Belén Fernández – Al Jazeera köşe yazarı

Küresel siyaset ve diplomaside “böylesi ancak ‘yok artık’ dedirten” yarışmanın son bölümünde, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Donald Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi.

Başka bir deyişle, şu anda Gazze Şeridi’nde Filistinlilere yönelik soykırımı yürüten kişi, bu soykırımın bir numaralı kolaylaştırıcısına – Mart ayında “İsrail’e, Gazze’de işi bitirmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi gönderiyorum” diye ilan eden adama – dünyanın en prestijli barış ödülünü vermeyi önerdi. O “her şey”, milyarlarca dolarlık ölümcül silah ve başka yardımları kapsıyor.

Ekim 2023’ten bu yana, küçücük topraklarda resmî kayıtlara göre yaklaşık 60 000 Filistinli katledildi; her yerdeki enkaz altında kaybolan cesetler düşünülünce gerçek sayı kesinlikle daha yüksek. Gazze İnsani Yardım Vakfı’nın – ABD ve İsrail destekli – dağıtım noktalarında yiyecek arayan 700’den fazla Filistinli de son haftalarda öldürüldü.

Ocakta görevine döndüğünden beri Trump, Yemen’de sivilleri keyfince bombalamak ve İran’a yasa dışı saldırılar düzenlemek gibi pek de barışçıl sayılmayacak icraatlarla da meşgul oldu.

Medyanın, Trump’ın Nobel Barış Ödülü adaylığını yüzü bile kızarmadan haberleştirebilmesi gerçekten şaşırtıcı. CNN örneğin, “ödül, Trump’ın takıntılı olduğu en büyük hedef; dünyanın dört bir yanındaki çatışmaları bitirme çabaları sayesinde bunu fazlasıyla hak ettiğini düşünüyor” diye yazdı. Başkan, adaylığını Pazartesi günü bu yılki üçüncü Washington ziyaretini yapan Netanyahu’nun Beyaz Saray’daki akşam yemeğinde öğrendi.

Teşekkür konuşmasında Trump, “Vay be… Özellikle sizden gelince çok anlamlı” dedi.

“Anlamlı” kelimesi elbette durumu tarif ediyor ama bu düzenin ne kadar akıl almaz olduğunu tam yansıtmıyor.

Zaten Nobel Barış Ödülü’nün, “uluslar arasında kardeşliği geliştirme, daimî orduları kaldırma veya azaltma, barış kongrelerini toplama ve ilerletme” şartını karşılama konusunda pek de parlak bir sicili yok.

2009’da, prestijli ödül yeni göreve başlayan ABD Başkanı Barack Obama’ya verildi; Obama daha sonra Afganistan, Pakistan, Libya, Yemen, Somali, Irak ve Suriye’yi bombalayarak uluslararası “kardeşliği” canlandırdı.

Obama ayrıca gizli “öldürme listeleri” hazırladı; keyfine göre yurtdışında askerî suikastlar onayladı.

Nobel Barış Ödülü’nün diğer saygın sahipleri arasında, 2013’te Haaretz’e “ülkesinin ‘Latin Amerika’nın İsrail’i’ diye anılmasından gurur duyduğunu” söyleyen Kolombiya’nın sağcı eski Devlet Başkanı Juan Manuel Santos da var. Kanlı selefi Álvaro Uribe döneminde savunma bakanıyken Santos, Kolombiyalı askerlerin en az 10 000 sivili öldürüp cesetlerini “terörist” diye gösterdiği “yalancı pozitifler” skandalının tam ortasındaydı.

İsrail’in İran’a Saldırmasının Gerçek Nedeni
İsrail’in İran’a Saldırmasının Gerçek Nedeni
İçeriği Görüntüle

Sivilleri “terörle mücadele” adına katletme becerisiyle ünlü İsrail’le yapılan bu ülke benzetmesi cuk oturdu. Nitekim Nobel Barış Ödülü listesinde, 1994’te ödülü paylaşan ve iki yıl sonra Lübnan’ın Kana kentinde Birleşmiş Milletler kampına sığınan 106 mülteciyi katleden merhum İsrailli siyasetçi Şimon Peres de bulunuyor.

2021’de, Trump’ın damadı Jared Kushner’i Nobel Barış Ödülü’ne, Arap sivillerin öldürülmesini uzun süre savunan eski Harvard Hukuk Fakültesi profesörü Alan Dershowitz aday gösterdi. Gerekçe, İsrail ile bazı Arap devletleri arasındaki ilişkileri normalleştiren İbrahim Anlaşmaları’ndaki başrolüydü.

Soykırım artık fiilen normalleşmişken Trump, ABD’nin Gazze Şeridi’ni devralmasını, yerli Filistin halkını zorla sürmesini ve harabeye dönmüş toprakları yepyeni bir “Orta Doğu Rivierası”na çevirmesini teklif etti. Her neyse, bir Nobel Barış Ödülü adayının sıradan günü işte.


The Times of Israel, “Netanyahu Trump’ı Nobel’e aday gösterdi, ikili Gazelilerin tahliyesini konuştu” başlıklı haberinde, “Netanyahu, ABD ve İsrail’in İran’a yönelik saldırılarının ‘Orta Doğu’nun çehresini değiştirdiğini’ ve İbrahim Anlaşmaları’nı genişletme fırsatı yarattığını söyledi” diye belirtiyor. Sonuçta “uluslar arası kardeşlik” denince Filistin’i tamamen ortadan kaldırmaktan daha iyisi yok.

Barış Ödülü adaylığını getiren İran saldırısını değerlendirirken Trump, eylemini II. Dünya Savaşı’nda Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atan ABD Başkanı Harry Truman’ın kararıyla karşılaştırdı ve olumlu buldu.

Tabii yüz binlerce sivili yok eden nükleer saldırıları olumlayan birinin ciddi bir barış ödülüne kesinlikle layık olmaması gerektiği tartışmasız. Ama barış arayışının sık sık daha fazla savaşa bahane edildiği bir dünyada, Trump’ın adaylığı galiba gerçekten “anlamlı”.