Irak işgalinin Kuzey Irak'taki sonuçlarından rahatsız olan Türkiye, kendisini cezalandırdığını düşündüğü ABD'den uzaklaşıyor. Bush, Türkiye'nin Irak'ta çözüm açısından merkezi önemini teslim edip Kuzey Irak konusunda güvence vermezse Türkiye tümüyle Doğu'ya yönelecek

Türkiye ve ABD, yakın gelecekteki ilişkilerinin hem şeklini hem de içeriğini belirleyecek kritik bir stratejik kavşağa yaklaşıyor. 1947'deki Truman Doktrini'nden bu yana hayatta kalan bu uzun süreli ittifakı bugün değişime zorlayan baskılar güçlü. Ne Türk ne de Amerikalı siyasetçiler, bu önemli dostluğun hızlı bir erozyona uğramakta olduğu gerçeğini kavrıyor; bunun tersine, ittifakın miadını doldurduğu sonucuna vardılar ve ittifaktan vazgeçmeye hazırlar. Ne Türkiye ne de ABD, iki ülkeye 50 yıldan uzun süredir yarar sağlamış bu canlı dostluğu iyileştirecek ciddi önlemler alıyor. Gerekli düzeltmeleri yapmak konusundaki bir başarısızlığın iki taraf için de önemli sonuçları olacak.

Halkın çoğu için ABD bir 'sorun'

Irak'taki savaş, Türkiye'yle ABD'yi birbirinden uzaklaştıran anlaşmazlığın ana konusu fakat tek sorun bu değil. Türkiye 2003'teki işgal öncesinde üslerinin ikinci bir Irak'ta Amerikan cephesi açılmasına imkân verecek biçimde kullanılmasını reddettiğinden beri, en önde gelen askeri ve siyasi seçkinler de dahil Türk siyasi yelpazesinde Washington'ın kendilerini cezalandırmaya çalıştığı algılaması ağır basıyor.

Washington da kendi adına, ihanet edilmiş gibi hissettiğini Türklere ve dünyaya açıkça belli etti.

Bu durumda, iki taraf da abartılı siyasi dramatizasyonlar aracılığıyla
çeşitli yanlış siyasi hesaplar çeşitli koşullar altında 'harcanabilirdi',
fakat böyle birşey gerçekleşmedi.

Bunun yerine, Irak savaşı Türk siyasetinde üçüncü bir konuyu da alevlendirdi: Kürt sorunu. Ankara'nın tek korktuğu şey Amerika liderliğindeki işgalin Irak'ı bir arada tutamaması değil; aynı zamanda bu işgalin, Kuzey Irak'ta Türkiye'nin Kürt nüfusuyla komşu bir bağımsız Kürt oluşumu ortaya çıkaracak bir bölünme açısından da güçlü bir uyarıcı olmasından korkuyor. Türkiye'nin Kürt ayrılıkçılar ve teröristlerle savaş deneyimi uzun, acılı ve kanlı. Sonuç olarak Türkiye'nin siyaset yelpazesinde, hatta kapalı kapılar ardındaki tartışmalarda, parçalanmış Irak'ın yıkıntıları üzerinde Kürt devletini andıran bir yapının kurulmasına izin vermek yönünde en ufak bir işaret yok.
Tersine son günlerde Türkiye'nin askeri liderleri, kuzeydeki veya
genel olarak ülkedeki Amerikan askerlerinin varlığına rağmen, bu ihtimali ortadan kaldırmak için güçlü ordularıyla en sonunda Kuzey Irak'a müdahalede bulunmayı ciddi ciddi değerlendirdiklerini teslim etti. Son haberler bu seçeneğin çoktan meclisin önüne geldiğine ve halktan da güçlü destek aldığına işaret ediyor.

Türkiye'de Irak'taki süregiden karmaşa ve buna yol açan kararlarla ateşlenen Amerikan karşıtlığı, son aylarda yapılan anketlere göre görülmemiş düzeylerde. Türklerin neredeyse yüzde 80'i ABD'yi bir sorun olarak görüyor; Türkiye'nin ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturmak da ABD'nin yarattığı sorunların arasında.

Öncelikle rahatsız eden etken Irak fakat, en azından Soğuk Savaş'tan bu yana Türkiye'nin daha kapsamlı bir kimlik arayışı sürüyor. Türkiye 1980'lerin başından bu yana stratejik kimliğini yavaş yavaş yeniden tanımlıyor; ki Washington bu gelişmelere şaşırtıcı biçimde sessiz kaldı. Türkiye'nin on yıllardır sürdürdüğü ve her zaman bir şekilde yapay görünen laiklik ve saplantılı Batı yanlılığı, ülkenin yeni stratejik konumu ve amaçlarını yansıtacak biçimde yeniden düzenleniyor. Bugün birçok Türk, Türkiye'nin Müslüman dünya ve başta Rusya ve yükselen Çin olmak üzere Avrasya'yla ilişkilerinde daha organik bir denge kurmasının ve AB'ye üyelik çabalarıyla somutlaşan Batı'yla ilişkilerin de resmileşmesinin şart olduğunu anlıyor. Yeni bir Türk stratejistleri kuşağı Türkiye'nin, ABD olsun veya olmasın, Batı'yla sağlam ilişkilerini sürdürürken İslam dünyası ve Avrasya'da da büyük bir oyuncuya dönüştüğünü düşünüyor.

