Habertürk yazarı Fevzi Çakır’ın kaleme aldığı makaleye göre, Suriye Demokratik Güçleri (SDG), özerklik ve federalizm taleplerini artık “Adem-i Merkeziyetçilik” kavramı üzerinden gündeme taşımaya başladı. Ancak Türkiye, bu kavramın yalnızca özerklik projesinin “makyajlanmış” hali olduğu görüşünde. Ankara, bu girişimi hem Suriye’nin üniter yapısına hem de Türkiye’nin ulusal güvenliğine doğrudan tehdit olarak değerlendiriyor. Çakır’a göre söz konusu gelişme, Türkiye’nin başlattığı “Terörsüz Türkiye” sürecine de olumsuz yansıyabilir.

Yerel demokrasi görüntüsü altında özerklik

Habertürk’teki yazısında Çakır, SDG’nin Suriye’nin kuzeyinde kantonlardan komünlere uzanan fiili bir yönetim modeli kurduğunu aktarıyor. Eğitimde kendi müfredatlarını hazırlayan, güvenlikte PKK/YPG denetiminde asayiş güçleri oluşturan, petrol gelirleri ve vergi toplama gibi ekonomik kaynakları Şam’dan bağımsız kontrol eden yapının, yargıda da “toplumsal adalet komiteleri” ve yerel mahkemeler oluşturduğunu belirtiyor.

Çakır, tüm bu adımların fiili bir özerkliği işaret ettiğini vurgularken, SDG’nin “federalizm” kavramına yönelik siyasi direnci aşmak için bu kez söylem değişikliğine giderek aynı yapıyı “adem-i merkeziyetçilik” adıyla pazarlamaya çalıştığını yazıyor.

Ankara’dan net mesaj

Fevzi Çakır’ın değerlendirmesine göre Ankara, SDG’nin bu adımını Suriye’nin üniter yapısına doğrudan tehdit olarak görüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yönünü Ankara’ya, Şam’a dönenler kazanacak; kendisine yeni yabancı patronlar arayanlar kaybedecek” sözlerinin de SDG’ye yönelik bir mesaj olduğuna işaret ediliyor.

Çakır, Türkiye’nin YPG’yi PKK’nın Suriye uzantısı olarak gördüğünü ve “adem-i merkeziyetçilik” söyleminin örgüte meşruiyet kazandırma çabası olarak okunduğunu ifade ediyor. Bu nedenle Ankara, sınırlarının hemen ötesinde bir “terör koridoru” oluşacağı endişesini dile getiriyor.

İsrail etkisi ve bölgesel hesaplar

Habertürk yazısında, SDG’nin bu söylemi benimsemesinde yalnızca ABD’nin yıllar süren desteğinin değil, İsrail’in bölgesel stratejilerinin de etkili olduğu vurgulanıyor. Çakır’a göre İsrail, Suriye’nin kuzeyinde ve Irak’ın kuzeyinde parçalı ve zayıf yönetim yapılarının oluşmasını kendi çıkarına uygun görüyor.

Hiroşima’dan Seksen Yıl Sonra, ‘Gazze’ye Nükleer Bomba Atalım’ Çağrıları Ne Kadar Az Şey Öğrenildiğini Gösteriyor
Hiroşima’dan Seksen Yıl Sonra, ‘Gazze’ye Nükleer Bomba Atalım’ Çağrıları Ne Kadar Az Şey Öğrenildiğini Gösteriyor
İçeriği Görüntüle

Türkiye ise bu girişimi “İsrail güdümlü makyajlanmış federalizm” olarak nitelendiriyor.

“Terörsüz Türkiye” sürecine tehdit

Fevzi Çakır, Ankara’nın başlattığı “Terörsüz Türkiye” sürecinin PKK’nın silahsızlandırılmasını ve tüm bileşenleriyle tasfiyesini hedeflediğini hatırlatıyor. Ancak SDG’nin “adem-i merkeziyetçilik” hamlesinin bu sürece ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtiyor. Çakır’a göre Suriye’de oluşacak fiili durum, süreci derinden etkileyebilecek potansiyele sahip.

Adem-i merkeziyetçilik nedir?

Makalede, adem-i merkeziyetçilik kavramı da detaylandırılıyor. Çakır’ın aktardığına göre bu model, karar ve yönetim yetkilerinin merkezden yerel birimlere devredilmesi anlamına geliyor. Üniter devletlerde idari adem-i merkeziyetçilik, belediyeler ve yerel kurumlara sınırlı yetkiler verirken; federal sistemlerde siyasal adem-i merkeziyetçilik öne çıkıyor. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi, İspanya’daki Katalonya ve Bask bölgeleri ile Fransa örnekleri bu bağlamda öne çıkıyor.

Habertürk yazarı Fevzi Çakır’ın makalesine göre, SDG’nin “adem-i merkeziyetçilik” oyunu yalnızca idari bir reform önerisi değil, sahadaki özerklik uygulamalarına siyasi meşruiyet kazandırma girişimi. Ankara ise bu hamleye karşı hem masada hem sahada kararlı bir duruş sergiliyor ve tüm seçenekleri elinde tutuyor.