Fransa ve Almanya arasındaki yıkıcı rekabetin son bulması, Avrupa'ya tarihinin en savaşsız, en parlak, en zengin zamanını yaşatıyor son yarım yüzyıldır. Modern tarihin en başarılı barış ve kalkınma projesi olan Avrupa Birliği'nin temelinde de Fransız-Alman işbirliği yatıyor.
Bu işbirliğinin kilometre taşlarından birisi, 22 Ocak 1963'de imzalanan Elysée Antlaşması. Önceki akşam, Ankara'daki Fransız Büyükelçisi Bernard Emié ve Alman Büyükelçisi Eckart Cuntz'un ev sahipliğinde Büyülü Fener sinemasında bu antlaşma münasebetiyle bir film gösterimi vardı. Fransız-Alman cephesinde, siper savaşları altında 1914 Noel gecesini üstlerine itaatsizlik ve daha sonra ağır cezalara rağmen savaşmadan, birlikte kutlayan bir avuç askerin öyküsünün anlatıldığı (Türkçe'de 'Ateşkes' adıyla gösterilen) 'Joyeux Noel-Mutlu Noeller' filmi idi bu.
Büyükelçi Cuntz, gösterim öncesi yaptığı konuşmada, dedesinin ve üç dayısının Fransa ile savaşlarda öldüğünü, ancak bugün ağabeyinin bir Fransız'la evli olduğunu anlattı. Anlatmadığı, kendi çocuğunun da Ankara'daki Fransız okuluna devam ettiğiydi.
Elysée Antlaşması'nın imzalandığı 1963 yılında, Türkiye ile o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında Ankara Anlaşması imzalanmıştı. Daha o yıl, Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis'in Ankara'yı ziyareti üzerinden dört yıl geçmişti. Sonra, dünyada, bölgemizde, Türk-Yunan ilişkilerinde meydana gelen pek çok gelişmeye rağmen bir Yunan başbakanı Ankara'ya gelmedi.
ABD ile Sovyetler Birliği Küba-füzeler krizi nedeniyle nükleer savaşın eşiğinden döndü örneğin, sonra Sovyetler Birliği yıkıldı, Avrupa Birliği kuruldu, Türk ve Yunan dışişleri bakanları (Yorgo Papandreu ile, bugün ölüm yıldönümünü andığımız merhum İsmail Cem) birlikte horon tepti, zeybek oynadı, iki ülke doğalgaz şebekelerini birleştirdi, ama 49 yıl boyunca bir Yunanistan başbakanı Ankara'ya gelmedi.
Türkiye'ye geldi Yunan başbakanları; İstanbul'a, İzmir'e geldier. Ama başkente gelmediler. Ankara'ya resmi ziyaret için gelmeyi, nedense tarihsel bir hesaplaşmanın kaybedilmesi olarak yanlış yorumladırlar. Bardağın dolu değil, boş tarafına baktılar.
Bu tabuyu, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bitmek bilmez ısrarıyla yıkan Yunan siyasetçisi, 49 yıl önce amcası Konstantin'in izinden giden Başbakan Kostas Karamanlis oldu. 1.5 saatlik uçuş 49 yıl aldı.
Karamanlis bu kararı nedenle çok eleştirildi. Türkiye'deki etnik milliyetçilere rahmet okutan Yunanistan milliyetçi kesimleri, Karamanlis'in Anıtkabir'de Atatürk'ün mozolesini ziyaret etme kararını, 'İsrail başbakanının Hitler'in mezarını ziyaret etmesine' benzetecek kadar ileri gittiler. Karamanlis'in bu eleştirilere rağmen bu açıklanamaz ayıba son vermesi, takdir edilmesi gereken bir adımdır. Ziyaret bu nedenle, sadece yapıldığı için bile önemlidir.
Türk-Yunan ilişkilerinin son yıllardaki gelişmesinin bu ziyaretle sıçrama yapması, tıpkı Fransız-Alman işbirliğinin ortaya çıkardığı yepyeni imkânlar gibi, geniş bir bölgenin siyasi ve ekonomik atmosferine yeni imkânlar getirebilir.
* * * * *
Kılıç: İhsas-ı rey yapmam
Önceki gün yayınlanan 'Erdoğan'ın türban çıkışının arka planında ne var' yazımla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç aradı. 10 Ocak'ta Başbakan Tayyip Erdoğan ve 11 Ocak'ta TBMM Başkanı Köksal Toptan ile yaptığı görüşmelerin anayasa değişiklikleri ya da türban tarışması gündemiyle değil, iade-i ziyaret amacıyla yapıldığını söyledi.
Kılıç bu görüşmelerde daha çok Anayasa Mahkemesi binası inşaatı üzerine konuştuklarını söyledi. Kılıç'a daha önceki (Radikal'de yayınlanan) görüşmemizde anayasa çalışmalarından kendilerine haber verilmemesinden yakındığını hatırlatarak, bu konunun, ya da türban tartışmasının hiç mi açılmadığını sordum. "Konuşmadık" dedi; "Başbakan bizi ziyaretinde anayasa taslağında her gün değişiklik yapıldığını, bitince bir kopyasını göndereceklerini söylemişti. O nedenle ben de tekrar sormadım. Demek ki bitmedi, bitse gönderirlerdi."
Peki Başkan, son tartışmalar konusunda ne düşünüyordu? Ona göre üniversitelerde, ya da genel olarak kamu hizmeti veren kişiler için tesettür serbestisi Anayasa'da düzenlenmeli miydi? Kılıç'ın yanıtı şu oldu:
"Bu konuların bizim önümüze gelme ihtimali var.
O nedenle, zaten ihsas-ı rey sitemlerinin olduğu bir ortamda görüşümü açıklamayı doğru bulmuyorum."
Kılıç'ın deyimiyle 'ihsas-ı rey sitemi' Başbakan Erdoğan tarafından yapılmıştı. Bu yanıtı Erdoğan'a atfen mi veriyordu? "Hayır" dedi Kılıç; "Anayasa Mahkemesi'nin konumu açısından söylüyorum.
Ne başkan olarak benim, ne de üyelerin bu konularda görüş açıklaması doğru değil."
Önceki günkü yazıya bir yankı da dün Yeni Şafak'ta Taha Kıvanç imzasıyla yazan Fehmi Koru'dan geldi.
Değerli bir gazeteci görüp saygı duyduğum Koru (yazımın sanki bir komplo teorisi üzerine kurulduğu izlenimi vermek amacıyla mı bilmiyorum) şöyle yazmıştı: "Adana Belediye Başkanı Aytaç Durak'la görüşmüş...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile de... Alevilerin düzenlediği Muharrem iftarına katılmış... Haşim Kılıç sonradan Köksal Toptan ile görüşmüş." Koru, daha sonra benim 'hesaba katmadığımı' özellikle vurguladığım 'sosyal ve siyasi çevresinden gelen talep ve baskılar' cümlesinden de 'sosyal baskı' bölümünü seçip alarak yazımın temel sonuçlarından biriymişcesine sunmuş.
Aytaç Durak'la ilgili olarak, Başbakan Erdoğan'ın 9 Ocak'taki AK Parti il başkanları ve büyükşehir ve il belediye başkanları toplantısına dikkat çekerek şöyle yazmıştım: "Erdoğan bu toplantıda Mart 2009'da yapılacak yerel seçimler için hedeflerini açıklamış, kampanyayı fiilen başlatmıştır. Başbakan'ın bu toplantıya verdiği önem, o sıra İçişleri Bakanlığı'nda bir görüşmede bulunan Adana Büyükşehir Belediye Başkanı, deneyimli siyasetçi Aytaç Durak'ı derhal toplantıya çağırıp orada bulunmasını sağlamasından bellidir. Erdoğan bu toplantıda mutlaka parti tabanının üst yöneticilerinin seçim zaferi için dile getirdiği taleplerini de dinlemiştir." Bu kadar; yani tamamen Erdoğan'ın bu toplantıya verdiği önemi vurgulayıcı bir örnek olması bağlamıyla belirtilmiş. Buradan Koru'nun Kıvanç imzasıyla yazdığı sonuç nasıl çıkar? Koru izah ederse memnun olurum. Çünkü kendisini dikkatli bir okur olarak da tanıyorum.
Kaynak: Radikal