Sahra çölündeki insanlar, kendilerin uzağındaki yönetimler tarafından sistematik sömürüye maruz kalmış tarih ve coğrafyaları, fakirlikleri, nüfusları, kuraklık ve yaşadıkları savaşlarla kelimenin tam anlamıyla kimsesizler.
Sahra’daki vatanları beş ülkeye uzanan ve Afrika’daki en geniş enerji depolarına ev sahipliği yapmakta olan Berberiler, geçtiğimiz 50 yıl içerisinde bağlı oldukları yönetime karşı otonomi ve bağımsızlık talebiyle yedi kez ayaklandılar.
Yine de Berberilerin yıllardır süren mücadelesi dünya için çok önemli olmayan, perde aralanmamış hikâyelerinden yalnızca biri.
El Cezire, “Sahra’daki Kimsesizler” ile Berberilerin dünyasına ışık tutuyor.
Berberilerin hayatın pamuk ipliğine bağlı olduğu, yoksullaştırılmış Afrika’daki kamplarına gideceğiz. Mali’nin kuzeyindeki tanınmayan eyaletleri “Azaward” ve El-Kaide kontrolündeki Timbuktu bölgesine bir yolculuk gerçekleştireceğiz. Gazetecilere girişin yasak olduğu, Nijer’in kuzeyinde, Fransa kontrolündeki uranyum maden sahası ve Berberi ve Arapların bağımsız bir devlet için mücadele ettikleri sürgündeki mülteci kamplarını ziyaret edeceğiz.
Bu, başka hiçbir yerde görüp duyamayacağınız bir hikâye. Berberiler yıllardır dünyayla ilişkileri kesilmiş bir biçimde yaşamaktalar. Yaşadıkları yer, El-Kaide’nin insan kaçırıp öldürdüğü, gazetecilere, gönüllü çalışmak isteyenlere ve turistlere yasaklanmış, kocaman bir “kırmızı alan”.
Sonuç olarak, hikâyeleri dış dünyaya düşmanları tarafından anlatılmakta ve yine onların gözünden hikâyeleri aktarılmakta olan Berberiler gittikçe kendilerinin dışındaki dünyadan izole oldular. Ve çok az anlaşılabildiler. Berberilerin çok az dostu var. Ve müttefiklerinin hiçbiri devlet konumunda değil.
Müzikleri, dış dünyanın onların hikâyeleri ve mücadelelerini duymasını sağlayan yegâne “araçları” oldu. Birçok Berberi müzik grubu, şarkılarında halklarına dair söz söylediler. Ve şarkıları, dünyanın mücadelelerini duymasına yardımcı oldu.
“Kimsesiz bir nesil”
El Cezire, 2008’de, Berberi rock grubu Tinariwen ile Mali’nin kuzeyinde, Tessalit yakınlarındaki evlerinde buluştu.
Sahra çölünde Mali’ye karşı savaşan Berberi isyancılarla birkaç gün geçirmemizin ardından buraya henüz varmıştık. Ve patlamak üzere olan bir kum fırtınası vardı. Bir yerlerde mola vermenin ve İbrahim’in isyancılar hakkındaki düşüncelerini öğrenmenin ilginç olabileceğini düşündük.
Gürleyen rüzgârdan bir barınağa sığınarak korunmamızın ardından İbrahim, Tinariwen dinleyenlere tanıdık gelecek, kendi etkileyici hikâyesini bizimle paylaştı.
“Ordu babamı buradan aldığında henüz gençtim. Onu aldılar ve öldürdüler. Sonra hayvanlarımızı öldürdüler. Beni Cezayir’e büyükannemin yanına bıraktılar. Orada büyüdüm. O günü ve bu bölgeyi hiçbir zaman unutmadım.”
İbrahim, sürgünde başından benzer olaylar geçen diğer Berberilerle tanıştı. Libya’da Muammer Kaddafi’nin eğitim kamplarında nasıl savaşılacağını hep birlikte öğrendiler. Ardından 1990’da, binlercesi, hükümetlerinden haklarını talep ederek isyan başlattıkları Mali ve Nijer’e döndüler.
İbrahim hikâyesini ve düşüncelerini anlatırken biryandan sigarasını içiyor, kelimeleri seçerek, yavaşça konuşuyor ve sık sık kapıdaki çatlaktan dışarıdaki kum fırtınasını izliyordu. Biz ise onun hikâyesi karşısında hipnoz olmuş durundaydık.
Söylediği son şey: “Benim de içinde bulunduğum Berberi nesil, bir kimsesizler neslidir.” oldu. İbrahim için, hikâyesinin isyan eden diğer binlerce insandan farklı olmadığını, acısının en büyük olmadığını anlamamız son derece önemliydi.
Doha’ya geri dönmemizin ardından İbrahim ile yaptığımız röportajı rafa kaldırmış ve unutmuştum. Biz bir haber kanalıydık ve birçok insan için anlaşılması güç, anlaşılması için geçmişlerine dair bilgi ve açıklama gerektiren bu kadar uzun ve derinlemesine bir röportaj ile ne yapacağımdan emin değildim. Ancak, İbrahim ve sözleri zihnimde bir yerlere kazınmıştı.
2011’in sonlarında El Cezire, Kaddafi’nin Libya’da düşüşünün ardından, Berberilerin Mali’nin kuzeyi ve Nijer’e dönüş göçlerini belgelemek üzere bölgeye yeniden gitti. Dönüş yapan paralı askerler ve çölde destek oldukları aileler arasında çok sayıda kimsesiz olduğunu fark ettik.
