Seyfi Oktay döneminin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili Süha Terzibaşoğlu, Osman Can’ın “Yüksek Mahkeme, anayasa değişikliğini iptal ederse, TBMM bu kararı yok  saymalı!” görüşünü sonuna kadar destekliyor. Bu doğru bir saptama. Çünkü milli iradeyi yok saydığınız anda ülkeyi kargaşaya sürüklersiniz. Milli iradeyi temsil eden TBMM, bu Anayasa değişim paketini tamamlamış ve halk oyuna sunmak için 12 Eylül’ü beklerken, devreye Yüksek Mahkeme girip, 17 milyon oyu bir çırpıda silip atarsa, o zaman şunu düşünmek gerekmez mi?

Niye dört yılda bir seçim yapıyoruz? Eğer, seçilmişler ülkeyi yakından ilgilendiren, en can alıcı sorunlara neşter atamıyorsa ve de son kararı Yüksek Mahkeme veriyorsa, o zaman bırakın ülkeyi kimin, nasıl yöneteceğine de aynı mahkeme karar versin!

‘İncelerken esasa da gireriz. Anayasa’nın değişmez maddelerine dayanarak bunu da

reddederiz!’ gibi bir tavrın çok ağır sonuçlar doğurabileceğini, örneğin, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Dekanı Prof. Dr. Yusuf Karakoç’da söylüyor.
Anayasa değişiklik paketinin yeterli olup olmadığı tartışılabilir. Yanlışlar düzeltilir, eklemeler yapılabilir, 12 Eylül anayasasının başka maddelerinde de yapılacak değişiklikler bu pakete girebilir. Bunlar hep konuşulabilir şeylerdir.

Ancak paketin hepten çöpe atılmasının yaratacağı kargaşayı konuşarak, uygar bir biçimde tartışarak düzeltemezsiniz! Kargaşa denetlenesi bir olgu değildir çünkü! Referanduma sunulmak

üzere hazırlanan bir metin, Anayasa Mahkemesince denetlenmemeli. Neden mi? Prof. Dr. Karakoç’u dinleyin hele: “Çünkü  Anayasa Mahkemesi, yürürlüğe girip hüküm ve sonuç doğuracak metinleri denetler. Şu anda referanduma sunulmak üzere Resmi Gazete’de yayınlanmış olan metin, hüküm ve sonuç doğurabilecek nitelikte, tamamlanmış bir metin değil!”
Paketteki bazı maddeleri iptal ederse Mahkeme, ya diğer yasalar gibi paket Meclis’e geri döner ve Meclis yeni bir iradeyle yeni bir metin hazırlar ya da kalan maddeleri, doğrudan referanduma taşır.

 

Gazze yolunda bir İran gemisi!

İran’dan bir gemi kalktı, Gazze’ye doğru gidiyor. Yiyecek, inşaat malzemesi ve oyuncak yüklü bir gemi bu. Bu geminin dışında, Cuma günü de başka bir gemi demir alacak İran’dan ve Gazze’nin yolunu tutacak.

Bu gemilere, İran Devrim Muhafızları’na ait koruma gemileri eşlik edecekmiş, diye bir haber uçuştu ortalıkta dün. Ancak İran’lı yetkililer böyle bir şeyin söz konusu olmadığını bildirdi. Yani gemiler bir başlarına gidecek Gazze’ye.

Şimdi, eğri oturup doğru
konuşalım. İran’ın bu girişimi bir

tahrik midir? Evet!

Çünkü İsrail bu gemilere de el koyacaktır, direnenler çıkarsa, namlular konuşacaktır. İran daha önce Gazze’ye, Mısır yoluyla yardım göndermişti. En son 2009 Ocak ayında, İran’dan yola çıkan bir yardım gemisi, Gazze’ye 70 mil kala, İsrail kuvvetlerince durdurulmuş, gemi Mısır’a demirlenmişti.

Bunu bilen İran, bu kez doğrudan Mısır’a gitmeyi tercih edecektir. Çünkü, İran bayrağı taşıyan iki gemi, İsrail ablukasını yarmaya kalkışırsa neler olacağı belli. Hele de İran yurttaşları ölür ya da yaralanırsa ve de bu eylem uluslararası sularda gerçekleşirse, İran bunu casus belli yani savaş nedeni olarak saymak zorunda. Çünkü gemiler İran tarafından gönderilmiş; uluslararası bir yardım kuruluşunca değil.

Eğer İran olası bir saldırı karşısında tepki göstermezse, o zaman da bu tutum, uluslararası arenada zaaf belirtisi olarak algılanacak ve İran’a saldırmayı düşünenlere cesaret verecektir. Uzun lafın kısası Akdeniz’de suların kaynamasına az kaldı eğer aklı selim devreye girmezse!

Kaynak: Star