1- Ne rapor ama?
Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye İlerleme Raporu geçtiğimiz hafta yayımlandı. Rapor Dışişleri Bakanı Ali Babacan ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek tarafından 'dengeli' bulundu. Doğrusu bu kadar dengeli yazılmış bir rapor uzun yıllardır hiçbir hükümete nasip olmamıştı. Raporu okuduğunuzda birkaç noktayı saptamak mümkün oluyor: 1- AB Komisyonu, Kapatma Davası nedeniyle yaralanan AK Parti hükümetine fazla yüklenmek istememiştir. 2- Bu nedenle örneğin insan hakları ihlalleri ve yolsuzluklarda son bir yılda yaşanan gözle görülür artış, raporda yasak savma kabilinden yer bulmuş, her İlerleme Raporu'nda görülen somut örneklendirmelere gidilmemiştir. 3- Yine geçtiğimiz yıl boyunca basın özgürlüğü ve genel olarak ifade özgürlüğü çerçevesinde ihlaller yaşanmış, ama bunlar İlerleme Raporu'nda gerektiğince yer bulamamıştır. Rapor bu haliyle Başbakan Tayyip Erdoğan ve hükümetine kredi açan, ancak Türkiye ile AB arasındaki mesafeyi artıran bir görüntü arz etmektedir. Genişleme Sorumlusu Olli Rehn'in kısmi sorumluluğundaki rapor, Türk iç siyasetini AK Parti hükümeti ve ona karşı hareket aden muhalefet-yargı-asker bloku şeklinde tanımlanacak bir algıyı yansıtmaktadır. Hükümetçe dengeli bulunanın ne olduğu açıklanmaya muhtaçtır.

2- Ayrı müzakereci mi dediniz?
AK Parti İstanbul Milletvekili Nursuna Memecan'ın Başbakan Erdoğan, eşi ve küçük kızlarının teşrifiyle evlerinde verdikleri bir akşam yemeğinin ardından AB Baş Müzakerecisi namzetliği yolunda haberler çıkmaya başladı. Böylece bankacıık ve yayıncılık geçmişi olan, eşi karikatürist Salih bey aracılığıyla medya ile ilişkisi bulunan Nursuna hanım da Ankara kulisindeki Müzakereci namzetleri listesine eklendi. Listeyi gözden geçirelim: 1- Murat Mercan; AK Parti Eskişehir Milletvekili, Meclis Dışişleri Komisyonu Başkanı, eski Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Türk Grubu Başkanı, uluslararası politika uzmanı. 2- Egemen Bağış; AK Parti İstanbul Milletvekili, dış ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı. Daha önce Başbakan Erdoğan'ın dış politika danışmanı ve hassas görüşmelerdeki tercümanı. 3- Suat Kınıklıoğlu; AK Parti Çankırı Milletvekili, ABD-Alman düşünce kuruluşu German Marshall Fund eski Türkiye temsilcisi, halen partide Bağış'ın yardımcılarından. 4- Lütfü Elvan; Karaman Milletvekili, Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu üyesi, DPT'de AB işlerinden de sorumlu müsteşar yardımcılığı, AB Müzakere İzleme ve Yönelendirme Komitesi üyeliği.

Görülebileceği gibi, şu ana dek ismi geçen adayların değişik özellikleri var. AB illerinden biraz anlayanlara göre ise, böyle bir Müzakereci atanacaksa, en azından şu üç vasfa sahip olmalı:
1- AB Müzakereleri üzerine teknik bilgi, 2- Siyasi ağırlık, 3- Rahat iletişim kurabilme özelliği. Bakalım daha hangi isimler çıkacak?

3- Stratejik bakış bu mu?
AB Dönem Başkanı Fransa'nın Dışişleri Bakanlığı Siyasi Müsteşar Yardımcısı (onlar Siyasi Direktör diyor) Gerard Aroud geçen hafta Ankara'daydı. Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Bernard Emié'nin davetiyle bir kahvaltı toplantısında kendisiyle konuşma imkânı bulduk. Görüşmede şöyle bir konuşma da geçti. Fransa, Afganistan'ın geleceği üzerine aralık ayında Paris'te 'gayrıresmi' bir toplantı düzenlemek istiyordu. Bu zirveye Afganistan'ın komşuları katılacaktı. Ama 'doğal olarak' ABD ve Rusya'da, tabii Rusya çağırılınca -komşu olmasa da Çin ve Hindistan'da davet edilecekti. Gerçi Hindistan'ın çağrılmasını -ailesi orada yaşayan- Afganistan Cumhurbaşkanı Hamit Karzai özellikle istiyordu, ama Pakistan istemiyordu.

Türkiye'nin bu toplantıya çağrılıp çağrılmayacağını sordum. Hayır, Fransa, Afganistan tartışmasına Türkiye'yi sokmayı düşünmüyordu. 'Sonra yardım ve asker talebiyle geldiğinizde adil olacak mı?' diye sordum, konu değişiverdi. Sağımda oturan Büyükelçi de bu durumdan rahatsız oldu sanki.

Nicolas Sarkozy, AB Dönem Başkanlığı'nı üstlendiğinden bu yana Türkiye aleyhinde söz etmemeye çalışıyor doğrusu, ilişkiler de buna bağlı olarak kriz yaşamıyor, düzelme izlenimi veriyor. Ama Suriye-İsrail konusunda Türkiye'nin  pişirdiği yemeği servis etme çabası bir yana, Türkiye'yi bölge işlerinin dışında tutma yaklaşımı, Paris'in stratejik bakışını sorgulatıyor.


Kaynak: Radikal