21 Nisan günü, sadece Hind Müslümanlarının değil, İslam Milleti’nin son yüzyıldaki büyük ârif, şair ve mütefekkirlerinden ve Hind alt-kıt’asındaki Müslümanların, Pakistan (Pâk İnsanlar ülkesi) adını verdiği bir coğrafyada müstakil /bağımsız ve hürr olarak yaşamaları fikrinin ilk güçlü temsilcilerinden -ve kendisinin vefatından 9 yıl sonra doğacak olan Pakistan idealinin bayrakdarı- olan Muhammed İqbal’in 1938’de vefatının 80. Yıldönümü..
***
Klişeleşmiş ve de övgülerle geçiştirilen bir anma, onu anlamaya yetmeyeceğinden, İqbal’i ortaya çıkaran dinî ve sosyo-kültürel atmosferi ve onun dünyaya bakışını, bugüne ve yarınlara neler bıraktığını anlamaya çalışmak esas olmalıdır.
***
Cihanşumûl bir İslâmî anlayışın, son yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden olan İqbal, milâdî-1877’de 1800’lerden beri İngiliz sömürgesi altında olan Hind diyarının büyük şehirlerinden olan Lahor’un 70 km. kadar uzağında olan Sialkut’da doğar.
Ataları, Keşmir’li Brehmenlerdendi.. Ki, İqbal, bunu Peygamber soyundan geldiği iddiasıyla kendisinde ayrı bir statü vehmeden Hicaz’lı bir kişiye hitaben yazdığı mektubunda şöyle ifade eder:
‘... Beni tanırsın.. Aslım, puthaneleriyle meşhur Somenath’a dayanır.. Ecdadım yerli Lat ve Menat’ların kullarıydılar, daha iki asır öncelere kadar.. Senin damarlarında ise, Hâşimî kanı dolaşıyor.. Yani sen, soyca, Kainatın Efendisi’ne mensubsun.. Ama, şimdi ruhun Hegel’in felsefesiyle öldürülmüş, gönlünün meş’alesi Bergson’un nefesiyle sönüp ona esir olmuşsun..
Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