Ahmedinejat 14 Ağustos'ta Türkiye'ye geliyor. Bu ziyaret daha günler öncesinden basında "Anıtkabir ziyareti" üzerinden tartışmalara açıldı. 

       "Anıtkabir ziyareti", İran ve Türkiye arasında devrimin başından bu yana gerçekleşen resmi ziyaretlerde bir sorun olarak gündeme taşınıyor. İran ve Türkiye, halihazırda modernleşmelerini birbirine bir hayli zıt iki çizgi üzerinden gerçekleştirmeye çalışan, cumhuriyet anlayışlarını ise ilki "dini kurallar", ikincisi ise "laiklik" üzerinden tanımlamayı sürdüren iki ülke. Bu nedenle de her iki ülkenin karşılıklı ilişkilerinde siyasal ve diplomatik bağlamdaki teamüller, coğrafi hatta kültürel olarak yakınlıklarına karşılık birbirine karşı mesafeli olmalarını getiriyor.

       İran ve Türkiye İslam dünyasının iki farklı ve önemli geleneğini temsil eden iki güçlü ülkesi. Bu açıdan birbirlerini yok sayamıyorlar. Komşu olmaları, İran'ın Batı'ya Türkiye kapısı üzerinden açılmasının  ve Türkiye'nin de Doğu'ya, Orta Asya'nın Türk kökenli nüfusuna İran toprakları üzerinden ulaşmasının gerekliliği, ortak kültürel mirasın taşıdığı önem ayrıca, iki ülkeyi resmi ideolojileri bağlamında birbirine karşı sabırlı olmaya zorluyor.

       Bir diğer açıdan bakıldığında her iki ülkenin, birbirinin tamamen zıttı görünen iki ideoloji üzerinden modernleşmelerini gerçekleştirmeye çalışmalarına karşılık, halk kitlelerine vesayet etme gibi bir zihniyet açısından birbirine benzediğini söylemek olası. Her iki ülkenin de resmi ideolojisini temsil gücünü elinde bulunduran kurum ve yapıları, kitlelerin oyu karşısında aşırı bir teyakkuz hali içinde. Her iki ülkede de demokrasi, "egemenlikçi" olarak adlandırılabilecek kesimlerde devletin cumhuriyetçi yapısını tehdit edebilecek bir kurum (veya teknik) olarak anlaşılıyor. Her iki ülkede de başörtüsü, ters açıdan da olsa kadınların kamusal alan içindeki varlığını belirleyen bir kıstas. İran'da kadınlar başörtü kullanmadıkları takdirde kamusal alanda varlık gösteremezler. Türkiye'de ise başörtülü bir kadın, ne kadar yetenekli ve çalışkan olursa olsun resmi kurumlar ve yapılar açısından -seçmenlik vazifesi bir kenara-, görünüşü itibarıyla  meşruiyet kaybına uğrayan (eksik etek) bir vatandaştır.

       Seçme ve seçilme konusunda İran'da da kurumlar ve yorumlar bağlamında bir karmaşa mevcut.  İran'da seçime katılacak kişinin bunun için uygunluğunun, Anayasayı Koruyucular Kurulu (AKK) tarafından onaylanması gerekiyor. Muhafazakarların ağırlıkta bulunduğu AKK ise oyunu büyük ölçüde kendi görüşleri doğrultusundaki adaylar yönünde kullanıyor. Birçok reformist aday,  savaş sırasında gazi olduğu, devrime bağlılığı, namazında niyazında bir kişiliği bulunduğu ve eşinin de tesettürlü olduğu araştırmalarla belirlenmiş de olsa, reformist hareketi desteklediği bilindiği takdirde, AKK tarafından "seçime katılmaya salahiyetli değil" gerekçesiyle geri çevrilebiliyor.

       Bu denetleyici yapılara karşılık İran'da siyasi hayatın umulmadık ölçüde hareketli olmasını nasıl açıklamak gerekir?

       Bu hareketliliğin en önemli nedeni, devrimin topluma kazandırdığı siyasal bilinçlenmede  aranmalıdır. İslam Devrimi, "İstiklal, Özgürlük, İslam Cumhuriyeti" sloganlarıyla gerçekleşmişti. Devrime katılan her görüşten kesim ve grup için "İslam Cumhuriyeti"nin vaadleri, özgürlük taleplerini içine alan geniş bir siyasal iklime işaret ediyordu. Ayetullah Talegani'nin kızı Azem Talegani, devrim gerçekleştiği sırada Şahlık rejiminin dindarlara yönelik baskıları konusunda hassaslaşan pek çok solcu kadının, yürüyüş ve mitinglere başörtüsü ve çarşafla katıldığını, ancak başörtüsünü örtmeye zorlanmaları üzerine bu kadınların başörtüsü karşıtı bir tavrı benimsediğini anlatır. Ayetullah Murtaza Mutahhari, "İslam Cumhuriyeti" adlı eserinde, böyle bir cumhuriyette komünist partinin bile bulunması gerektiğini yazmıştı. İranlılar, seçme ve seçilme konularında kendilerini kısıtlayan yapılara karşılık, devrim söylemlerinin etkisiyle, hakları konusunda bir hayli duyarlılık kazanmış olan bir halktır. Bu hakların toplumsal bağlamda dillendirilmesi, medyaya ve kültürel etkinliklere yansıması, aşağıdan yukarıya bir eleştirinin her zaman dinamik ve canlı tutulmasının nedeni oluyor. Bu konuda belirgin bir örnek, geçtiğimiz meclis seçimleri sırasında yaşandı. AKK, reformist kesimlere yakın olduğu düşünülen Ayetullah Humeyni'nin torunu Ali Eşragi'nin adaylığını ilk aşamada geri çevirdi. Toplumdan yükselen büyük tepki üzerine, ikinci aşamada adaylığının kabul edildiği ilan edilse de Eşragi seçimlere katılmayı kabul etmedi.

