Türkiye'nin yaşadığı anayasal krizin temelindeki mesele şu: Ülkenin mahkemeleri, bürokrasisi ve generalleri nihayet güçten biraz vazgeçecek mi, yoksa yerlerinden kıpırdamayıp halkın tepkisini görme riskini mi alacaklar? AKP kapatılsa da, ona oy verenler ortadan kaybolmayacak

Türkiye Anayasa Mahkemesi meclisinin önüne geçerek, şubat ayında kabul edilmiş iki anayasa değişikliğinin anayasaya aykırı olduğunu ilan etti. Meclisin anayasayı yüzde 65 çoğunlukla değiştirme yetkisi var ve yargıçlar geçersiz gerekçelerle böyle bir karar verdiler. Aslında olay, söz konusu değişikliğin içeriğini sevmemelerinden kaynaklanıyor. Önümüzdeki üç ay içinde mahkeme, temmuzda ezici çoğunlukla yeniden seçilmiş AKP hükümetinin iktidarda kalmaya devam edip etmeyeceğini de belirleyecek. Etmemesine karar verirlerse, AKP'yi kapatacak ve başbakanla cumhurbaşkanı dahil olmak üzere liderlerine siyaset yasaği koyacaklar. Şu anda gerçek bir anayasal kriz yaşanıyor ve Türkiye'nin geleceğini önemseyen kim varsa endişelenmeli.

1982 anayasası değişmeli
Mahkemenin son hareketi yasal açıdan tuhaf ve bir yerde anayasaya aykırı sayılabilir. Türk anayasasının 148. maddesi anayasa değişikliklerinde yargıçların sadece 'gereken çoğunluğun sağlanıp sağlanmadığına' ve bununla ilgili diğer gerekliliklere uyulup uyulmadığına bakabileceğini belirtiyor. Ancak aynı anayasada üç adet 'değiştirilemez' madde de var. Bunlardan biri olan 2. maddede, Türkiye'nin 'hukukun üstünlüğüyle yönetilen demokratik, laik ve sosyal devlet' olduğu belirtiliyor. Yargıçlar henüz gerekçeyi açıklamadı ama söz konusu değişikliklerle fiilen bu maddenin değiştirilmeye çalışıldığını açıklayacakları hemen hemen kesin.
Dar anlamda bakarsak değişiklikler böyle bir şey yapmıyor. Bir kişinin 'görünüşü nedeniyle' (42. madde) yüksek eğitim hakkından mahrum edilemeyeceğini ve (devlet kurumlarının eylemlerinde... yasalar önünde eşitlik ilkesine bağlı kalacağını' (10. madde) belirtiyorlar. Eylemci yargıçlar geleneğiyle hareket eden mahkemeyse, değişikliklerle yapılmaya çalışılanı kendilerine göre yorumladı: Türbanlı genç kadınların üniversiteden uzak tutulmasını zorlaştırmak. (Aynı maddede kadınların türban takmama hakkı da korunuyor.)
Çoğu yorumda bu mesele, üniversitelere türbanla girilmesinin Türkiye'yi laik bir devletten laik olmayan bir devlet durumuna sokmasına, yani 2. maddeyi ihlal etmesine dayandırılıyor. Kamuoyu araştırmalarında Türklerin yüzde 70'inin farklı düşündüğü ortaya konulsa da mahkeme böyle düşünüyor. Bu çoğunluk hem türban yasağının kalkmasını istiyor, hem de laikliği destekliyor. Muhtemelen çoğunluğa kalsa, mahkemenin aşırı yorumunu önlemek için 2. madde de değiştirildi. Ama 2. madde değiştirilemez.
Asıl sorun, 1982 anayasasını onaylamak için oy verenlerin yeni nesillere değiştirilemez kanunlar dayatmaya ahlâki açıdan haklarının olup olmamasında yatıyor. Gerçek demokratların pek azı buna evet diyecektir. Bir anayasanın değiştirilmesini zorlaştırmak ayrı, imkânsız kılmak ayrı. Günümüz anayasasını onaylayan halk oylamasının askeri vesayet altında yapıldığını da unutmayın. Günümüz yargıçlarının, 1982 generallerinin kontrol etme amacını yansıttığından da pek şüphe yok.
Şimdi ne olacak? Çoğu kişi mahkemenin hem AKP'yi kapatacağını hem de karizmatik lideri Başbakan Tayyip Erdoğan'a siyaset yasağı getireceğini düşünüyor. Bunu yaparken arkalarına generallerin ve seçmenlerin olsa olsa yüzde 20'sinin desteğini alacaklar. Ama AKP'ye oy verenler (geçen yaz itibarıyla Türklerin yüzde 47'si, bugün muhtemelen daha da fazla) ortadan kaybolmayacak. Yeni seçimler olacağı hemen hemen kesin, o zaman da AKP'nin halefi partiye oy atacaklar, buna Türk yasaları izin veriyor. Hatta yasalara göre, yasaklı bir Erdoğan seçimlere bağımsız olarak katılıp başbakanlık koltuğunda bile kalabilir. O zaman yine anayasa sorunu ortaya çıkacak.

