Darbe dönemleri birbirlerine benziyor. Yöntemleri aynı. Baskı ve sindirme. Türkiye’de takrir-i sükun dönemi bir biçimde Sisi darbesiyle birlikte Mısır’da yaşıyor. Diğer alanlarda da bire bir benzerlik var. Sözgelimi, Türkiye’de Cumhuriyet idaresi kurulduğunda bir kara liste furyası başlatılıyor. İkinci Abdülhamit döneminde soluğu yurt ışında alan Genç Osmanlılardan veya aydınlardan biraz daha farklı olarak bu defa devlet hoşlanmadıklarını ve devr-i sabık saydıklarını sürgüne gönderiyor ve gitmeye zorluyor.   Devr-i sabıklar bir şekilde tasfiyeye uğruyor. Buna  başta İslamcılar olmak üzere etkili İttihatçılar da dahildir. 

Cumhuriyet tarihinde bu listelerden ilki ‘150’likler’ olarak biliniyor. Bunlardan bir kısmı siyasetçi olsa da aralarında siyasetçiden çok ilim adamı olanlar da var. Belki Mehmet Akif Ersoy veya Muhammed Zahid Kevseri gibi listede olmadığı halde listedeymiş gibi muamele gören ve soluğu sürgünde alanlar da çok. Sonrasında darbeler sürecinin ve çığırının ‘sünnetleri/teamülleri’ oluşmaya başlıyor. Bunlardan birisi de kara liste hazırlamak. 

150’likler arasında olan Şeyhülislam Mustafa Sabri ve listede olmayan yardımcısı Muhammed Zahid el Kevseri, Mısır’a gittiklerinde Mısır adeta adam görüyor ve oradan dünyaya nam salıyorlar. Arapların deyimiyle ‘ rubbe darretin nafia/ bazı kötü şeyler faydalıdır’ fehvasıyla ilimleri İstanbul’da değil, Kahire’de parlıyor. 

Cumhuriyet rejimi bilmeden bu zevata kötülük suretinde iyilik yapmış oluyor. 27 Mayıs darbesinden sonra da aynısı oluyor. 'Buhari’nin Kaynakları'nı yazan Fuad Sezgin gibi allameler, 147’ler listesinden kızağa çekiliyor ve soluğu yurtdışında alıyor. Fuad Sezgin akabinde Almanya’ya yerleşiyor ve dünya çapında bir ilim adamı olup çıkıyor. Gelişmeye müsait yapıyı orada parlıyor. Kapılar Türkiye’de yüzlerine kapanırken onlar cihan çapında şöhrete ulaşıyorlar. Darbeciler içeride önlerini keserken dışarıda önlerini açmış oluyor.  İçeride bile böyle oluyor. Sesini kısmak istedikleri Bediüzzaman’ın sesi herkesten gür çıkıyor. Keza muhtar bile olamaz dedikleri isimler başbakan oluyor. Neyse!

Benzeri bir kıyım dönemi de 12 Eylül dönemidir.  Bu dönemde de 1402’likler olarak bilinen ilim adamlarının üniversite ile ilişkileri kesiliyor.  Elbette bu kıyımlar döneminde çok acı çekenler, perişan olanlar, önleri kesilenler ve mağdur kalanlar da oluyor.

*

Türkiye’de uygulanan bu kıyımlar ve kara listeler Mısır’da darbe sürecinde yeniden hortlamış bulunuyor.  Mısır’da üç düzeyde sansür ve kara liste uygulanıyor.   Devrim yanlısı kanallar susturuldu ve orada görev yapan gazeteciler işsiz kaldı. Bununla da kalmadı; Fehmi Huveydi gibi yorumcular kara listeye alınarak, hiçbir biçimde resmi kanallara çıkmaları ve yorum yapmalarına imkan verilmiyor. 

Ahmet Mansur ve Vail Kandil de bunlar arasında. Vail Kandil, Huveydi’nin de yazdığı  Şuruk gazetesinin yayın yönetmenliğinden el çektirilirken, kendisi bu ortamda Katar’a yerleşmek zorunda kaldı.

Keza yılgınlık ve bezginlik salmak için Ahmet Mansur veya Yusuf Karadavi’nin isimleri havaalanlarına verilmiş ve bu suretle bu ve benzeri isimlerin ülkeye girişleri  yasaklanmıştır. 

Kara liste giderek genişletilmekte ve yabancı kanalları da kapsamaktadır. Sözgelimi, Türkiye’de emekli generallerden Adnan Tanrıverdi’yi andıran ve sık sık el Cezire Kanalının askeri konularda programlarına konuk olan emekli general Safvet Zeyyat’ın Kahire bürosundan veya özel stüdyolardan El Cezire veya benzeri kanallarına katılımı engellenmektedir. Zira yabancı kanal dahi olsa Kahire'deki  stüdyolara askeri rejim tarafından katılımı yasaklı hale getirilen yorumcuların listesi verilmiştir. Bu kara listenin baş taraflarında darbeye mesafeli tutumuyla Safvet Zeyyat yer almaktadır. Bu isimlerin yerli değil, yabancı kanallara bile yorumcu olarak katılmaları engellenmektedir. Bu yönde stüdyolar baskı ve denetim altına alınmıştır. Üçüncü kademede sansür yazılı basında icra edilmektedir. 

El Ahram’da görev yapan gazetecilerden Abdurrahman Saad’ın dikkat çektiği gibi, Mısır'da Ağustos ayından beri el Ahram’da yazan 25 yazarın yazılarına sansür getirilmiştir. Darbeye darbe diyen herkesin yazılarına ara veya son verilmektedir.  Günlük veya haftalık olarak yazan Vail Kandil, Seyf Abdulfettah, Salah Hilmi, Hilmi Kaud gibilerin günlük veya haftalık yazılarına ara verilmiştir. Hilmi Kaud, al Misruyyun gibi gazetelerde de yazmakta iken darbe yandaşı gazete olmaları nedeniyle orada da yazılarına ara vermiştir. Sadece zaman zaman tek pencere olarak kalan Şaab gazetesinde yazmaktadır. Darbe döneminden sonra sansürlü basının tirajında keskin düşme dağıtım şirketleri tarafından devlet sırrı gibi saklanmaktadır.

Bitirmeden, Cumhuriyet gazetesine transfer olan Can Dündar, 12 Eylül sansürünü özlediğini söylemiş.  O da kesmezse, kendisine Mısır’ı öneririz!