       İran'daki siyasal atmosferin hareketliliğin bir diğer nedeni, geleneksel örgütlenme biçimlerinin toplumda, halkın sivil toplum etkinliklerine yatkınlaşmasına izin veren bir ağırlığı ve dinamizmi olması. Bu örgütlenmeler nedeniyle siyasal yapılar her zaman kendiliğinden bir denetime tabi bulunuyorlar.

       Siyasal partilerin kurumsal açıdan sunduğu belirsiz görünüş ise, siyasal gruplar arasındaki geçişkenliği kolaylaştıran bir etkiye sahip oluyor. Bunun bir örneği, muhafazakar kesim arasında iktidar sürecinde yaşanan ve bir yanıyla reformist kesimin tasarılarına açılan ayrışma.

        2005'deki cumhurbaşkanlığını sürpriz bir biçimde,büyük ölçüde de reformistlerin adayının seçmenler nezdinde bir itibar kaybına uğramış Rafsancani olması nedeniyle kazanmış olan Ahmedinejat'ın, dört yıllık icraatı sırasında reformistlere eleştiriler getirdiği ekonomi ve dış politika alanlarında büyük değişikliklere imza attığı söylenemez. Ahmedinejat mustazaf ve müslüman halkların ABD politikalarına yönelik eleştirilerini sert bir dille ifade etmesiyle dikkat çekiyor, ayrıca zengin ve güçlü, BM'de veto hakkına sahip ülkelerin icraatları alanında mevcut olan çelişkilere yönelttiği eleştirilerle de BM'de sözüne itibar edilmeyen ülkeler nezdinde takdir topluyor. Bununla birlikte Ahmedinejat'ın muhafazakar hükümetinin ABD ile Irak üzerinden görüşmeler yaptığı biliniyor. Kuşkusuz ABD ile görüşmeler konusunda alınan karar İran'da hükümetleri aşan bir devlet politikası sayılır. Yine de reformist bir hükümet tarafından gerçekleştirildiği takdirde kolaylıkla 'ihanet' olarak değerlendirilebilecek bir politik girişimdir, bu.

       "Ahmedinejat'ın seçimleri kazanmasında, reformistler arasındaki bölünme kadar, ekonomi alanında verdiği sözlerin de büyük katkısı oldu. Mütevazı görünüşü ve yaşantısıyla ilgili anlatıların dillerde dolaşmasına karşılık, bu popüler siyasetçinin dört yıllık hükümeti döneminde İran, ekonomi alanında bir durgunluk dönemine girdi.  Bunun nedeni de yapılmak istenen köktenci reformlar olarak görünüyor.

       Esasında Ahmedinejat hükümette bulunduğu dört yıl içinde bir politikacı olarak kendisine söylemsel bir zemin aramaya çalıştı. Herhangi bir gruba dahil edilmekten kaçınırken, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendisini destekleyen "temelci, egemenlikçi" grupların söylemlerine mesafe koydu. Dış politika alanında keyfi kararları ve özellikle nükleer enerji politikaları bağlamında sert çıkışlarıyla, Natık Nuri, Ruhani ve Laricani gibi muhafazakar politikacıları kendisinden uzaklaştırdı.  

       Kadınların tesettürlerine yönelik yaptırımlar konusunda ise Ahmedinejat, seçmenlerini şaşırtan bir tavrı benimsedi. 2006 yılı baharında asayiş şubesinin kötü tesettürlüleri uyarmaya yönelik uygulamalarının kamu oyunda gördüğü tepki üzerine, Ayetullah Humeyni'nin sağlığı sırasında muhafazakar mollalara karşı dile getirdiği, reformistler tarafından sekiz yıl boyunca vurgulanan bir görüşü, televizyon kanalıyla şu şekilde dillendirdi: "Toplumsal yozlaşma söz konusu olduğunda bundan kadınların tek başına sorumlu tutulması kabul edilemez bir haksızlık." 

       Ahmedinejat aynı günlerde yaptığı bir diğer açıklamayla da, seçimler sırasında ona büyük yarar sağladığı söylenen bir vaadi tekzip etti ve 'Petrol paralarını halkın sofrasına indireceğiz' şeklinde bir açıklama yapmadığını öne sürdü.

       Ahmedinejat'ın seçmenleri tarafından hayal kırıklığı ve tepkiyle karşılanan açıklamaları, özellikle kendi ülkesi içinde geniş kesimlerce kabul görmeye dönük bir strateji gibi görünüyor bana. Cumhurbaşkanlığının ilk yıllarında yaptığı açıklamaların reformist kesimin söylemlerine benzerliği nedeniyle, Nisan 2006'da Gerçek Hayat dergisine "Reformist Ahmedinejat" başlıklı bir yazı yazmıştım. Ahmedinejat'ın, kamuoyunda bu konuda kendi konumuna yönelik olarak mevcut bulunan kuşkuları gidermek için uç konuları seçmesi, rastlantı olmaktan uzak. Sonuçta İran sekiz yıllık reformist dönemi yaşadı ve kanun egemenliğine, vatandaşlık haklarına vurguda bulunan bu dönem toplum tarafından içselleştirildi. 

       Kısmet olursa bir sonraki yazımda Ahmedinejat'ın ekonomi alanında yapmayı tasarladığı köklü "reformları" ve Türkiye ziyaretini değerlendirmek istiyorum.