiçbir sonuç alınamayan bu savaşta toplam insan kaybı 500 bini geçmektedir. İstiklâl Harbi'miz için verilen toplam kayıp rakamının 6 binden 20 bine kadar değişen rakamlar olduğu hatırlanırsa, Çanakkale savaşlarının dehşeti daha iyi anlaşılır. Gelibolu Yarımadası'nı gezenler, yarım milyon civarında insanın bu kadar dar bir alanda hayatını nasıl kaybettiğini anlayamaz. Daracık bir alanda yoğun ateş altında, 10-15 metre mesafedeki mevzilerde iki taraf süngü savaşı da yaparak bir yazı geçirmiştir. Her metrekareye düşen mermi sayısının 4 bin civarında olduğu söylenmektedir ki, bu rakam yaşanan cehennem hakkında basit bir fikir vermektedir. Çanakkale hem bir destan, hem de bir dramdır. Osmanlı Harbiye Nezareti, bu savaş süresince asker kayıplarını kaydederken neslin sona ereceği korkusuna kapılmıştır. Askerlere savaş süresince verilen memleket izinleri bu korkunun eseridir. Genelkurmay bu izin belgelerinden bazılarını Latin alfabesine çevirerek bastı. Bu belgelerde izin gerekçesi olarak "nüfusun tekasürü" ibaresinin yer alması, neslin sona ermekte olduğu korkusunun şiddetini göstermektedir. Savaşan asker memleketine "nüfusu çoğaltmak" için gönderilmektedir. O yılların aydın neslinin büyük kısmının bu savaşta yitirildiği, geri kalanın da İstiklâl Harbi'nde tükendiği unutulmamalıdır. Çanakkale Savaşı'nın dünya tarihinin yönünü değiştirdiği doğrudur. Osmanlı Devleti Çanakkale Savaşı'nı kaybetseydi, ihtimaldir ki savaşın başında teslim olacak ve parçalanacaktı. Sevres'in dört yıl gecikmesi, her şeyden önce sömürgecilerin enerjisini ve sabrını tüketti. İtilaf Güçleri Çanakkale'yi geçseydi Bolşevik Devrimi olmazdı. Böylece Rusya Doğu Cephemizi bütünüyle çökertmiş olabilirdi. Diğer dünya halkları için Çanakkale'nin İkinci Harbe, sonrasında sömürgeciliğin tasfiyesine uzanan etkilerde bulunduğu iddiası da büyük ölçüde doğrudur. Çanakkale Savaşı, Gelibolu Yarımadası'nda geçmiş ama sonuçları bütün dünyada yaşanmıştır. Bizim düşman karşısındaki direncimizin ve özgüvenimizin arkasında da, başka birçok şeyin yanında bu savaş durmaktadır. Şehitlerimizin ruhu şad, mekanları cennet olsun.