Barack Obama'nın Ortadoğu halklarına ve İslam dünyasına Ankara'dan seslenmesi, Türkiye'ye model devlet muamelesi yapması, AB'ye Türkiye'yi üyeliğe almaları nasihatinde bulunması, Türkiye'nin diyalog, ılımlılık, çoğulculuk ve ötekini kabule teşvik eden bir köprü olma gücünü övmesi ve Suriye ile İsrail arasındaki dolaylı müzakereleri yeniden başlatması için cesaretlendirmesi, basit bir olay değil.
Direkt ve şartsız diyaloğa çağırarak İran'a seslenmesi, Washington'un uranyum zenginleştirmenin durdurulması şartını kaldırması ve bu şartı müzakerelerin hedeflerinden birine dönüştürmesi, diyaloğun karşılıklı saygı ve çıkarlara yoğunlaşması gerektiğini ve İran'ın bölgede rol sahibi olmayı hak eden saygın bir millet olduğunu ifade etmesi basit bir olay değil.
Obama'nın dili George Bush'unkinden uzak görülüyor. Obama dünyayı iki kampa bölmedi ve şer ekseni üyelerini seçmedi. Çözümler bulma noktasında diyalog, sorumluluk, işbirliği ve ortaklıktan bahsetti. Rusya ve Çin'le de aynı üslubu izledi. Obama, ABD'nin mali krizle mücadele etmek, Irak'tan çıkmak ve savaşı Afganistan'la ve başka birçok dosyayla sınırlandırmak için başkalarına muhtaç olduğunun farkında. Ayrıca Arapların, Rusya'nın İsrail'den pilotsuz uçaklar satın alacağını, İbrani devletinin Hindistan'a yaklaşık 1 milyar dolarlık silah satacağını, Çin'in Sovyet modeliyle üretilmiş bazı silahlarını geliştirmek için İsrailli uzmanlardan yardım istediğini ve İsrail'den bazı yeni silahlar satın aldığını okuması basit bir olay değil. İsrail'in kendisini 1 milyon Rus Yahudi göçmenle donatan Rusya ile ve Asya'nın yükselen iki gücüyle -Çin ve Hindistan- kapsamlı ilişkiler kurmak için silah penceresinden girdiği açık. Bu ülkelerin İsrail'le ilişkilerin ABD ile ilişkilerden daha kolay olduğunu dikkate aldıkları da sır değil.
İsrail'in İran tehdidiyle uğraşması, Lübnan ve Gazze'deki iki yıkıcı savaşından dersler alması basit bir olay değil. İsrail, İran ve Suriye füzelerine karşılık verecek füzeler deniyor. Lübnan veya Gazze'den atılabilecek füzelerin tehdidini ortadan kaldırmak için 'demir kule' projesini devreye sokuyor.
Bölgenin dokusuna fiilî olarak sızmakta aciz kalan İsrail'in aşırı sağcı hükümeti kanalıyla bölgesel düzeyde caydırıcılık gücüne sahip bir kale olma sıfatıyla bölgesel konumunu teyit etme planını tamamladığı söylenebilir. Ayrıca İran Parlamento Başkanı Ali Laricani'nin 'Süper devletlerin İslam cumhuriyetinin sivil nükleer bir devlet olduğunu kabul etmeleri gerekir.' demesi basit bir olay değil. İran Atom Enerjisi Kurumu Başkan Yardımcısı Muhammed Saidi ise 'Dünya İran'ın sivil amaçlı nükleer gücü olduğunu kabul etmeli.' diyerek uranyum zenginleştirmesinin durdurulmasına dair konuşmaların 'geçmişte kaldığına ve uygun olmadığına' işaret ediyor.
Amerikan tankının Bağdat'taki Firdevs Meydanı'nda Saddam Hüseyin'in heykelini söktüğü sahneyle başlayan altı yılın yaşandığı dört gelişme ışığında gelişmeleri okumak gerekli. İlk gelişme buydu. Ardından diğer halkalar geldi. Lübnan'daki temmuz savaşı, Gazze savaşı ve Barack Obama'nın seçilmesi. Bölgedeki Arap rolünün kayboluşunu anlamak için tarafsız bir gözlemcinin Arapların ilk üç gelişmede nerede olduğunu, ne yaptıklarını, ellerindeki kartların ne olduğunu, bölge geleceğinde hangi koltuğu aldıklarını, Saddam Hüseyin'in düşüşünün anlamını, bölgedeki kapsamlı İran saldırısının boyutlarını, Türkiye'nin kendisini diyaloglar ve arabuluculukların kollayıcılığı ve köprü rolüne ehil kılma hırsının anlamlarını kavrayıp kavramadıklarını sorma hakkı vardır.
Bizler bugün geçen altı yılda yaptıklarımızın bedelini ödüyoruz. Arap zirvesi eşiğinde Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'e Yemen gibi karışık bir ülkede otuz yıldır nasıl iktidarda kaldığını sormuştum. Bana 'Yemen'i yönetmek yılanların başları üzerinde dans etmeye benzer.' diyerek cevap vermişti. Bu makalede bölgedeki Arapların durumunu özetlemeye çalıştım. Yılanların başları üzerinde dans etmek ifadesinden daha güzel bir ifade bulamadım. Londra'da Arapça yayımlanan El Hayat gazetesi, 13 Nisan 2009
Kaynak: Zaman