Gazze'den kaçıp İsrail'e geçmeye çalışan Filistinlilerin hallerini görmek insanı yaralıyor. Aslında bu görüntüler Filistin için hiç yeni değil. Bununla birlikte her yeni resim karesi, insanın insana yapabileceklerinin derecesini hatırlatıyor.

Filistin'de yaşanan insanlık dramının iki boyutu var. Bunlardan birincisi ve neredeyse kronikleşmiş olanı İsrail-Filistin sorunu. Birçok İsrailli ve Filistinli için tarafların uzlaşması imkánsız ve hatta gerekli bile değil. Buna rağmen diğer bazıları, taraflar anlaşamazsa uğruna savaşılan topraklarda yaşayacak insan bulunamayacağı endişesinden hareketle uzlaşmadan yana. Gayet tabii, uzlaşmadan yana olmak, bizde olduğu gibi, kendi başına anlam ifade etmiyor. Uzlaşmanın nasıl olacağı ve hangi konularda kimin ne adım atacağı hala belirsizliğini koruyor. Suların paylaşımı, sınır meseleleri, yerleşim alanları, göçmenlerin dönüşü ve Kudüs'ün statüsü gibi birbirine bağlı yığınla sorun var çözüm bekleyen.

İkinci boyut ise, Filistinlilerin kendi aralarında yaşadıkları mücadelenin ulaştığı aşama. Başta Gazze'de olmak üzere coğrafi iktidar adacıkları kurmuş olan Hamas ile El-Fetih arasındaki iktidar ve paylaşım mücadelesi birbirlerinin kanını dökmeye kadar tırmanmış durumda. Çok kabaca, Hamas'ın İsrail'in varlığını reddettiği, kurulacak Filistin devletinin İslami yönetimi bulunmasını ve 'batı' ile, özellikle ABD ile ilişkilerin mesafeli olmasını savunduğu ileri sürülebilir. Bu haliyle Filistin'de Hamas, Ortadoğu'ya özgü 'Hak'lı' savaşın simgesi ve taraftarı da epey fazla. Öte yandan El-Fetih'in İsrail'in varlığını tanımaya bir itirazı bulunmadığı, kurulacak Filistin devletinin İslami devlet olmamasını, 'Batı' ile ilişkilerin de esas alınması görüşünde olduğu söylenebilir. Bu durumda Hamas radikal dinci örgüt, El-Fetih de modern Filistin'in kurucu kadrosu gibi algılanabilir. Oysa öyle değil.

Hamas, kabul edilsin ya da edilmesin Filistinliler için bir siyasal parti, El-Fetih de askeri otoriter elitin 'dış yardımlar'la kendini ve arada bir ülkeyi yönettiği karma bir üst kadro. İsrail bakımından olduğu gibi 'Batı'nın tercihi El-Fetih'in Filistinlileri toparlamasıydı. El-Fetih'in bu yeteneğe sahip olamadığı anlaşılınca İsrail Hamas'ı Gazze'ye hapsetmeye karar verdi. Buradaki Filistinlilerin birbirleriyle mücadele etmesini, bir bakıma dışarıdan izlemeyi ve kalan sağlar ile yoluna devam etmeyi denedi. Doğrusu bu sırada El-Fetih'e de yardım etti, bu yardımlarının karşılığında merkezi otoriteyi sağlayamadığında kendisinin de bertaraf olabileceğini hatırlattı.

El-Fetih'in Filistin'de tüm kesimler tarafından desteklenmediği, Salı günkü fotoğraflarla bir kez daha hatırlatıldı. Abbas'a bağlı güçler, Gazze'den sürüldü, geldikleri yer de, başka neresi olacak, İsrail oldu. İsrail'liler, aralarına militan karışmış olabilir gerekçesiyle tüm sığınanları soyup sorguladı. Bu çıplak Filistinliler için iki ateş arasında kalıp tercih yapmak zorunda bırakılmak anlamına gelir.

Bu durumun sorumluları olarak çok fazla ülkeye, yönetime, kişiye suçlamada bulunulabilir. Başta İsrail, sorumluluğun odağı olarak gösterilebilir. Bununla birlikte, Filistinlilerin hiç mi sorumluluğu yok diye de sormak gerekir. Kendilerini yönetecek kadroların varlığını 'dış' düşman üzerinden tasarlayan, İsrail'i kendi geleceklerinin balans ayarı haline getiren, aralarında demokratik girişimler yerine şiddeti seçen, hala aşiretlerle iş görmeye çalışan iktidar arayışlarına boyun eğen bir yüzü de var Filistin'in. Ve bu, Filistinlilerden başka herkese yarayabilen niteliklere sahip.

Kaynak: Star