Başkan Trump, istihbarat sızıntılarına dair endişeler ve adaletin yerine getirilmesine engel olunduğuna dair göstergeler sebebiyle ülke içerisinde harlanan alev fırtınasının tam ortasında, Orta Doğu ve Avrupa’daki ziyaretleri için ülkeden ayrıldı. Trump’ın ülkeden yurtdışı ziyaretleri için ayrılması, sadece bir başkanın yapması gereken şeyi yapıyor olması gibi gözükebilir ve iç politikaya ara verip bir soluk almanın işe yarar olabileceğine inanarak başkanın danışmanları bu bağlamda mahzur görülebilir. Zira Bay Trump muhtemelen yabancı liderlerce, bilhassa da Orta Doğu’dakilerce oldukça iyi karşılanacak.
Fakat tarihten, ülke içerisindeki soruşturmaların önünü almak için yurtdışı ziyaretlerini kullanmanın pek de işe yaramadığına dair çıkarabileceğimiz dersler var. Gerçekten de Başkan Richard Nixon, ülke içindeki gündemi değiştirmek ve uluslararası bir zaferi hanesine yazdırmak için Haziran 1974’te Suudi Arabistan ve İsrail’e gittiğinde, gözle görülür bir biçimde başarısız olmuştu. Bir ay sonra da istifa etti.
Nixon, Orta Doğu’ya ayak bastığında güçlü bir uluslararası pozisyona sahipti. Nükleer silahların kontrol altına alınmasına dair Ruslarla gerçekten ilerleme kaydediyordu. ABD ve Sovyetler Birliği, Stratejik Silahların Sınırlandırılması Anlaşması’na ve Antibalistik Füze Anlaşması’na yakınlarda imza atmıştı. Nixon’ın Orta Doğu ziyareti sırasında da Rus lider Leonid Brezhnev, Moskova’nın yeraltında yapılan nükleer denemelerin yasaklanmasına dair anlaşmayı imzalamaya hazır olduğunu belirtmişti.
Orta Doğu’da 1973 savaşı sona ermiş, ABD kendisine Araplarca uygulanan petrol ambargosunu atlatmış ve Nixon ile onun dışişleri bakanı Henry Kissinger, Sovyet nüfuzunu marjinalleştirerek ve yerel ilişkileri yeniden tanımlayarak bölgede Amerika’nın pozisyonunu güçlendiriyordu. Nixon’ın İsrail’e ziyareti de bölgede barışı güvence altına almak için aylarca sürdürülen “mekik diplomasisi”nden sonra gerçeklemişti. Mısır’da bir kahraman gibi karşılanmış ve Kahire ile onları Moskova’ya olan bağımlılıktan kurtarmaya yardımcı olacak bir anlaşma sağlamıştı. Suudi Arabistan’da ise Nixon, kendisi onuruna yapılan ve hesapsızca harcama yapılarak düzenlenmiş bir şölende kralın konuğuydu. Uluslararası alanda potansiyel bir atılıma dair ümitler canlanıyordu. Fakat şu da son derece açıktı ki Nixon bu ziyaretleri, kendini ülke içerisindeki Watergate skandalından ve ivme kazanan Vietnam Savaşı karşı hareketten uzaklaştırmak için kullanıyordu.
Nixon gibi Bay Trump da Orta Doğu’da barışa dair sıçrama sağlayacak çabalarla ülke içerisindeki gündemi değiştirmeyi umuyor. Bay Trump bu ay Filistinli lider Mahmud Abbas ile görüşürken, Orta Doğu’da barışa ulaşmanın belki de “insanların düşündüğü kadar zor olmayabileceğini” söyledi. Rusya’nın oynadığı rolün ne olabileceği ve ne olması gerektiğine dair ise çok az tartışma vardı ki Rusya’nın bölgedeki konumunun son birkaç yılda ne denli baskın hâle geldiğine bakıldığında bu ciddi bir ihmaldi.
Bay Trump’ın başarılı olup kendisine ülke içerisinde kendisine tampon olacak uluslararası desteği kazanması tabi ki mümkün. Fakat tarihten çıkarılacak bir ders varsa o da şudur: ABD’li seçmenler en öncelikle iç politikayı umursuyor ve uluslararası ziyaretler, başarılı dahi olsalar, ülke içerisindeki sorunların üstünü kapatmıyor.
Bizler bugün Trump yönetimince yaratılan iç skandallarla mücadele ederken Nixon yönetimi zamanındaki ürkütücü havayı görüyoruz. Bu hafta gerçekleşen gezi, tarihin kendinden ders çıkarmayanlar için tekerrür edebileceğine dair bir hatırlatma sadece. Bununla birlikte, Bay Trump ülke içerisindeki utanç verici durumu, Orta Doğu’ya ayak basarak başka yöne çevirmeyi deneyen ilk başkan değil.
Kaynak: Rachel Bronson/ New York Times
Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran