Iraklı Hıristiyanların Musul'da maruz kaldığı öldürme eylemleri nedeniyle Kürt Yönetimi'nin suçlanması yersiz. Iraklı Kürtler Körfez Savaşı'ndan beri Hıristiyanlarla güçlü bir koalisyon içinde; bu eylemler Kaide işi

Hıristiyanlar Irak nüfusunun yüzde 6'sını oluşturuyor. Çoğu Bağdat, Musul ve Kürt kentlerinde, özellikle de Erbil, Musul ve Dohuk arasındaki üçgende yaşıyor. Iraklı Hıristiyanlar tarihsel olarak, Irak ordusunun 1933'te Dohuk'taki Hıristiyan birimlerine saldırdığı ve 100'den fazlasının öldürüldüğü Semil katliamı dışında büyük bir trajediye maruz kalmadı. Önceki rejim döneminde zorlamalara maruz kaldılar. Kürtlerle ilişkileri sakindi. Fakat Irak devletinin kuruluşundan beri ortaya koyduğu başarısızlık nedeniyle dini ve etnik acılara maruz kaldılar.
Irak'ın Kuveyt'e girmesi sonrasında, Hıristiyanlar Kürtlerle sağlam bir koalisyon kurmakta gecikmedi. Özellikle de Irak Kürdistanı'nda önceki rejimin gücünü bitiren yeni bir deneyim inşa ettiler. Hıristiyanlar 1992'deki Kürt yerel seçimlerine katıldı ve 5 sandalyenin yanı sıra iki bakanlık da aldılar. Hıristiyan maliye bakanı Sarkis Agayan Kürt başbakanın yardımcısı seçildi. Bu dönemde Kürt Yönetimi onlarca yıkılmış Hıristiyan köyünü yeniden inşa etti, Süryanice eğitim yapılan onlarca okul açtı. Bölge ilk kez modern kiliselerin yanı sıra, Keldani ve Asurilerin kültürel merkezlerinin inşası için geniş bir kampanyaya sahne oldu. Süryanice dergiler yayımlandı, Hıristiyan siyasi partilere ve cemiyetlere hukuki izinler çıkarıldı.
Saddam'ın devrilmesinin ardından, aralarında Hıristiyanların da bulunduğu azınlıkların kültürel ve siyasi haklarının Irak anayasasına konulmasında Kürt-Hıristiyan işbirliği etkin rol oynadı. Papa, Irak Kürdistanı'nda Hıristiyanların yaşamlarının iyileştirilmesindeki
rolünden dolayı 2006'da Agayan'a madalya verdi.
Fakat özellikle Bağdat, Basra ve Musul'da durum kötü kaldı. Bu kentlerde terör yayıldı. Ayrıca Irak siyaseti aşırı dinci milisler ve partilerle doldu. Komşu ülkeler terörist gruplara müdahalelerde bulundu ve bu durum oluşumlar arasında boğazlaşmalara yol açtı. Bu nedenle Hıristiyanların şartlarının kötüleşmesi şaşırtıcı değildi. Hıristiyanların trajedisi, Iraklıların farklı bölgelerde maruz kaldığı felaketler kapsamında değerlendirilmeli.
Her halükârda, yeni Irak rejimi ulusal kimliğin temel işaretlerini çizemedi. Bu da azınlıklara karşı dini, etnik ve mezhepçi nefret dalgalarına izin verdi. Bu nefret azınlıklara karşı terör eylemlerine dönüştü. Bu bağlamda en kötü felaket Bağdat ve Musul'daki Hıristiyanları vurdu; aşırılıkçı ve terörist dinci milisler, özellikle de Musul'da belirgin bir dayatmada bulunan Kaide, öldürme, tehcir ve kiliselerin bombalanmasıyla çirkin bir kampanya başlattı. 2007'de Ninova piskoposunu hedef alan suikast yaklaşık 3 bir Hıristiyan ailenin Kürt bölgelerine göç etmesiyle son bulan kampanyanın parçasıydı. Diğer yandan, yerel parlamentoya sunulan bölgesel anayasa taslağının, Hıristiyanlara Hazar nehrinin sağ kıyısından Erbil'in doğusuna ve Musul'un kuzeyine uzanan şeritte özerk yönetim verecek bir maddeyi öngördüğüne de işaret ediliyor.
Musul'daki öldürme eylemleri başlamadan iki gün önce, Hıristiyanlar yerel temsillerinin artırılması talebiyle gösteri düzenledi. Gösteriler, Kaide ve bazı Şii grupların da aralarında bulunduğu milisleri kentteki Kürt-Hıristiyan koalisyonunu parçalamaya sevk etmiş. Kürtler Musul'daki terörün ilk kurbanı olduklarını ve Hıristiyanların öldürülmesinin kendilerine yarar getirmeyeceğini vurguluyor, kendilerinin de Hıristiyanlar gibi kurban olduklarını ve cellada dönüşmeyeceklerini teyit ediyor. Korkunç bir kutuplaşma yaşayan Bağdat'sa gerçeği görmezden geliyor: Irak'taki azınlıkların maruz kaldığı durumun ilk sorumlusu, hükümetin ulusal, kültürel ve siyasi uzlaşıyı sağlayamaması.

 

Kaynak: Radikal