Kitaplar aranır, hatta özlenir. Kitap bilmek merakında olan insanın özlemi olmuştur. Kitaplı bir medeniyetin çocukları nezdinde kitap maddi varlığından öte anlam taşır bizim kültürümüzde. Çocukken, kağıt parçasının ayakaltında kalmasına izin vermezdi yaşlılar. Okuma yazması olmayanlar bile kağıda hürmet ederdi; o "Kitap"a hürmeten.

Benim başka bir özlemden,artık kalmayan, kitabın iç/eriği/nin yoğrulduğu, hazırlandığı, 'kağıda-kapağa büründüğü' mutfak, yani yayınevi ortamlarından söz ediyorum.

Yayınevi özlemi aslında yıllarca yayıncılıkla da uğraşmış birinin nostaljik duyguları değil. Zira İstanbul'da yaşıyor olmanın en önemli ayrıcalığı idi yayınevi ortamları. Yayınlanan kitaplar kadar entellektüel beslenme imkanları sağlayan mekanlar artık kalmadı gibi.

Ya internetten kitaba ulaşıyor ya da birebir ilişkinin olmadığı, her şeyin olduğu kitap-marketlerde vitrinlenmiş kitaplara bakarak seçiyorsunuz.. Kitapla kurduğunuz böylesi ilişki bir yana yazarıyla da kalabalık fuarlarda iyice ticarileşen imza günlerinde muhatap oluyorsunuz. Bu muhataplıktan çok yazar ile okuyucu arasına konmuş bir sınır gibi geliyor bana; bu nedenle hiç sıcak bakmadım imza günlerine.

Yayınevi ortamları bu anlamda entellektüel bir beslenme daha insani ilişkiler kurma imkanı sağlıyordu.

Bu durum belli yayınevleriyle sınırlı değildi. Hemen her türden yayıncının kendiliğinden oluşturduğu farklı bir kültürel hava soluklanırdı. Bugün artık çok sınırlı mekanlarda bulunabilen bu atmosfer kültür hayatımızın adeta hamurunu yoğuran işlev görürdü. Yayınevleri sadece kitap yayınlamaz, kendilerini entelektüel ve kültürel anlamda sorumlulukları taşıdıklarını bilincinde olarak örgütlenirdi. DEVAMI>>>