Halk artık darbeyi desteklemiyor
Türkiye'de birçok kişi şu anki otoriter modelin bir kenara atılıp yerine AB normlarını benimsemiş modern 'demokratik, sivil' bir anayasa getirilmesinden yana. Ancak Anayasa Mahkemesi mevcut anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirmesi nedeniyle böyle bir anayasayı geçersiz kılabilir. Bu sonsuza kadar devam edebilecek bir satranç oyunu ama er ya da geç ülkedeki iki gerçek güç (generaller ve halk) konuşacak. Generaller mahkemeyi desteklediklerini açıkça ilan etti. 1960'tan beri dört hükümeti ezdiler, beşinciyi de ezebilirler. Eskiden olsa, görüşleri sorulsa Türklerin çoğu askeri darbeleri desteklediğini söylerdi. Bugünse kamuoyu yoklamaları çoğunluğun muhalif olduğuna işaret ediyor. Böyle bir siyasi durum ilk kez yaşanıyor.
Generaller orduya bile tam güvenemez. 2003 ve 2004'te dört yıldızlı bazı generaller bir darbe planladı ama bu fikir astları arasında pek tutulmadı anlaşılan. Geriye halk kalıyor. Benim gözlemlerine göre, sıradan Türkler demokrasinin ne olduğunu 'anlıyor' ve onların imtiyazlarını koskanıyorlar. En azından darbelerin sonrasında oy verirken, generallerin tercihlerinin aksi yönde oy kullandılar. Nitekim 1983'te, generallerin desteklediğini belli ettiği adayları reddedip Turgut Özal'ı seçmişlerdi. Basında bir yıldır AKP'yi ve Erdoğan'ı iktidardan indirmeye yönelik bir darbe olasılığı sık sık konuşuldu ama halkın çoğunluğunun buna ne tepki vereceği dikkate alınmadı. Oysa o halk televizyonda renkli devrimlerin de başarılı olduğunu gördü. Türk halkı isterse karar verme gücüne sahip.
Ama bunu yapacaklar mı?

Erdoğan kendini tutacak
Şimdilik Türkler sokaklara dökülmüş değil. Asıl istedikleri kendileri ve çocukları için ekonomik bir fırsat, barış ve huzur ki, AKP Türk ekonomisini başarıyla yönetmesi sayesinde nihayet bu imkânları sunmaya başlamıştı. Bu ortamın tersyüz edilmesinden hoşlanmayacaklardır. Bu nedenle, normalde kavgacı olan Erdoğan'ın ateş püskürürken görmemize daha var. Tabanının görüşlerini yansıtarak Erdoğan son beş yıldaki ilerlemeyi riske atmayacaktır. Türkiye'nin laik yapısı (mahkemeleri, bürokrasisi ve generalleri) nihayet zarafetle biraz güçten vazgeçecek mi, yoksa yerlerinden milim kıpırdamayıp halkın tepkisini görme riskini mi alacaklar, asıl konu bu.
AB seçilmiş bir hükümetin devreden çıkarılmasının ve buna izin veren bir anayasanın, üyelik isteyen bir ülkede kabul edilemeyeceğini açıkça belirtti. Bush yönetimi tarafsız. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice bu ay başında AKP'li Dışişleri Bakanı Ali Babacan'ın yanında durarak şunu söyledi: "Türkiye sorunlarını hiç şüphesiz demokratik süreciyle çözecektir." Ne yazık ki bunda kaçınılmaz olan hiçbir şey yok. Rice'a Türkiye'de 'demokratik bir süreç' olmasını istiyor mu, o sorulmalı.

Kaynak: Radikal