Amerikalı siyasetçiler, Türkiye'yi model sayılacak demokratik ve laik bir İslam devleti olarak tanımlamayı sürdürüyor; halbuki çoğu Türk bunu
bir hakaret gibi algılıyor. Onlar kendilerini daha farklı ve daha geniş
bir çerçeveden görüyor: Terörle mücadelede kilit bir müttefik olarak; İsrail'den Orta Asya'ya uzanan, gerçek veya potansiyel bir karmaşa ve savaş bölgesini içeren bir yayın kritik güvenlik noktası olarak; suya dayalı ticaretin garantörü olarak; nükleer silahlı bir İran'a karşı ön saftaki devlet olarak ve stratejik önemdeki Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının bir koridoru olarak.

ABD hayal kırıklığı yarattı

Türkler her zaman, Irak'ta uzun ömürlü bir çözüm için işbirliklerinin
kilit önemde olduğunu varsaydı. Şimdi çoğu, Amerika'da Irak karmaşasının nasıl düzeltileceğine dair yapılan tartışmaların ve Bush yönetiminin genel politikasının, Türkiye'nin konumunu veya Amerika'nın Irak'taki başarısızlığının Türkiye'nin kısa ve uzun vadedeki güvenlik çıkarlarını nasıl etkileyeceği konusunu dikkate almaması nedeniyle şaşırıyor ve güceniyor. Onlar Amerika'nın, Türkiye'nin her zaman orada olacağını düşündüğünü hissediyor. Bu bağlamda, Amerikan medyası da suç ortaklığı yaptı veya dikkatsiz davrandı. Çoğu uzmanın Irak konusunun nihai olarak nasıl çözülebileceğine dair tartışmalarında, Türkiye'ye kritik bir aktör veya diğerlerinin hareketlerinden en başta etkilenecek ülke olarak neredeyse hiç değinilmiyor; sanki Irak sorunu Türkler hiç fark etmeden veya ilgilenmeden çözülebilecekmiş gibi.

Irak sorunu, Türkiye'de muhtemelen zaten çıkacak bir tartışmayı alevlendirdi. Bugün etkili Türkler, hükümet yetkilileri ve dış politika uzmanları, stratejik bir yeniden değerlendirme başlattı. Türkiye'nin kendini yeniden konumlandırması, derin ekonomik ve enerji ilişkileri geliştirdiği Rusya'yla, Avrasya'da güçlü bir konuma gelen Çin'le, bugün Türkiye'de ABD'den daha popüler olan İran'la ve Suriye'yle derin bağlar inşa edilmesini kapsayabilir. Stratejik bir yeniden konumlanma, kasıtlı veya şans eseri olarak, Türkleri ABD'nin vazgeçilmez bir müttefik olduğu tezinden vazgeçirebilir. Türkiye'nin AB tarafından reddedilmesi de, ki çoğu Türk bu ihtimali teslim etmeye başladı, yeniden değerlendirme dinamiklerini hızlandırır.

Kürtlerle diyalog da şart

Fakat tüm bunlar gerçekleşmek zorunda değil. Bölünmüş bir Irak ufukta belirmişken ve AB'ye resmen katılmamasına dair güçlü ihtimalin karşısında, Türkiye'yle ABD'nin acilen stratejik gelecek için yeni bir vizyon geliştirmesi gerekiyor.

İki taraf da, ittifakın büyük tehlike altına girmesi ihtimaline acilen dikkat göstermeli ve bu ittifakı korumak amacıyla somut önlemler ortaya koyacak üst düzey çalışma grupları oluşturmalı. Türkiye aynı zamanda Irak'ta siyasi bir çözüm belirlenmesi konusunda merkezi ortaklardan biri sayılmalı ve bu ülkeye düzenli olarak danışılmalı, çözüm için ortak planlar yapılmalı.

ABD, Kürtlerle Türkiye'nin desteklediği Türkmenler arasında paylaşılamayan petrol zengini Kerkük üzerindeki tartışmanın açık bir savaşa dönüşmesini ve Amerika'nın Türkiye'yle ittifakını daha da baltalayacak muhtemel bir Türk müdahalesiyle sonuçlanmasını engellemek için, hem Kuzey Irak'taki Kürdistan bölgesel hükümetiyle, hem de Türk liderliğiyle birlikte çalışmalı.

Son olarak, Kürt bölgesel hükümetine Türkiye'nin bağımsız bir Kürt devletini engellemek amacıyla Irak Kürdistanı'nı işgal etmeyeceği, Türkiye'ye de Kürt yönetiminin Kürt radikalleri ve ayrılıkçılarının Kuzey Irak'ı Türkiye'ye karşı bir üs olarak kullanmasına izin vermeyeceği yönünde güvence verecek ikili ve sonrasında çok taraflı uygulanabilir adımlar atılmalı, böylece 'büyük bir anlaşma'ya varılmalı Ne Türkiye'yi kaybetmek Amerika'nın çıkarına, ne de Amerika'yı kaybetmek Türkiye'nin çıkarına. Ancak tarihi ilişkiye şu anda egemen olan dinamikler bu istikamete götürüyor.