İran Irak ve Türkiye Orta Doğu bölgesinin üç büyük ülkesidir. Sahip oldukları nüfus yoğunluğu ve doğal kaynakları ile bu ülkeler aralarındaki ekonomik, kültürel ve güvenlik işbirliklerini artırma kapasitesine sahiptirler. Yine bu ülkeler ortak tehditler ve risklere de maruzdurlar ki bu durum söz konusu ülkeleri adı geçen tehditler karşısında ortak tavır almaya yöneltebilir.Bu nedenle üç ülkenin Orta Doğudaki bir çok gelişmeyi etkileme merkezi olabileceklerini ileri sürmek abartılı olmayacaktır.
Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saddam'ın çöküşünden beş yıl sonra bu ülkeye ziyaret düzenleyen ikinci komşu ülke lideri olması yukarıdaki iddiayı desteklemektedir. Türkiye İran'dan sonra üst düzey bir yetkilisini Bağdat'a gönderen ikinci ülke olmuştur. Geçtiğimiz Mart ayında İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad Bağdat'a giderek Irak'ın komşularının bu ülkeyi ziyaret etmelerinin önündeki engeli kaldırmıştı. Şimdi de Irak'a komşu Arap ülkelerinden önce Recep Tayyip Erdoğan bu ülkeye giderek ülkesinin Irakla olan ilişkilerini PKK, ticari faaliyetler ve Irak'ın onarımında işbirliği eksenlerinde geliştirmek istediğini ortaya koymuştur.
Erdoğan Irak gezisi esnasında iki ülke arasındaki ticari faaliyetlerin yıllık hacminin 5 milyar dolar civarında olduğunu belirterek bu rakamı 25 milyar dolara çıkarmak istediklerini söyledi. Erdoğan'ın ziyaretini önemli kılan bir diğer nokta da Türkiye'nin geçtiğimiz aylarda Kürt isyancıları bastırmak için bu ülkeye hava ve kara operasyonları düzenleyen tek ülke olmasıdır. Türk ordusunun Irak'ın içlerine düzenlediği operasyonlar kesik kesik de olsa hâlâ devam etmektedir. Bu nedenle PKK ile mücadele konusunun Erdoğan'ın Iraklı yetkililerle olan müzakerelerinde öncelikli gündem maddelerinden birisini oluşturduğu düşünülmektedir. Bu noktada Türkiye'yi Irak, Afganistan ve bir ölçüde Orta Asya ve Kafkaslarda yeni kurulan devletlerle ilişki konusunda diğer bölge ülkelerine oranla daha başarılı kılan diplomasi incelikleri göze çarpmaktadır. Türkiye'de laik grupların şiddetli baskısı altında bulunan İslamcı hükümet sessiz ama derinden hareket ederek bölgenin yeni ortamında ekonomik, kültürel ve güvenlik açılarından stratejik çıkarlarını korumaya hatta genişletmeye çalışmaktadır.
Ankara'nın diplomatik inceliklerinden birisi tek boyutlu politikalardan kaçınmaktır. Türkiye soğuk savaşın sona ermesinden ve iki kutuplu yapının yıkılmasından sonra kendi çevresinde yeni kurulan devletlerle olan ilişkisini asla tek bir düzlemde sürdürmedi. Bu dönemde gerek ekonomik, gerek kültürel gerekse de güvenlik alanlarında Ankara'nın etkisini güçlendirdiğine şahit olduk. Bu nedenle Ankara'nın komşularıyla olan ilişkisi güvenlik ve ideolojik hassasiyetlere yol açmamış en kötü durumda bile komşu ülkeler Türkiye'yle diğer bölge ülkelerine oranla çok daha az hissedilen bir rekabet içinde olmuşlardır. Dolayısıyla Ankara başından itibaren pragmatik bir siyaset belirleyerek bölgedeki yeni ortam içinde gerek Orta Doğu'da gerekse de Kafkaslar ve Orta Asya'da çıkarlarını izledi. Bu çıkarlar hem ekonomik hem güvenlik hem de kültürel alanlardaydı. Aslında Türkler dış ortamlarla olan ilişkilerinde içerik ve nitelik konularında uzlaşmanın yerine metotlarda ve yöntemlerde uzlaşmayı diplomasinin öncelik konusu yaparak güven oluşturmuş bu şekilde dışarının kendisi hakkındaki değerlendirmelerini düzelterek işbirliği düzeyini geliştirmek için söz konusu alanla olan ilişkisinin niteliğini kendisi belirlemiştir.
Aynı şekilde Türk diplomasisi dış ve bölgesel ortamla olan ilişkilerinde İran İslam Cumhuriyetine nispetle daha uygun konumda bulunmasını sağlayan başka avantajlara da sahiptir. Ankara stratejik hedefleri hakkında diğer oyuncular tarafından yapılan ve bölge kamuoyunun düşüncelerini olumsuz yönde etkilemeye çalışan kapsamlı bir propagandanın hedefi değildir. Diğer yandan Türkiye bölgesel güçlerden hiçbirisiyle çatışma içinde değildir ve kendisine karşı kurulan hiçbir ittifakın darbelerine maruz kalmamaktadır. Türkiye en kötü durumda bile Karabağ örneğinde görüldüğü üzere stratejik çıkarlarına zarar vermeyecek şekilde hareket etmeye özen gösterdi. Kısaca Türkiye bu ülkenin stratejik çıkarlarına ulaşmasını engellemeye çalışan çabalarla mücadele etmek zorunda değildir. Sonuç olarak Türk diplomasisi tek boyutlu stratejilerden kaçınarak yatay düzlemde ekonomik, kültürel ve güvenlik çıkarlarını örtüştürerek etrafındaki ortamla dinamik bir etkileşim tesis etmiştir. İran, Irak ve Türkiye ortak ve çeşitli kapasitelere sahip üç önemli bölgesel oyuncudur ve daha üstün konumlara ulaşabilmek için ortak hareket etme potansiyeline sahiptirler. Her ne kadar üç ülkenin şu andaki durumu farklılık arz etse de bazı yöntemlerin düzeltilmesiyle bu ortak yeteneklerden üç ülkenin halklarının çıkarlarını temin etmek ve bölgesel dinamizm oluşturmak amacıyla faydalanılabilir.
NOT: İran Kargozaran Gazetesi Başyazı 12 Temmuz Cumartesi
Çeviren: Hakkı Uygur