Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün Brüksel'de yaptığı bir konuşmanın ardından "Mübadele" konusu büyük bir tartışma alanı halinde Türkiye gündemine düştü.

Gönül dedi ki: Mübadele olmasaydı, ulus inşası mümkün olmazdı. Bakan bunu niye gündeme getirdi, bugün bunun sırası mıydı, bunu gündeme getirmenin ne faydası olabilir?

Bütün bunları tartışmak mümkün. Ama Mübadele meselesinin bugünün tartışmaları açısından bakıldığında da aktüel bir anlamı var. Oraya gelmeden önce biraz mübadeleden bahsedelim:

"Mübadele" "Değişim" anlamına geliyor, burada tartışılan mübadele ise "Nüfus değişimi"ni ifade ediyor. Lozan'da, İngiltere temsilcisi Lord Curzon'un teklifi ile gündeme gelmiş ve kararlaştırılmış.

"1 Mayıs 1923'ten itibaren Türkiye'deki Rum Ortodoks dinine mensup Türk vatandaşları ile, Yunanistan'daki, İslam dinine mensup Yunan vatandaşları zorunlu mübadeleye tabi tutulacaklar."

Bu anlaşma gereğince, yaklaşık 400-500 bin kadar Müslüman Yunanistan'dan Türkiye'ye göç etmiş, 1.500 bin veya 2 milyon kadar da Ortodoks Rum, Türkiye'den Yunanistan'a göçmüş.

İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumları ile Batı Trakya Müslüman nüfusu mübadeleden istisna tutulmuş. Tabii, dramatik bir hadise.

Vatan bildiğiniz, mal mülk edindiğiniz bir toprağı bırakıp, bilmediğiniz bir coğrafyaya göç etmek, orada yeniden hayat kurmak. Olağanüstü zor bir hadise...

Ama bu, Lozan'da tartışılmış ve karara bağlanmış. Sebep ise, tüm o yıkılış sürecinde Osmanlı topraklarında yaşanan hercümerç.

Şimdilerde ATV'de yayınlanan Elveda Rumeli'yi izleyenler, Rumeli topraklarında Müslüman halk ile gayrimüslimler arasında, çetecilerin ürettiği fitnelerle nasıl bir kopuş yaşandığını görebiliyor. Bu, Anadolu topraklarında da yaşanmış ne yazık ki... Doğu'da, Batı'da, Kuzey'de, Güney'de...

Osmanlı'nın son dönemi, devletin etnik ve dini anlamda isyanlarla boğuştuğu ve insanlarda "ülke elden gidiyor" travmasının yaşandığı bir dönem. Anadolu'da, gayrimüslim azınlıkların bir kısmı işgalcilerle işbirliği yapmış, yerli halkla çatışmış.

Batı'da Yunanlılarla, Güney'de Fransızlar'la, Doğu'da Ruslarla, İstanbul'da İngilizlerle vs... Balkanlar'da, Ege Adalarında, Müslüman halkı göçe zorlamak için çetelerin, akla hayale gelmedik cinayetleri olmuş.

Öyle bir duruma gelinmiş ki, iç içe ve barış içinde yaşamak zorlaşmış. Balkanlar'da Müslüman olarak yaşamak ya da Anadolu'da Müslüman halkla gayrimüslimlerin iç içe yaşaması...

Bu, belki iç içe yaşayan halkların tümü için doğru değil. Birbiriyle barış ve dostluk içinde yaşayan çok geniş kesimler de var. Ama gözün gözü görmediği, düşmanlıkların fırtına gibi estiği bir vasat oluşmuş. Kibrit çaksanız alev alan yürekler...

Ve işte buradan mübadeleye gelinmiş.

Nüfus değişimi ve daha homojen bir toplum yapısının ortaya çıkması... Türkiye'de Rum nüfus azalmış, Yunanistan'da Müslüman Türk nüfus azalmış. Balkan Harbi sonrası gerçekleşen "Türk göçü" dramı anlatılacak gibi değildir.

Daha sonraları Bulgaristan'daki Türklere yönelik işkence ve baskılara, ardından göçe zorlanmalara ise bizim neslimiz tanık oldu. Bunlar toplumların çılgınlık nöbetleri yaşadığı dönemler.

Ve maalesef bedeli büyük oluyor. Bugünden bakıp, mübadele olsaydı, olmasaydı, demenin çok bir anlamı yok.

Çünkü o tarih kesiti toplumları o noktaya sürükledi ve buna kimse mani olamadı. Ermeniler, Rumlar acı yaşadı ama, o dönem Türklerin Balkanlar'dan Anadolu'ya uzanan coğrafyada göç ve işgallerle yaşadığı acı da daha az değildir. Bugün, belki, başka çılgınlıklara mani olmak için bakılabilir o hadiseye...

Toplum kesimleri arasında dramatik kopuşlara yol açmamak için...

Onun için, "Kürt meselesi" denen hadisede, insafı, sağduyuyu elden bırakmamak gerekiyor. Türklerle Kürtler etle tırnak gibi birbiriyle kaynaşmış. Dinleri bir. Bin yıldır iç içeler. Ortak ticari ilişkiler kurmuşlar. Türkiye'nin her yanında iç içe geçmişler...

Evlilikler oluşmuş, çoluğa çocuğa karışılmış. Aynı cephelerde aynı idealler için can verilmiş...

Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp düşünsek:

Türkiye toprağında bir bölgeyi Kürdistan diye ayırmak mümkün mü? Bazı dünya güçlerinin fitne tezgahlayıcılarının marifetiyle, insanların ellerine böyle haritalar tutuşturuluyor "Gelme buraya" diye sesleniyor bazıları bu ülkenin Başbakanına...

Tehdit kokan bildiriler yayınlanıyor. Başbakan işgalciye benzetiliyor.

Nereye gidecek bu söylem?

Nereye gidebilir? Kürdistan'ın inşasına mı?

Ya ondan sonrası?

Mübadele mi olacak? Etle tırnak birbirinden sökülecek öyle mi?

Türk ve Kürt bir ameliyatla birbirinden ayrılacak...

Bunların tamamı çılgınlıktır. Bedeli de her toplum için çok ağır oluyor.

Onun için herkes aklını başına devşirmeli... Bu ülkeyi ve bu toplumu, böyle vahşi bir ameliyata sürüklememeli...

Kaynak: Bugün