Tarihi etkileyen büyük olayların, dönüşümlerin bir çoğu gibi ölümlerin de anlaşılması için üzerinden zaman geçmesi gerekiyor. Zamanı en iyi hakem yapan şey de zamanın sabrıdır. Ölümlüler ölümleriyle bazen daha kalıcı iz bırakır, daha anlamlı olur veya anlamın katmanlarına yeni boyut katarlar.

Bir devrim lideri olarak Humeyni'nin ölümünün üzerinden tam çeyrek yüzyıl geçmiş. Gerçekleştirdiği devrim ise bir insan ömrünün olgunluk çağına ayak bastığı 35 yaşını tamamlamış. İran'da İslam devriminin neler vaat edip neleri gerçekleştirdiği, iddialarının yanı sıra pratikte yansımalarının ne şekilde tezahür ettiği, devrimi gerçekleştiren kadroların bugün neler düşündüğü önemli sorular. Daha da önemlisi devrimle gözünü açan nesiller için devrimin ne anlama geldiği, ilk günkü heyecan ve umuttan elde neler kaldığı sorularına verilecek cevapların yekûnu devrimin muhasebesi demektir.

Humeyni'nin önderlik ettiği devrimin idealleri, düşünceleri ile geride bıraktığı miras arasındaki boşluk bugün belki daha soğukkanlılıkla irdelenebilir, devrimin muhasebesi yapılabilir. Bizzat İran devletinin ve hatta devrimi gerçekleştiren kadroların Humeyni'nin söyleminin neresinde durdukları bile sorgulanabilir. Bu, beşeri olan her devrim, her ideal tasarım için geçerli bir sorgulamadır. Bu sorgulamada sonuç ne olursa olsun şu gerçektir: İran kadim devlet geleneğine dayanarak devrimin ayakta kalmasını başarmıştır. Hem askeri hem ekonomik kıskaca rağmen ayakta kalmasının sebebi, devrimin verdiği heyecan ve idealizm olduğu kadar İran havzasındaki tarihi tecrübeye yaslanmış olmasının da küçümsenmeyecek etkisi olduğu açık.

Ve kadim İran devlet geleneğindeki süreklilik olgusu devrimi de biçimlendirmiş hatta dönüştürmesini bilmiştir. Humeyni'nin coğrafi, etnik ve sekter bağlardan bağımsız geliştirdiği söylem, İslam aleminde yeni bir heyecan dalgası oluşturmaya yetmişti. Devrimci bir soluk üfleyerek o zamana kadarki İslami hareketlerin tümünden farklı bir çıkış yapan bir sese dönüşecekti. Hatta Batı'da bile muahalif aydınlardan önemli yankı bulacaktır. Devrim günlerinde İran'da bulunan Foucault devrim için ' ruhsuz dünyanın ruhu' demekten kendini alamayacaktır.

Bir devrim lideri olmasından önce bilge bir kişilik olarak düşünceleri, bir alim olarak Şiiliğin siyasal görüşlerinde yaptığı yorumlar bugün de konuşulması, tartışılması eksik kalmış bir konudur. Humeyni'nin Sünni refleksle mezhebi paranteze sıkıştırılmak istenmesi, aslında onun evrensel söyleminin ve özellikle soğuk savaş şartlarında Batı karşıtı söyleminin bastırılması amacıyladır. Özellikle Amerikan eksenli ideolojik saptırma nedeniyle Humeyni'yi marjinalize eden, İslam ümmetinin gözünde bir tür sapkın gibi göstermeye çalışan yoğun propaganda onun sağlıklı eleştirisinin de önünü kesmiştir.

Sonuç ne olursa olsun Humeyni'nin kendi siyasi ve dini iklimi içinde görüşleri değerlendirildiğinde her şeyden önce Şia içinde devrim niteliğinde görüşlerini cesaretle seslendirdiği görülecektir.

Vefatının üstünden çeyrek yüzyıl geçmesinin ardından Humeyni'nin dillendirdiği görüşleri ile devrimin gerçekleri arasındaki farkı, önce devrimi yapan neslin tartışması gerekiyor. Ne var ki, Humeyni'nin mesajı ile devrimi yapan kadrolar arasında kültürel bir kaynaşmazlığın varlığı da pratikte ortaya çıkacaktır. Buna rağmen Humeyni'nin İranlı devrimcilerin ufkunu açan söylemi önemsenmeliydi. Ne yazık ki, bu söylem hem Sünni dünyada hem de bizzat devrimi taşıyan kuşaklarca farklı biçimlerde bastırılacaktır. İran'ın devrimden hemen kısa bir süre sonra İslami retoriğe sahip bir ulusdevlet çemberine sıkıştırılmasının pratik, siyasal ve teorik nedenleri üzerinde İranlı düşünürlerin cevabı nedir?

Devrim ideallerini seslendiren liderle devrimin muhatabı kitleler arasındaki mesafeyi açıklayan şu anekdot çok şeyi açıklar gibidir...

Devrimin ilk yıllarında İslam dünyasının farklı coğrafyalarından gelen entelektüellerden oluşan bir heyet Humeyni ile görüşmeye gider. Heyette rahmetli İsmail Raci Faruki, Hamid Algar gibi isimler vardır. Heyeti bir sabah namazında mütevazı evinde kabul eder. Cemaatle namaz kılınır, misafirlerinin hepsinden yaşlı devrim lideri Humeyni elinde tepsi ile çay ikram eder. İsmail Faruki, Müslüman aydınlar olarak devrim hakkında görüş ve önerilerini bir metin halinde okur. Genel olarak tüm Müslümanları kucaklayıcı olması, Sünni-Şii ayrımcılığı yapılmaması gibi öneriler dikkat çekicidir. Humeyni dinledikten sonra bu metne tamamen katıldığını, ve bu ilkeleri gerçekleştirmek istediklerini belirtir.

Görüşme bu şekilde sona erer. Heyet evden çıkarak görüşmeyi ayarlayan yetkili kişilere neler konuşulduğunu aktardığında hiç de Humeyni gibi kuşatıcı yaklaşılmadığını hissedecektir.

Bugün İran İslam Devrimi'ni gerçekleştirenlerin aynı idealleri savunup savunmadıkları kuşkuludur. Benzer biçimde Türkiye'de varlığını İran düşmanlığı üzerine inşa eden cemaatlerin hala bu ayrımı daha da körükleyici bir dile sarılmalarının Müslümanlara ne getirdiği de ortada. Yine Türkiye'de bir zamanlar her İslami talepte bulunduklarında Humuynicilik'le suçlanmış olanların bugün hem taleplerinin hem de eski konumlarının neresinde durduklarına bakmak ilginç olabilir. <<<DEVAMI>>>