Savaşanların birçoğu annelerini, babalarını ya da her ikisini birden, zafiyet ve ilaç yokluğu nedeniyle tedavi edilmemiş hastalıklar sonucu çocuk yaşta kaybetmişti. Erkeklerin tamamı yönetime karşı isyanda hem ellerine silah almış hem de Libya’ya iş aramak için gitmeyi denemişlerdi. Berberiler’in birçoğu bu iki seçeneği aileleri ve halklarının yaşam koşullarını iyileştirmek için önlerindeki en uygun yol olarak görmekteler.
Birçoğu Libya’da yaşanan savaşta kandırılarak Kaddafi’nin paralı askeri oldu. NATO’nun bombalı saldırıları sonucu ölen akraba ve arkadaşları hakkında konuşurken ve çöl koşullarında durumları git gide kötüye giden sevdikleri, ailelerini geçindirmek zorunda olduklarını anlatırken ağlıyorlardı.
Bu haber dizisi için görüştüğümüz Berberilerden biri, kayıt sürecinde geride üç yetim bırakarak hayatını kaybetti. Bu ve benzeri hikâyelerin çoğu zaman sıkışıklığı nedeniyle burada yer almıyor. Tüm bu karmaşık hikâyeyi aktarmak için yeterli vaktimi yoktu.
İbrahim Ag Alhabib’in hikâyesinin hala geçerli olduğunu fark ettik. Kuzey Nijer ve Mali’deki yeni nesil Berberiler, basitçe aynı hikâyeyi ve eski döngüyü başka bir zamanda yaşıyorlardı yalnızca: isyan-sürgün-geri dönüş, isyan-sürgün-geri dönüş…
Bu döngünün dirençli ve durmak bilmez bir biçimde devam etmesinin sebebi ise Berberi isyanına neden olan koşullarda herhangi önemli bir değişikliğin gerçekleşmemesi.
Büyük Sahra Çölü
Geride bıraktığımız on yıllarda Berberilerin Sahra’daki fiziksel koşullarında önemli bir değişim olmadı. Bugün dahi Sahra’da uyumak, uçsuz bucaksız okyanustaki bir botun içerisinde tek başına uzanmaya benziyor.
Saat öğlen ikide ezelden beri var olan rüzgâr, boşluk ve zaman koridorundan geçip uluduğunda kumun içinde uzanıyorsun. Çöldeki yalnızlığın dehşeti, gece gökteki yıldızlar kadar ürkütücü. Tüm bunlar sana asıl gerçeği hatırlatıyor: evrende yapayalnızsın ve sevdiğin herkes ölecek.
Eğer Sahra bir yetişkinde böylesine ürkütücü bir evrende yalnızlık hissi uyandırıyorsa, ailesini kaybetmiş bir çocuk burada nasıl hissederdi acaba?
Bu, dondurucu çöl soğuğunda uyuduğumuz gecelerde ve bizi misafir eden Berberi ile orada kaldığınız süre boyunca aynı işleri yaptığımız günlerde kendime sıkça sorduğum bir soruydu. Sahra Çölü’ndeki bir çadırda yaşamanın gerektirdiği fiziksel dayanma gücü, sana daima ne denli savunmasız ve ölümlü olduğunu hatırlatıyor. Kum, rüzgâr, sıcak ve soğuğa maruz kalarak geçirdiğim bir hafta dahi güçten düşmeme yeterli oldu. Bu bitkinliği üzerimden atmam ise aylar sürdü.
Diğer taraftan, sert koşulları ve boş olmasının dışında, Sahra, seni ıssızlığı, güzelliği, açıklığı ve naifçe yaşayan canlıları işbirliği ile kuşatan duygu yüklü bir yer. Çölün en derinlerinde dahi hayat var: hayvanlar, insanlar, kültür ve tarih. Orada olmanın hissettirdiği her şey, rahatlık ve huzurdan dehşet ve yalnızlığa, seni kendi gerçeklikleriyle tatmin ediyor. Ve tüm zorluklarına rağmen çöle geri çekiyorlar.
Sahra Çölü Berberileri hem zenginleştiriyor hem de fakirleştiriyor. Çöl, onların anneleri ve ocakları ama aynı zamanda yok edicileri ve mezarları.
Bu üçlemenin bölümleri Sahra Çölü, diğer şehirler ve Sahra’nın hemen güneyindeki yarı kurak Sahel’de kaydedildi. Ancak her nerede bir Berberiye rastladıysak, otlak bir alanda ya da şehrin işlek bir caddesinde yaşıyor olsalar bile, her zaman vatanlarının Sahra Çölü olduğunu anlattılar.
Ve İbrahim: “Sahra bizim için köklerimiz demek. Sahra’da yaşayan ve yolculuk eden insanlar bizleriz. Sahra’nın bizim için anlamı, gerçek vatandır.” dedi.
*May Ying Welsh, El Cezire’de gazetecilik yapmasının yanı sıra yönetmenlik ve film yapımcılığı yapmaktadır. Welsh, Bahreyn: “Karanlıkta Çığlıklar” (Bahrain: Shouting in the Dark) adlı ödüllü belgeselin de yönetmenliğini yapmıştır.
Kaynak: El-Cezire
Çeviren: Sedcan Altundal