Emre Gül/ Dünya Bülteni/ Tarih Dosyası
Ayasofya Camii’nin, CHP’nin tek parti iktidarı döneminde, bugün hukuki geçerliliği tartışmalı ve sahte olduğu iddia edilen, 24 Kasım 1934 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye çevrilmesinin öncesinde Amerikan Bizans Enstitüsü adına mozaikleri meydana çıkarma izni alan Thomas Whittemore, çalışmalara başlamıştı. Bu çalışmalar sırasında Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin, Sultan Abdülmecid devrinde Fossati kardeşlerin restorasyonu döneminde yazdığı ve Türk-İslam hat sanatının en önemli şaheserlerinden olan levhalar yerlerinden indirilmişti. Yerlerine yeniden asılmaları içinse yaklaşık 14 yıl yerde beklemeleri gerekecekti!
Ayasofya Camii’nin iç dekorasyonuna farklı bir güzellik ve ihtişam kazandıran bu levhalar 1849 yılında birkaç ay süren yoğun bir çalışmanın ardından hazırlanabilmişti. Bu görevi üstlenen Kazasker Mustafa İzzet Efendi, kubbede yer alan Nur Suresi’nin 35. Ayeti ile 8 adet levhaya “Allah”, “Muhammed”, “Ebubekir”, “Ömer”, “Osman”, “Ali”, “Hasan” ve “Hüseyin” isimlerini gayet sanatkârane ve dünyanın en büyük celi hüsn-i hat örnekleri olacak şekilde yazmış, bunlardan “Hüseyin” yazılı levhanın altına da 1 metre 70 santim ile yine dünyanın en büyük imzasını atmıştı. Hattat, istifli şekilde attığı bu imzaya: “Ketebehu’l-Hac Es-Seyyid Mustafa İzzet İmamu’s-sani li emiri’l-mü’minin Abdülmecid Han 1265. (Bu yazıyı Mü’minlerin emiri Abdülmecid Han’ın ikinci imamı Mustafa İzzet, 1849 senesinde yazdı.)” ibaresini yazmıştı.
7.5 metre çapındaki bu levhalara yazılar, Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından önce kalemle yazılabilecek küçüklükte yazılmış, daha sonra kareleme metoduyla istenilen büyüklüklere, örneğin, Allah lafzındaki “Elif Harfi”ndeki gibi 5 metre 60 santime, getirilerek parça parça kalıplar halinde altınla yazılmıştı. Kazasker’in öğrencilerinden Şefik Bey ve Haydarlı Ali Efendi, hocalarına yazı kalıplarının hazırlanması ve branda üzerine yazımı safhalarında yardımcı olmuştu.
Çerçeveleri 20 cm kalınlığındaki olan ve Bahriye Marangozhanesi’nde yaptırılan bu levhaların parçalarının birleştirilmesi işi Ayasofya Camii içerisinde yapılmış ve bu da onların dışarıya çıkartılmasını önlemişti. İşte Thomas Whittemore’nin çalışmaları sırasında yerlerinden indirilen levhalar başka yere taşınmak istendiğinde büyüklükleri sebebiyle hiçbir kapıdan sığmayınca, Ayasofya Camii’nin Hünkar Mahfili tarafındaki köşeye üst üste yığılmış ve kaderlerine terk edilmişti. Levhaların yerlerinden indirilmesi konusunda Semavi Eyice, şunları yazmıştı: “Ayasofya müze haline getirildikten sonra, bu levhaların indirilmesi için bir temayül belirmiş ve bu fikir Türk sanatına sevgi ve saygısı şüphe götürmeyen Albert Gabriyel tarafından da desteklenmiştir. Atatürk,, bu levhaların “Mimariyi bozuyorlar” demek suretiyle indirilmelerinin doğru olacağı düşüncesini ortaya koymuş ve bu levhalar az sonra indirilmiştir. Maalesef indirildikten sonra Ayasofya’nın Hünkar Mahfili tarafındaki köşesine üst üste yığılan ve bu yüzden rutubet ve havasızlıktan çürüyen yazıların bir an başka camilere asılması tasarlanmış fakat kapıdan geçmeyecekleri düşünülerek bundan da cayılmıştır”
Türk-İslam Hüsn-i Hat sanatının en önemli eserlerinden olan ve Ayasofya Camii’nin tarihi dokusunun bir parçası olan bu levhalar ancak 1949 yılında resmi makamlar, yani devlet ya da belediye tarafından değil bazı kişilerin fedakârlığı ve cömertliği sayesinde yerlerine asılabilmişti. İbnülemin Mahmud Kemal İnal, “Son Hattatlar” adlı eserinin 165.sayfasında bu konu hakkında şunları yazmıştı: “İsm-i Celali, ismi Nebevi’yi esami-i çar-ı yar ve Hasaneyn’i ihtiva eden bu elvah-ı celile (levhalar), bir takım kıymet bilmez eşhas (şahıslar) tarafından indirilip bir kenara konulmuş ve bazılarının bazı yerleri zedelenmişti. Bu hal bizimle beraber diğer erbab-ı imanı(iman sahiplerini) dağdar (üzdüğünden, yaraladığından) ettiğinden tekrar asılması için uğraştıksa da muvaffak olamamıştık. Nihayet Ayasofya Müzesi Müdürü Muzaffer Ramazan Bey’i teşvik ve teşci ettiğimde: “Para yok, olsa asarım” demişti. Öteden beri benimle beraber bu işe sarf-ı zihin eden Yüksek Mühendis Ekrem Hakkı (Ayverdi) ve tüccardan Nazif (Çelebi) Beyleri, icap eden parayı hasbeten lillah (Allah için) vererek Ekrem Hakkı Bey’in nezareti altında levhalar tamir edildi. Yine o zat-ı erkemin, bi-keremihi’l-kerim 28 Kanunusani (Ocak) 1949 (22 Rebiülevvel 1368)’de elvah-ı şerife yerlerine asıldı. Ekrem gelip beni götürdü. Levhaları mahall-i kadiminde (eski yerlerinde) görünce ağlamaya başladım. Cenab-ı Ekramü’l-ekremine hamd ü sena ve Ekrem ve Nazif ile Muzaffer’e teşekkür ve dua ettim.Talikden haberi olmayan İbrahim Alaüddin merhum “Hürriyet” gazetesine Ankara’dan yazdığı makalede levhaların asılmasına şiddetli bir lisanla lüzum göstererek ibraz-ı hamiyet etmiştir. Ruhu şad olsun.”
Kaynaklar:
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Hattatlar, Milli Eğitim Basımevi, 2. Baskı, İstanbul, 1970. S. 165.
Reşat Ekrem Koçu, “Ayasofya”, İst. A. Cilt. III. İstanbul 1960.
Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1997.
http://www.ayasofyamuzesi.gov.tr/en/ay-hat-levha.html#
Ahmed Akgündüz, Said Öztürk, Yaşar Baş, Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii, İstanbul, 2006.