-Ak Parti seçimlere iktidar alternatifi olarak giren tek parti idi. İnsanlar, eleştirileri olsa bile çok uzun zamandan beri “Ak Parti'nin alternatifi yok, başka kime vereceğiz ki...” görüşüne inanmışlardı.

-CHP ve MHP'nin tek başına iktidar iddiaları hiçbir zaman inandırıcı bulunmadı. Bu iki partinin koalisyon halindeki iktidarları ise toplum tarafından macera olarak algılandı. Ayrıca bu konuda hem MHP em CHP tabanında ciddi kaygılar ve itirazlar vardı. Böyle bir koalisyon iddiasını, özellikle MHP tabanı “MHP'yi yıpratma kampanyasının uzantısı” olarak algılıyordu. Bundan da MHP tabanında bile CHP ile koalisyona ciddi bir tepki olduğu sonucu çıkıyordu.

-Ak Parti, sürekli pozitif mesajlar verirken, CHP ve MHP, seçim propagandalarını sürekli eleştiri ve korkular üzerine kurmuşlardı.

-CHP ve MHP iktidarı ülkeye ne getirecekti, bu ne içerde toplum tarafından, ne dışarda dünya tarafından öngörülemiyordu. Macera görüntüsü hakimdi.

-Ak Parti'nin iktidar olarak ciddi artıları vardı. Bir şeyler yaparak geliyor, “Durmak yok, yola devam” mesajı veriyordu.

-Ak Parti'nin, engellemelere rağmen iktidarını sürdürdüğüne inanılıyor, Ak Parti iktidarına yönelik kuşku ve suçlamalar inandırıcı bulunmuyordu.

-Ak Parti'nin dini alakaları, bir korku unsuru olarak paylaşılmıyor, bu endişeler, toplumun çok küçük bir kesiminde yankı buluyordu. O kesime ise toplumun büyük çoğunluğu, bugüne kadar ülkenin kaymağını yiyen, ülkeye fazla bir şey vermeyen ve bugün üleşecekleri şeylerin ellerinden çıktığını düşünen kesim olarak bakıyordu. Ayrıca Ak Parti'de görünen dini alaka, toplum ortalaması için yadırgatıcı gelmiyor, hatta faydalı ve gerekli bulunuyordu. bu noktada CHP'nin tavrına sıcak bakılmıyor, aksine dine yönelik mesafe toplumun büyük çoğunluğunu kaygılandırıyordu.

-İktidar tarafından toplumun gelir bakımından zayıf kesimlerine yapılan nakdi – ayni yardımlar, toplum tarafından ne oy karşılığı verilmiş gibi görünüyor ne de “sadaka” gibi algılanıyordu. Yardım götürülen bir çok kesim “Bu yardımlar olmasa ne yapacaktık?” sorusu pek çok mağdur insanın paylaştığı bir soruydu.

-Toplumda Ak Parti kadrolarının, özellikle vitrin isimler olan Başbakan Erdoğan ve Abdullah Gül'ün, gecesini gündüzüne kattığı yolunda bir algılama vardı. 4.5 yıl, doğrusu Ak Parti için, seçmen önüne konabilecek epeyce bir hizmet yekununu içinde barındırıyordu.

-Ak parti, iktidara en çok asılan parti idi. Yani yarım kalmış icraatları sürdürme iradesini toplum en çok Başbakan Erdoğan'da görmüş olmalıdır. Ben, Başbakan'ın seçim sürecinde sergilediği performansı toplumda hiçbir kesimin, kişisel bir başbakanlık hırsı olarak algılamış olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, seçimler öncesinde Ak Parti teşkilatlarının sergilediği çaba da, sadece masraf itibariyle değil, iktidara asılma iradesi itibariyle de fark ediliyordu.

-Ak Parti, bütün tecrid edici suçlamalara mukabil, toplumun farklı eğilime mensup kesimleriyle iletişimi önceliyor ve bu yolda milletvekili adaylıklarında önemli adımlar atıyordu. Bu, Ak Parti'yi en uzlaşmacı dil içinde gösteriyordu.

-Dış ilişkiler açısından CHP ve MHP'nin dili, tamamen kavga dili tarzında ortaya çıkar ve bu, maceracı bir dış politika kaygısını gündeme getirirken, Ak Parti, daha sorumlu bir dil üretme çabasındaydı ve bu muhtemelen toplum tarafından da algılanmaktaydı.

-Sağlık alanında yapılanlar, duble yollar, köydes, beldes projeleri ile toplumun geniş kesimlerine taşınan hizmetler ve AKP'li belediyelerin sosyal projeleri Ak Parti'yi, toplumun derinlikleriyle, diğer ifadeyle Derin Türkiye ile iletişim kuran bir siyasi organizasyon haline getirdi. Bunun karşılıksız kalması beklenemezdi.

-CHP'nin laiklik – Cumhuriyet ve Atatürk etrafındaki kamplaştırma politikası, Cumhuriyet mitinglerine katılan bir kesimin aşırı duyarlılığına mukabil, geniş toplum kesimleri tarafından samimiyetsiz ve istismarcı nitelikte bulunurken, Ak Parti'ye yönelik “tehlike” suçlamaları 4.5 yıllık icraatla doğrulanmadı. Aksine toplum “Hangi tehdit?” sorusuna sağlıklı cevap alamadı. Geniş toplum algısına göre CH, laiklik,cumhuriyet ve Atatürk sembolleriyle en kötü istismarı yapmıştı.

-Demokrasi, muhtıra vs tartışmalarında Ak parti, demokrasi yanında gözükürken, CHP, anti demokratik baskıların organizatörü gibi imaj sergiledi. Buradan nereye gidilecekti? Bu çıkmaz sokaktı ve CHP çıkmaz sokağa oynuyordu. Seçimler de bunun CHP açısından bedelini ortaya koydu.

-Toplumun bütün kesimleriyle iletişim kurabilmek bir parti için olmazsa olmaz bir gereklilik ise, bunu ancak Ak Parti'nin yaptığı, seçim sonuçlarıyla en çarpıcı biçimde ortaya çıkmıştı. 72 ilde birinci parti olmak... Doğu'dan Batı'ya Türkiye'yi kendi rengine boyamak, ya da Doğu'dan Batı'ya bütün ülkeye yabancı durmayacak bir dil üretmek... Bunu Ak parti başarmış bulunuyor. Türkiye'nin en sancılı alanlarından birini teşkil eden etnisite alanındaki gerilimde de Ak Parti'nin bir ortak bileşke olabileceği ümidi doğuyor.

-Bağımsızlar bir ses getirecek Meclis'e... Bu sesin toplumsal karşılığı var.

MHP bir ses getirecek Meclis'e... Onun da bir toplumsal hassasiyet olarak karşılığı bulunuyor.

Tabii, CHP'nin aldığı oy da bir hassasiyeti yansıtıyor. Ama Ak parti'nin oyları da bir hassasiyeti yansıtıyor.

Meclis bu hassasiyetlerin harmanı olarak Türkiye'nin yücelme seyrine en büyük önderliği yapacaktır, diye ümid edelim.

Şimdilik bunları saymakla yetinelim. Daha tabii ki yazılacak, tahlil edilecek... Seçim sonuçları, yani Ak parti'nin iktidarı, CHP'nin hezimeti, MHP'nin aldığı sonuç ve bağımsızlar olgusu bu gerçeklerin içinden çıkıyor.