Suriye muhalefeti, şu ana kadar gerek siyasi açıdan gerekse askeri (cihatçı) açıdan çok sayıda pozisyona büründü. Bunların hepsi de Devrimci ve Muhalif Koalisyon güçlerinin meşruiyetlerini kaybetmelerine yol açtı. Suçlamalar, çekilmeler, mali ve idari yolsuzluk skandalları, karmaşık siyasi kütlelerin koridorlarında dolaşır oldu. Buna rağmen Suriye krizine müdahil olan bazıları, bu koalisyonun, hala Suriye halkının tek meşru temsilcisi olduğu konusunda ısrarcı davranıyor!
Muhalifler arasındaki çatışmaların ilki 1 numaralı manifestoyla ortaya çıktı. Suriye'de şu an savaşan ve içlerinde "Nusra Cephesi", "Ahraru'ş Şam Hareketi", "Tevhid Sancağı" ve "İslam Sancağı" gibi örgütlerin imzaladığı bu manifestoda, Suriye Muhalif Koalisyonuna bağlı olarak kurulan ve liderliğini Ahmed Tomeh'in üstlendiği hükümetin tanınmadığı ifade edildi. Açıklamada, Ulusal Koalisyondan gelen hiçbir beyanın imza sahiplerini bağlamadığı sözlerine yer verildi. Ayrıca manifestoda, tüm askeri ve sivil güçlere, net bir İslami çerçevede, şeriatın hükmünün geçerli olduğu ve tek bir kaynağa dayanan bir çatı altında birleşmeleri çağrısında bulunuldu. Gerçekten de bir İslam ordusunun kurulması uzun sürmedi. Bugün muhaliflerin temsilcilerinden biri de - ki eski liberallerdendir-, devrimi temsil eden ve onu yürüten bir İslam meclisinden bahsetmektedir.
Bu çeşit manifestolar ilk defa yayınlanmıyor elbette. Yaklaşık bir yıl önce, devrim muhalifleri koalisyon güçlerine tepki olarak Halep ve çevresine yayılmış olan bazı İslamcı ve silahlı örgütler, Kasım 2012'de Ulusal Koalisyonu tanımadıklarına dair bir bildiri yayınladılar. O kadar ki, Koalisyonu Batı'nın uşağı ve devrime karşı komplo hazırlayan bir oluşum olarak suçladılar. Açıklama bununla da sınırlı kalmadı. İmzanın sahipleri, Halep ve çevresinde adil bir İslam devleti kurduklarını ilan ettiler. Bunların arasında da yine Nusra Cephesi, Tevhid Sancağı ve Ahraru'ş Şam grupları vardı.
Ulusal Koalisyon cephesi ise, bu bildirilerin hiç birisinde etkilenmedi. Öyle görünüyor ki, kendisine ve meşruiyetine karşı olan bu grupların hiç birine ciddi bir reaksiyon gösterme niyetinde de değil. Koalisyon lideri Ahmed Carba ile diğer gruplar arasında geçen müzakerelerin ise, finansörlerin talepleri ve çıkar çatışmaları yüzünden hiçbir zaman sonuç vermeyeceği yorumları yapılıyor.
Koalisyonun bu yeni hasımlarının rejimin kontrolünü kaybettiği yerlerde veya "özgürleştirilmiş bölgeler" olarak isimlendirilen bazı köy ve kasabalarda iktidar olan gruplar olduğu sır değil. İronik olan Ahmed Tomeh'in başkanlığındaki geçici hükümetin de aynı bölgeleri kontrolü altında tutması gerektiği. En azından Gassan Hitto ve hükümetinin kaderini yaşamak istemiyorsa bunu başarmak zorunda.
Görünen o ki, Suriye muhalefetini temsil eden siyasi güçler ile meydanlarda savaşan askeri güçler arasındaki çatlak büyüyor. Koalisyon, iddia ettiği meşruiyetin bir parçası olmak istiyorsa kendisine karşı duran bu örgütleri daha fazla görmezden gelemez. Kendi siyasi vizyonunu bu gruplara zorla kabul ettirecek durumda değil. Özellikle de askeri kolu olan özgür Suriye ordusunun artık Suriye'deki silahlı muhalefetin adresi olmaması, ülkede dağınık bir şekilde yayılmış olan silahlı örgütleri kendi çatısı altında toplamayı başaramaması bunun imkânsızlığını ortaya koyuyor. Bunun yanı sıra, cihad gruplarının giderek gelişmeye başlaması, uluslararası cihad örgütleriyle ve El Kaide ile güçlü bağlantılar kurmaları oyunun kartlarını biraz daha karıştırıyor, daha doğrusu bölgedeki karmaşayı giderek daha derinleştiriyor.
Koalisyonun geleceğine dair yönelik bu tehditler, henüz bir yılını doldurmadı. Ama bir gerçeği ortaya çıkardı. Özgür Suriye Ordusu ile El Kaide arasında başlayan çatışmalar, El Kaide ile diğer cihad grupları arasında başlayan çatışmalar, iki karşıt proje ve vizyonun var olduğu, bunların arasında ortak bir anlaşma olmasının mümkün olmadığı ve Suriye Ulusal koalisyonunun Suriye krizinin çözümü için dengeli bir siyasi taraf olmasının mümkün olamayacağı gerçeği artık belirgin bir şekilde görülebiliyor. Projenin ilki, Ulusal Koalisyonun açıkladığı sivil, çoğulcu ( Koalisyon, demokrasi kelimesini kullanmaktan her zaman çekinmiştir!) bir devlet. Yani arzulanan devlet, dini veya askeri bir karakter taşımıyor. İkinci proje ise, 1 numaralı manifestoyu yayınlayanlara ait: Şeriatla yönetilen adil bir İslam devleti. Bazılarının zihninde ise İslam hilafeti hayali var.
Suriye'deki savaş devam ettiği müddetçe ilk projenin gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor. İkincisi ise rejimin kontrolü kaybettiği bölgelerde pratikte uygulanmaya başlandı. Okullarda dini eğitimin ağırlık kazanması, kanunla alakası olmayan ve şeriatla hükmedilen mahkemelerin kurulması bunun bir işareti!
Cenevre 2'den, siyasi çözüme ulaşma imkanından, kimyasal uzlaşmadan, Amerika ve Rusya'nın bu konuda ortak bir düşünce benimsemesinden yola çıkıldığında ise muhalefet ile rejim arasında artık müzakerelerin kaçınılmaz olduğu sonucu ortaya çıkıyor. Bu noktada koalisyonun gerçek boyutu, şiddeti bitirecek herhangi bir uzlaşı planında öncü rol oynama konusundaki yetkinliği, geçiş süreci için gereken esasların belirlenmesi için gereken vizyona sahip olup olmadığı, özellikle de meşruiyeti erozyona uğramışken sorumluluğunu yerine getirip getiremeyeceği soruları zihinlerde yerini buluyor.
Bir mucize olur da, müzakere yoluyla bir ittifak ortaya çıkarsa, Ulusal Koalisyon, siyasi süreci somut eylemlere dönüştürürken üzerine düşen sorumluluğu nasıl yerine getirecek? Daha da önemlisi, müzakere sürecinden çıkacak olan kararları, kendisini tanımayan, hiçbir siyasi çözümü kabul etmeyen daha doğrusu Allah'ın hükmünden başkasını kabul etmeyen grupların hakim olduğu bölgelerde nasıl uygulayacak? Bunlar da Suriye muhalefeti tarafından cevapları beklenen diğer sorular.
Kaynak: Tarık Azize/ Al Ahbar
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız